Mesele "kazanacak aday" değil

Millet İttifakı’nın 5 partisinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinde uzlaşmasına rağmen İYİ Parti lideri Meral Akşener, bunun kendileri için “ölüm karşısında sıtmaya razı edilme” dayatması olduğunu söyleyerek masayı dağıttı.

Bunun işareti 2 Mart’ta yapılan toplantıdan sonra verilmişti. Liderlerin imzaladığı metin paylaşılır paylaşılmaz kamuoyunda Kılıçdaroğlu’nun adaylığının kesinleştiği yönünde bir hava oluşmuş ancak İYİ Parti’nin verdiği fotoğraf, sürecin henüz nihayetlenmediğini göstermişti. Partinin Akşener’e yakınlığıyla bilinen isimlerinden Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, “Millet 5'ten büyüktür” şeklinde daha sonra sildiği bir paylaşımda bulunmuş, bir kanalın canlı yayınına bağlanan İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta ise yayımlanan metninle ilgili, “İsimde anlaşma anlamına geldiğini düşünmüyorum” yorumunu yapmıştı.

Adaylık konusunu partisiyle görüşeceğini söyleyerek toplantıdan ayrılan Akşener, aynı gece milletvekilleri, başkanlık divanı üyeleri ve başdanışmanlarıyla bir araya geldi. 5 saate yakın süren toplantı sonunda İYİ Parti lideri, açıklama yapmadı. Dünkü İYİ Parti Genel İdare Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamayla da ipleri tamamen kopararak Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmediklerini duyurdu.

Akşener’in konuşması hayli sert, suçlayıcı ve yıkıcıydı. Partisinin kıskaca alındığını savunarak daha düne kadar aynı masaya oturduğu siyasi irade için “Şahsi hırslar Türkiye'ye tercih edildi” ithamını dile getirdi. Akşener, Altılı Masa’nın “millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybettiğini” ileri sürerek, “Anladık ki küçük hesaplar 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih etmiştir” dedi. Bununla da yetinmedi, uzun süredir aday olmaları için çaba sarf ettiği CHP’li belediye başkanları Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na “aday olun” çağrısı yaptı.

***

Böylece AKP-MHP iktidarı karşısında bir araya gelmesi önemli bulunan Altılı Masa, İYİ Parti’nin tutumu nedeniyle en önemli kararını almayı başaramadı.

Peki, bir süredir “kazanacak aday” argümanı üzerinden Kılıçdaroğlu’nun adaylığına şerh koyan ve muhalefet tabanının bir kısmında “Kılıçdaroğlu kazanamaz” algısının güçlenmesine neden olan Meral Akşener, gerçekten adayın Erdoğan karşısındaki kazanma ihtimaline mi odaklanıyor? Yoksa muhalefetin tüm öznelerinin tam kapasiteyle destek vermesi durumunda zaten kazanacak olan adayın, iktidar değiştikten sonra kendi partisine ne kazandıracağının hesaplarını mı yapıyor? İşin düğümlendiği nokta burası ve “kazanacak aday” argümanına bu soru ekseninde yaklaşmak gerekiyor. Akşener’in salt matematik hesaplar üzerinden Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmeyip masayı tekmelediğini savunmak, fazlasıyla iyi niyetli bir okuma.

Esasında Akşener, tutumunu sadece anketlerdeki sonuçlara bakarak belirlemiyor; anket sonuçlarını, muhalif kamuoyunu dolaylı yoldan partisinin çıkarlarını savunacak pozisyona getirmek için kullanıyor. İmamoğlu ve Yavaş’ın anketlerde Kılıçdaroğlu’ndan önde çıktığını gösteren verileri masaya sürerek Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının CHP’li belediye başkanlarından biri olması gerektiğini savunuyor. Çünkü Akşener, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasının CHP’nin iktidar olması anlamına geleceğini düşünüyor. Engellemeye çalıştığı da bu. Merkez sağın bir lideri olarak yerleşik düzeni koruma ve devam ettirme gayesiyle hareket ediyor. Kılıçdaroğlu’nun yerine, kazanması siyaseten farklı bir sonucu temsil edecek ve daha kolay çalışabileceğini varsaydığı isimlerin adaylığını istiyor. Dolayısıyla Akşener, “kazanacak aday”dan çok, kendisine, partisine ve ideolojik zeminine alan kazandıracak adaya odaklanıyor. Bununla birlikte Yavaş ve İmamoğlu'nun son zamanlarda Kılıçdaroğlu’nu gölgede bırakacak bir davranıştan kaçındığını da buraya not edelim.

***

Ayrıca bugüne kadar yapılan anketlerin de sağlıklı tahminlerde bulunduğunu söylemek güç. Çünkü bu anketler, muhalefet adayları arasında “yarış” sürerken gerçekleştirildi. İYİ Parti ve Akşener de temel olarak bu sonuçlara yaslanarak söylem üretti. Oysa Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında adaylığının netleşmesinden sonra yapılacak anketleri ölçü almak gerekiyor. Getirilen ve götürülen oylar düşünüldüğünde, Kılıçdaroğlu’nun alacağı oyla Yavaş ya da İmamoğlu’nun alacağı oy arasında dramatik farklar olduğunu varsaymak akılcı değil. Ki Yöneylem Araştırma’nın son çalışmasında Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’dan önde olduğu görülüyor.

Sağ tabandan gelen ya da sağ tabana daha etkin bir şekilde seslenebilen adayların, iktidarın en katı muhafazakâr damarını muhalefet seçmenine dönüştürebileceğini iddia etmek de bir hayalin ürünü. Hayata bir siyasetçinin dini/etnik aidiyetlerinden ötürü oy vermeyecek kadar geri bir noktadan bakan kesimlerin eli, muhalefet Türkiye’nin en sağcı ismini de aday gösterse Erdoğan’dan başkasına gitmeyecektir. Kaldı ki bu kitlenin oy verecek kadar kendine yakın hissettiği bir adaya da ülkenin çağdaş yurttaşları oy vermeyecektir. Çünkü siyasetin doğası böyle; iktidarı kazandıracak toplumsal desteği sağlamak, birilerine/bazı fikirlere de karşı olmayı gerektirir.

Velhasıl, Akşener siyasi hayatının en büyük kumarını oynuyor. Masayı dayatmayla suçlasa da “kazanacak aday”, “milletimiz böyle istiyor” gibi sözler üzerinden dayatma yapan ve partisinin çıkarını muhalefetin ortak iradesinin üstünde tutan kendisi oldu.

Artık muhalefetin Erdoğan’ın karşısına iki adayla çıkacağı ve seçimin ikinci tura kalacağı kesin gibi. Bu aşamada muhalefetin karalar bağlaması için hiçbir neden yok. Panikle yeni arayışlar içine girmenin ve topluma bir kaos görüntüsü vermenin hiç sırası değil. Unutulmamalı ki bu rejimi kabul etmeyen milyonlar aynı yerde durmaya devam ediyor.