Mertlik ne yana düşer?
Bu soruyu sormamız gereken çok gazeteci var. Onların çoğunu Nuray Mert iyi tanır.
Bu soruyu sormamız gereken çok gazeteci var. Onların çoğunu Nuray Mert iyi tanır. Birlikte nice panelde konuştular; Kürt sorunu konusunda, başörtüsü konusunda. Doğu’ya doğru yolculuklar yaptılar birlikte.
Aslında, biz kırk kişiyiz ve çok iyi tanırız birbirimizi.
Dilini iktidara göre eğip bükmek mertlik değil. Bu kesin. Muktedirin diliyle konuşmak mertlik değil. Dün müthiş demokratken, senin fikriyatın iktidar değilken daha, bugün fikrin iktidar olunca vazgeçmek demokratlıktan, bırakın mertliği namertliği, yüz karasıdır gazeteciliğin.
Herkesten önce mert kadınların konuşması gerek şimdi. Binlerce kişi önünde, bir köşe yazarını “namert” ilan edince Başbakan, böyle konuşmayı kendi özgürlüğünün sınırları içinde görüp gazetecinin konuşmasını özgürlük sınırları dışına itince, vicdan dile gelmeli.
Ümit Boyner bayağı bir dille “pornocu” ilan edildiğinde de, panzer üzerine çıkan gösterici için* “ kız mıdır, kadın mıdır” çirkin sorgulaması yapıldığında da, başı örtülü olsa da vicdanı açık kadınlar konuşmalı.
Mertlik; biz gazeteciler için, bir muktedir “parasını sen ödüyorsun” diyerek yazarların atılmasını istediğinde, Abbas Güçlü’ye bedel ödetmekten söz ettiğinde, basından sorumlu bakan gençlere “gazeteleri boş verin, sadece Zaman okuyun” diye öğüt verdiğinde, karşı çıkabilmektir. Susmak ve daha kötüsü her yaptığını alkışlamak değil muktedirin.
Dün sağa sola serpiştirilmiş broşürler buldum yolda; AKP ile ilgisi olamayan (!) bir sivil toplum kuruluşu hazırlamış, millete hizmet için. İstikrar ve Demokrasi Platformu adı. İstikrara oy vermemizi istiyor. Bir tabloda 10 yılda yapılanları anlatmışlar; nasıl düşmüş enflasyon, nasıl artmış milli gelirimiz!
Geliri artanlar oldu tabii, lakin ekmeğin yüzde 77, koyun etinin yüzde 233, kuru fasulyenin yüzde 49, tüpgazın yüzde 88 zam gördüğünden, bunları tüketenlerin halinden söz etmek yok.
Ne çok gazete, köşe yazarı var, aynen o broşür gibi yazan. Mertlik, broşür gibi yazmak değil bugün.
Asgari düzeyde bir mertlik, mesela, iktidar sözcüleri The Economist’e çakarken, “Ya bu ecnebi matbuatı az destek vermedi size yıllardır. O zaman iyiydi de, şimdi mi kötü?” diye sorabilmek.
“Türkiye’de ülkenin ruhu için bir savaş yaşanıyor ve Türkler seçim yapmak zorunda kalırsa demokrasi, laiklikten önemlidir… Bunu yapmanın en iyi yolu da, AKP’yi yeniden seçerek ordunun müdahalesini reddetmektir.” 2007 seçimlerinden önce bunları yazan The Ekonomist’i övmek, şimdi AKP’nin otoriterleşmesi önüne set çekmek için CHP’ye oy verilsin diyen aynı The Economist’e sövmek… Bu mu mertlik?
Dün AKP’ye destek isteyen The Economist Türkiye’ye Fransız değildi, şimdi Fransız oldu. Başbakan’ın mantığıyla bakarsak; zamanla The Ekonomist’i “usta”laştırdığı, eski yazılanların çıraklık-kalfalık ürünü olduğunu mu söyleyeceğiz?
Başbakan hayali malum: Başkanlık sistemi. Bunun için de “hayaldi gerçek oldu” dediğimiz bir Türkiye’yi ve orada özgürlüklerin sınırının nasıl çizildiğini düşünün: Kendisini eleştiren, karşı çıkan herkese ağzına geleni söyleyen bir tek adam ve o adamın her söylediğinde büyük keramet bulan bir tek gazete… Yetmez falan dedik ama, o zaman yeter galiba!
Bugün, köşelerinden “Mertsen söyleyeceksin” diye Nuray Mert’e ayar verenlere, bakınca insan şaşıp kalıyor. Mertliğin ne yana, namertliğin ne yana düştüğüne dair akıl ve vicdan kararmasının boyutları karşısında dehşete düşüyor.
Şimdi, bir muktedirin yüz binlerin (kendi verdikleri sayılar böyle) önüne attığı meslektaşa omuz vermek midir mertlik, yoksa muktedire yaslanıp meslektaşını sorguya çekmek mi?
Sahi, mertlik ne yana düşer, usta? Namertlik ne yana?
