Google Play Store
App Store

Çok yazdım ama tekrar etmekte yarar var. AKP’den demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü çıkmaz; uzun vadede Türkiye’nin önü açılmaz, dertlerine derman bulunamaz.

Çok yazdım ama tekrar etmekte yarar var. AKP’den demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü çıkmaz; uzun vadede Türkiye’nin önü açılmaz, dertlerine derman bulunamaz.

Geçtiğimiz bayram tatilini ailemle birlikte geçirirken annem takıldı: “Bak gördün mü, iki yılı aşkın bir süredir ADAD’ı (Aydın Doğan’ın Aydın Dilleri) tenkid ediyorsun, onlar da senin tarafına döndüler, AKP’yi yeriyorlar” diye! Beni, yukarıdaki açış cümlemi yazmaya iten nedenin Doğan/Erdoğan çekişmesi ile bir ilgisi yok. Anneme de söylediğim gibi Doğan/Erdoğan barışır, ülkenin rantını paylaşmak konusunda anlaşıp bu çekişmenin ikisinin de yararına olmadığı sonucuna varırlar; ADAD da “Deniz Feneri’ni”, “Ergenekon’u”, Hrant’ın katlini, Anayasa Mahkemesi kararlarını, ülkede devam eden savaşı, polis saldırganlığını, her türlü insan hakları ihlallerini unutuverir, manşetlerinden düşürürler!

İş ülkeye hizmet etmek olunca,  AKP’nin umutsuz bir vaka olmasındaki neden; “dünya görüşüyle” ilgili. Bu partinin, en iyimser yaklaşımla, bir “dünya görüşü” yok veya deklare edilmemiş bir “dünya görüşleri” varsa, o da karanlık bir şey. Milli Eğitim’in, “dini bütün, milliyetçi ve saygılı” gençlik yetiştirmek için geliştirdiği yeni felsefe müfredatını duydunuz mu?  Okullarımızda “felsefe” adı altında okutulmak istenen şey, tipik bir “biat eden yandaş vatandaş yetiştirme” çabası ve bütün bilimlerin anası olan evrensel felsefeyle fazla bir ilişkisi yok.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Jandarma Uzman Çavuş Hasan Aygör’ün, Kırıkkale’nin Keskin ilçesi Armutlu köyünde düzenlenen cenaze töreninde; “Moral değerlerinin en yüksekte olması gereken dönemde, eğer moral değerlerimiz darbe yerse, kendi içinde moral değerleri zaafa uğrayan güvenlik güçlerinin başarıya nasıl odaklanabileceğini sizler tasavvur edin. Bu noktada hep beraber, birlik beraberlik içinde, dirliğimizi, düzenimizi güçlü kılmamız lazım. Ve bu konuda yıpratmaya yönelik değil, onarmaya yönelik neler yapabiliriz, bunu düşünmemiz lazım.” dedi. Bu cümlelerin ne anlama geldiğini pek anlayabilmiş değilim. Moral kelimesini, “yürek gücü” anlamıyla kullanıp “güvenlik güçleri moralli olmalı ki, teröristlerle baş edebilsin” mi demek istiyor? Yoksa moral kelimesini “ahlak” anlamıyla kullanıp “güvenlik güçlerimizi terör saldırılarıyla gaza getirmeyelim ki, Altınova’da gözlemlediğimiz, Kürt Vatandaşlarımızın karşılaştığı saldırılardaki gibi hallerde onları koruyabilsinler” mi demek istedi? Veya her zamanki şark kurnazlığı ile hem nalına, hem mıhına mı vuruyor? Felsefe’nin bu kadar çarpıtıldığı bir ülkede; bize böyle daha çok  muğlak cümleler yutturulacak, böyle çok liderler göreceğiz maalesef.

AKP hükümetinin meşruluğu, son seçimlerde aldığı meşhur yüzde 47 oya dayanıyor. Birçok aklı başında köşe yazarının bile nerdeyse bir ‘fetiş’ haline getirdiği bu oy oranı, bu kadar güç veren bir şeyse, seçim ve oy konularını bir kere daha düşünmekte yarar var. Özellikle Başbakan’ın ciddi gerilim konusu olan, “Diyarbakır’ı da alacağız, Diyarbakır Belediyesi’ni de istiyorum” mealindeki sözlerinin, Türkiye’deki terörün ve savaşın sona erdirilmesinde ülke içinde yapılması gerken şeylerle ilişkisi olduğuna inanıyorum. Fetih mantalitesi ile “alacağız, istiyorum” diye yola çıkarsanız, tabii ki “vermeyeceğiz, almayacaksın” diye karşı duranlar da olacaktır. Başbakan yukarıdaki “...yıpratmaya yönelik değil, onarmaya yönelik neler yapabiliriz...” sorusunda samimi ise, yaklaşan yerel seçimlerde en azından Kürt seçmenlerin çoğunlukta olduğu bölgeler için, dilini değiştirmekle işe başlayabilir. Son iki seçimde de, açıkça dile getirilmese bile AKP’nin başa geçmesi ile Kürt sorunun çözüleceği, en basitinden birçok açılımların yapılabileceği balonu, özellikle Kürt seçmenler için söndü. İkide birde, “teröre büyük darbe”, “PKK’yı bitirdik” söylemlerinin inandırıcılığı artık kalmadı. Sadece yüzde 47 seçmen oyu ile gelen meşruiyet, ülkeye barış getiremedi, terörü sonlandıramadı. İçinde bulunduğumuz seçim sistemi nedeni ile iktidardan medet umdukları için, AKP’yi destekleyen milyonlarca Kürt seçmenin önümüzdeki yerel seçimlerden başlayarak, AKP’ye sırt çevireceklerini tahmin ediyorum. Bu insanlarımızın Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olabilecek ciddi bir alternatife ihtiyaçları var. Türkiye’nin seçim sistemi de değişmeli.

Bugünlerde tartışılan “Çatı Partisi’ne” Türkiye’nin ihtiyacı var. Aman lütfen dikkat, “Çatı Partisi” felsefeyi küçümsemesin, çarpıtmasın.