Deniz Karanfil’in öykülerine yaydığı metaforlarla metne koyu bir anlam kattığı muhakkak. Ve aynı ölçüde yazım hayatında tecrübesiz olmadığının sinyalini veriyor

Mesele yazarın soruna nereden baktığıdır

NİLGÜN ÇELİK

Çağanozlar İndiğinde, Deniz Karanfil’in ikinci öykü kitabı. Alakarga yayınlarından 2019 yılının eylül ayında çıktı.

Sessiz sedasız okuruyla buluşuyor. Yazarın dil ve kurmacadaki başarısı kitabın ağır ağır ama sağlam ilerlediği iddiası uyandırıyor bende. Deniz Karanfil, kendi üslubunu bulmuş ve dilin kıvraklığını öykülerinde başarıya kullanmış. Öykülerin sınırlarını öyle belirlemiş ki, nerede okuru içeri alacak nerede bekleteceğini iyi biliyor. Yazar bunu kendi ölçülerinde bir teknikle yapıyor ve böylelikle okuyanı olayda tutmayı başarıyor. Bu son dönem öykülerinde çok da rastlamadığımız bir durum sanıyorum.

Deniz Karanfil’in öykülerine yaydığı metaforlarla metne koyu bir anlam kattığı muhakkak. Ve aynı ölçüde yazım hayatında tecrübesiz olmadığının sinyalini veriyor. Kitaba adını veren öyküde Çağanozların gökten yağması ve acıyla gömülmesi okuru masalsı bir atmosfere çekerken, acıyı öfkeyi, umutsuzluğu tüm bedende hissettiriyor. İşte tam bu, öyküyü ölümsüzleştiriyor. Karanfil’in kaleminden gelecek yeni öykülere merak uyanıyor.

Yazarın ben dili kullandığı öykülerin de bile kamera gözü gibi her şeyden haberdar eden dili, kurmacası, teknik olarak D. Karanfil’i ayrıcalıklı kılıyor.

Yazarın öykülerinde cinsiyet aramak yersiz. O kimi zaman bir kadın kimi zaman bir çocuk duyarlılığıyla yazmış. Çağanozlar İndiğinde adlı öyküde çocuk diliyle ama olgun insan hassasiyetini tüm metinde görmek mümkün. “…Şu sürekli domuzların neler yapabileceğinden, hasatın nasıl geçeceğinden geçmişte olmuş gelecekte olması muhtemel neredeyse aynı şeyleri şehvetle ve kahkahalarla anlatıp duran insanlara İlyas’tan ya da ölen annesinden bahsetmeye kalkıştığımda hepsinin yere bakıp taşlaşmış gibi susacağını biliyordum…” (s,34) Öykünün başından sonuna merak ve hayranlıkla koşuyoruz.

Deniz Karanfil toplumu ilgilendiren aynı zamanda toplumu inciten, toplumun bireyle çatışan her noktasından okuyucuyu kavramış. Mesela, Belki de Her Zaman, adlı öyküsünde cinsel tercihini ararken aile ile çatışan çocuğun dünyası var. Bu çatışmadan galip çıkması beklenirken yolu geriye mi dönüyor? Yoksa zamanın dolmasını mı bekliyor? “…Çokça dağlanmış kadınlığının üstüne serdiği ay halelerini, kasımpatıları. Hep yaptığı geriye gidişler, bunlar bilincinde, her şeye rağmen erkek tarafına sevgisi uyanıyor…” (s, 40) Kiralık Çocuk Acentesi, kolay kolay unutulacak öykülerden değil. Ve yine toplum meselesi. Televizyonda haber saatindeymişim gibi, olayları sinematografik görsellikle anlatan dili, meselesi, zamanı ve mekânı okuyucuyu öykünün ortasına alan ve bana kalırsa kitabın Çağanozlar İndiğinde adlı öyküden sonra ikinci şahane öyküsü. Diğeri adlı öyküde ülkenin siyasi ve coğrafi konumundan da beslenen aramızda gezen her üç kişiden birini tarif ediyor yazar. Kendinden başka ama kendi içinde şizofrenik tepkilerle bir kahraman var bu öyküde…

Yazar, kimi zaman da karşısına almış okurunu, anlatıyor. O an öyküye davet etmiş sizi Diş Tedavisi. Öykü bittiğinde dişinizde bir ağrı olası. Mesel üçlemeleri…içine davet edildiğiniz öykülerden.

Deniz Karanfil, yazanı çok, okuyanı az edebiyat piyasasında, sessizce sıyrılacak ve ön sıralara yükselecek kanısındayım. Çünkü asıl mesele yazarın soruna nereden baktığıyla ilgilidir.