Meral Kurulay’ın yeni kitabının adı: ‘Ne kaldı Geriye?’ Bu ikinci öykü kitabında yazdığı öykülerle hayatı sorguluyor, hayata ait bütün kapıları açıyor, şayet kapı kilitliyse o kilitleri kırarak yazıyor.

Meral Kurulay’dan ‘ne kaldı geriye...’

ENGİN TURGUT

Meral Kurulay’ın ilk kitabı ‘Bana Hikâye Anlatma’nın ardından çıkan yeni öykü kitabını okuyorum. Müthiş öyküler bunlar, capcanlı ve yaşayan karakterler resmen bizimle konuşuyorlar gibi sahici. Hepsi aklımıza ve kalbimize çarpan hüzün şamarları adeta! İstanbullu oluşundan değil bu, dilimizi çok iyi kullanıyor oluşu kitap okuma sevdasından, öğretmenliğinden kaynaklanıyor. Kadın sorunsalını akıcı bir dille, ustalıkla öyle bir dile getiriyor ki okurken soluğumuz kesiliyor. Kurguya fazla yüz vermeden korkusuzca yazılmış on dört öyküsüyle bakıp ama göremediğimiz kimi ayrıntıları müthiş bir gözlem gücünü de ortaya koyarak okura ayna tutuyor.


Kitabının adı: ‘Ne kaldı Geriye?’ Evet, bu ikinci öykü kitabında yazdığı öykülerle hayatı sorguluyor, hayata ait bütün kapıları açıyor, şayet kapı kilitliyse o kilitleri kırarak yazıyor. Meral Kurulay kalbinin anahtarını çoktan denize atmış, işte bu yüzden yalnızlığı da, aşk acısını da, ölümü de son derece yalın anlatıyor. Uzun uzun gevezeliklere yer vermiyor. Yazının gereksiz sokaklarına sapmadan, kelimeleri eğip bükmeden, kelimeleri süslemeden can havliyle anlatırken gerçeğin hayal, hayallerin gerçek olup olmadığına bakmaksızın sadece içiyle yazıyor. Sadece öykücü değil, eğitimci de aslında ve oğlunun şair, kızının da psikolog oluşu boşuna mı zannediyorsunuz? Önce harika bir anne ve sanki doğuştan bir öykücüdür. Hepimizin bildiği, tanıdığı karakterleri bu denli ustalıkla konuşturması o karakterleri yakından tanıyor olması mıdır bunu bilemiyoruz fakat her hikâye karakterlerinin kaderini ve kederini de yıllarca kendi avlusunda demletmiş, bekletmiş ve şimdi sıranız geldi, sizleri size anlatmam gerekiyor tavrıyla yazıyor. Nice ödenmiş bedelleri son derece cesur anlatırken aşınmış, yıpranmış edebiyat oyunlarının tuzağına düşmüyor, sadece soruyor ve hayatın gizini okurlara sunuyor. Bana kalırsa öykücümüz Meral Kurulay nice yaşanmış ve yaşanacak olan hayatların fotoğraflarını çekiyor. Kısacık yazıyor ama siz öykülerini okurken büyük düşlerin fiyakalı yorumcusu oluyorsunuz. Kısa yazıyor fakat siz bu yaşantıları okuduğunuz vakit göğsünüzden uzun boylu bir hüznün nehri akıyor. Kitabının kapak çizimine de hayran olmamak mümkün değil, usta ressam Mine Arasan çizmiş. Birçok edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlanan öykücümüzün bu yeni kitabını okumanızı tavsiye ederim. Hayatın kapısını açan nice anahtarlar vardır. Anahtar cümleler burada soluk alıp veriyor. Her şey orada. Denizde...

“Şimdi o günlere yeniden baktığımda her şeyi daha iyi görebiliyorum. Sanki zaman beni arkamdan zorla itekliyormuş gibi... “Geçmişi kabullenmekten başka çaren yok” diyor yüreğim. “Hayır, ben biraz geçmişte kalacağım” demek istiyorum. Olmuyor. Pişmanlıklarla yaşanan bir ömrün muhasebesini şimdi yapmak niye? Tüm kapılarımı ardına kadar açmak, önümde serili duran hayatın içine balıklama atlamak istiyorum. Tüm kapıların kilidini açıyorum.

Çıkır, çıkır…

Anahtarları denize atıyorum…”