Google Play Store
App Store

BepiColombo misyonunun yörüngeye yerleşmesiyle birlikte elde edilecek sürekli veri akışı, Merkür’ü sadece bir ‘‘ateş topu’’ olarak değil, aynı zamanda güneş sisteminin su barındıran en içteki durağı olarak konumlandırmamıza olanak tanıyacaktır.

Merkür ve donmuş su bulguları
Fotoğraf: NASA

Gizem ÇOBAN - @astronomystery

BepiColombo Misyonunun Verileri Işığında Termal, Morfolojik ve Plazma Tabanlı Bulgular

Merkür, Güneş Sistemi’nin en içteki ve yüzey sıcaklığı en yüksek gezegenlerinden biri olmasına rağmen, kutup bölgelerinde uzun süreli olarak kararlı su buzu barındırabileceği yönündeki kanıtlar giderek güçlenmektedir. Özellikle ESA ve JAXA iş birliğinde yürütülen BepiColombo misyonunun son üç Merkür flyby’ı sırasında elde edilen çok katmanlı veriler, bu olasılığı bilimsel anlamda somutlaştırmaktadır. Bu bulgular; radar yansımaları, termal gözlemler, elektron dinamikleri ve yüzey bileşimi analizleriyle desteklenmektedir.

Merkür’ün eksen eğikliği 0.034 derece gibi son derece düşük bir değere sahiptir. Bu durum, gezegenin kutup bölgelerinde yer alan derin kraterlerin güneş ışığını hiçbir zaman doğrudan almamasına neden olur. Bu kalıcı gölgeli alanlarda yüzey sıcaklığı gün boyunca da -170°C ile -200°C arasında sabit kalmakta, bu da su buzunun süblimleşmeden varlığını sürdürebilmesini mümkün kılmaktadır.

EPSC 2024 kapsamında sunulan morfoloji-termal etkileşim çalışmaları, özellikle Kuzey Kutbu’ndaki Rozhdestvenskiy ve Tolkien gibi derin kraterlerin iç yapılarında hem topografik hem de yansıtıcılık bazlı anomalilere dikkat çekmiştir. Radar reflektivitesi yüksek olan bu bölgelerde, tipik regolit materyalden farklı olarak dielektrik sabiti yüksek buz benzeri yapılar tespit edilmiştir.

YÜZEY YANSIMASI VE SPEKTRAL ÖZELLİKLER

BepiColombo’nun taşımakta olduğu SIMBIO-SYS (Spectrometer and Imagers for MPO BepiColombo Integrated Observatory SYStem) ile yapılan spektral analizler, yüksek yansıtıcılığa sahip yüzey alanlarını tanımlamıştır. Bu alanlar genellikle 1.55–2.0 µm dalga boyu aralığında karakteristik emilim özellikleri göstermektedir. Bu spektral imzalar, su buzu veya su ile zenginleştirilmiş sülfatlı minerallerle uyumlu bulunmuştur.

Ayrıca, bu bölgelerin albedosu, çevresindeki tipik Merkür yüzeyine kıyasla %20–40 oranında daha yüksektir. Termal infrared ölçümleriyle birlikte değerlendirildiğinde, bu yansıtıcılık farkı, su buzunun yüzeyin hemen altında ya da üstünde bulunabileceğini desteklemektedir.

Buzun kökeni konusunda iki baskın hipotez bulunmaktadır: dış kaynaklı taşınım ve iç kaynaklı degazasyon. Dış kaynaklı senaryoya göre, geç ağır bombardıman dönemi sırasında Merkür'e ulaşan su zengini kuyruklu yıldızlar ve karbonatlı asteroitler yüzeyde kalıcı buz depoları oluşturmuştur. Özellikle C-tipi asteroitler, hidrate mineraller ve su buzu taşıma potansiyeli açısından dikkate alınmaktadır. Öte yandan, iç kaynaklı hipoteze göre ise Merkür’ün manto katmanından volkanik veya tektonik süreçlerle yüzeye çıkan su buharı, kutup bölgelerinde süblimleşmeden donmuş halde birikmiştir. Bu iki mekanizmanın izleri, yüzeyin kimyasal bileşimi ve izotop oranları üzerinden ayırt edilebilecektir. BepiColombo’nun ilerleyen yıllarda gerçekleştireceği yüzey spektroskopisi ve gama/nötron analizleri bu konuda kritik rol oynayacaktır.

PARÇACIK SALINIM SÜREÇLERİ VE PLAZMA ÇEVRESİ

Merkür’ün yüzeyinde bulunan buzun dinamik bir unsur olduğunu gösteren en önemli bulgulardan biri, BepiColombo’nun Mercury Plasma Particle Experiment (MPPE) ve Mercury Electron Analyzer (MEA) cihazlarıyla yaptığı ölçümlerdir. Özellikle kutup bölgelerinde tespit edilen elektron yoğunluğu ve sıcaklığındaki anomaliler, yüzeyden salınan nötral su moleküllerinin iyonlaşarak egzosferi ve manyetosferi etkilediğini göstermektedir.

Bu salınım süreçlerinin temel kaynakları arasında fotodissosiyasyon (UV fotonlarıyla parçalanma), mikrometeorit çarpması ve yüzeyden gelen termal desorpsiyon yer almaktadır. Yapılan ölçümler, özellikle sabah terminatör bölgesinde 30–300 eV enerji aralığında su kaynaklı iyon akımları tespit edildiğini ortaya koymuştur. Bu iyonlar, yüzeydeki buzun zamanla uzaya kaçtığını, ancak kararlı bölgelerde net miktarın korunabildiğini göstermektedir.

SOĞUK NOKTA MODELLERİ VE GELECEK GÖZLEMLERİ

Merkür’ün yüzeyinde buz içerebilecek alanların daha hassas belirlenebilmesi için geliştirilen sayısal modeller, topografya, güneş ışınımı geometrisi, regolit ısı iletkenliği ve termal atalet gibi parametreleri dikkate alarak “soğuk nokta” haritaları üretmektedir. Bu modeller, BepiColombo’nun 2026 sonrası yörünge fazında hedef alınabilecek bölgeleri önceden belirlemek amacıyla oluşturulmuştur. Yüzey altı radar sistemleri (RIME – Radar for Icy Moon Exploration) benzeri teknikler gelecekteki Merkür görevlerinde kullanılabilir. Ayrıca gama ışını spektroskopisi ile hidrojen zenginliği analizi yapılması, yüzey altı buz rezervlerinin tespitinde önemli katkılar sağlayacaktır.

Merkür’de donmuş suyun varlığına dair ortaya konan çok disiplinli bulgular, gezegenin beklenenden çok daha dinamik bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Su buzunun kalıcı gölgeli bölgelerde varlığı; yüzey-atmosfer etkileşimi, manyetik çevre dinamikleri, gezegenin jeolojik tarihi ve güneş sistemi içindeki uçucu madde taşınımı gibi birçok alanda yeni araştırma konularını gündeme getirmiştir.

BepiColombo misyonunun yörüngeye yerleşmesiyle birlikte elde edilecek sürekli veri akışı, donmuş suyun uzamsal dağılımı, kimyasal bileşimi ve evrimsel geçmişi hakkında daha kesin bilgiler sağlayacak ve Merkür’ü sadece bir "ateş topu" olarak değil, aynı zamanda güneş sisteminin su barındıran en içteki durağı olarak konumlandırmamıza olanak tanıyacaktır.