* Geçen günkü yazımda 6 ay iş göremez raporu ve kalça kırığıyla Hacettepe’de yatan Dişat Aktaş’ın soyismini yanlışlıkla Akşit olarak yazmışım. Dilşat’a acil şifalar diliyor, hatamın affinı rica ediyorum.
Aslında, biz kırk kişiyiz ve çok iyi tanırız birbirimizi.
Dilini iktidara göre eğip bükmek mertlik değil. Bu kesin. Muktedirin diliyle konuşmak mertlik değil. Dün müthiş demokratken, senin fikriyatın iktidar değilken daha, bugün fikrin iktidar olunca vazgeçmek demokratlıktan, bırakın mertliği namertliği, yüz karasıdır gazeteciliğin.
Herkesten önce mert kadınların konuşması gerek şimdi. Binlerce kişi önünde, bir köşe yazarını “namert” ilan edince Başbakan, böyle konuşmayı kendi özgürlüğünün sınırları içinde görüp gazetecinin konuşmasını özgürlük sınırları dışına itince, vicdan dile gelmeli.
Ümit Boyner bayağı bir dille “pornocu” ilan edildiğinde de, panzer üzerine çıkan gösterici için* “ kız mıdır, kadın mıdır” çirkin sorgulaması yapıldığında da, başı örtülü olsa da vicdanı açık kadınlar konuşmalı.
Mertlik; biz gazeteciler için, bir muktedir “parasını sen ödüyorsun” diyerek yazarların atılmasını istediğinde, Abbas Güçlü’ye bedel ödetmekten söz ettiğinde, basından sorumlu bakan gençlere “gazeteleri boş verin, sadece Zaman okuyun” diye öğüt verdiğinde, karşı çıkabilmektir. Susmak ve daha kötüsü her yaptığını alkışlamak değil muktedirin.
Dün sağa sola serpiştirilmiş broşürler buldum yolda; AKP ile ilgisi olamayan (!) bir sivil toplum kuruluşu hazırlamış, millete hizmet için. İstikrar ve Demokrasi Platformu adı. İstikrara oy vermemizi istiyor. Bir tabloda 10 yılda yapılanları anlatmışlar; nasıl düşmüş enflasyon, nasıl artmış milli gelirimiz!
Geliri artanlar oldu tabii, lakin ekmeğin yüzde 77, koyun etinin yüzde 233, kuru fasulyenin yüzde 49, tüpgazın yüzde 88 zam gördüğünden, bunları tüketenlerin halinden söz etmek yok.
Ne çok gazete, köşe yazarı var, aynen o broşür gibi yazan. Mertlik, broşür gibi yazmak değil bugün.
Asgari düzeyde bir mertlik, mesela, iktidar sözcüleri The Economist’e çakarken, “Ya bu ecnebi matbuatı az destek vermedi size yıllardır. O zaman iyiydi de, şimdi mi kötü?” diye sorabilmek.
“Türkiye’de ülkenin ruhu için bir savaş yaşanıyor ve Türkler seçim yapmak zorunda kalırsa demokrasi, laiklikten önemlidir… Bunu yapmanın en iyi yolu da, AKP’yi yeniden seçerek ordunun müdahalesini reddetmektir.” 2007 seçimlerinden önce bunları yazan The Ekonomist’i övmek, şimdi AKP’nin otoriterleşmesi önüne set çekmek için CHP’ye oy verilsin diyen aynı The Economist’e sövmek… Bu mu mertlik?
Dün AKP’ye destek isteyen The Economist Türkiye’ye Fransız değildi, şimdi Fransız oldu. Başbakan’ın mantığıyla bakarsak; zamanla The Ekonomist’i “usta”laştırdığı, eski yazılanların çıraklık-kalfalık ürünü olduğunu mu söyleyeceğiz?
Başbakan hayali malum: Başkanlık sistemi. Bunun için de “hayaldi gerçek oldu” dediğimiz bir Türkiye’yi ve orada özgürlüklerin sınırının nasıl çizildiğini düşünün: Kendisini eleştiren, karşı çıkan herkese ağzına geleni söyleyen bir tek adam ve o adamın her söylediğinde büyük keramet bulan bir tek gazete… Yetmez falan dedik ama, o zaman yeter galiba!
Bugün, köşelerinden “Mertsen söyleyeceksin” diye Nuray Mert’e ayar verenlere, bakınca insan şaşıp kalıyor. Mertliğin ne yana, namertliğin ne yana düştüğüne dair akıl ve vicdan kararmasının boyutları karşısında dehşete düşüyor.
Şimdi, bir muktedirin yüz binlerin (kendi verdikleri sayılar böyle) önüne attığı meslektaşa omuz vermek midir mertlik, yoksa muktedire yaslanıp meslektaşını sorguya çekmek mi?
Sahi, mertlik ne yana düşer, usta? Namertlik ne yana?
* Geçen günkü yazımda 6 ay iş göremez raporu ve kalça kırığıyla Hacettepe’de yatan Dişat Aktaş’ın soyismini yanlışlıkla Akşit olarak yazmışım. Dilşat’a acil şifalar diliyor, hatamın affinı rica ediyorum.