Google Play Store
App Store
Sercan Meriç

Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

BirGün’e konuşan Mete Güner ve Mert Baran "Benim istediğim şey insanların her zaman için bir mücadele içerisinde olmaları gerektiğini hatırlamaları… Ne olursa olsun hayata devam etmek gerektiği. güzeldir…" diyor.

Mete Güner ve Mert Baran: Mücadele her zaman devam ediyor

Mete Güner ve Mert Baran, yıllardır süregelen dostluklarını Kopukluk kitabı ile yeni bir evreye taşıdı. Güner’in kaleme aldığı öyküler, Baran’ın çizimleri ile zenginleştirildi. İki isim de çizgi roman tutkunu.

Bu tutkularını da yeni bir eser üretme sürecinde paylaşıyor. Güner, öyküleri ile “her zaman mücadelenin devam ettiğini hatırlatmak istiyorum” derken, Baran ise “Türkiye’de yapılmamış bir kalitede iş ortaya koymak benim çizer olarak amacım” ifadelerini kullanıyor.

Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?
Mete Güner: Yazmaya 2008 yılında blog açarak başladım. Çok büyük bir çizgi roman okuruyum. Çizgi romanlar hakkında yazdığım bir blog açmıştım. İsmi "Kasa Zaten Hep Boştu". Burada çizgi roman dünyasında olan gelişmelerle ilgili haberleri yazdım. Sonra bu yazdığım incelemeler ilgi toplamaya başladı, bir takipçi kitlem oluşmaya başladı. Zaman içerisinde bu incelemeler beni artık tatmin etmez oldu ve kendi kurgu metinlerimi yazmak istedim. Asıl isteğim çizgi roman yapmaktı ama Türkiye şartlarında bu biraz zor bir iş. Dolayısıyla ben de öykücülüğe yöneldim. Yazdığım bir öykü, bu kitapta da zaten var, "Büyü" isimli öykü, bir dergiye göndermiştim ve kabul edildi. İlk defa 2015 yılında bir dergide öyküm yayınlandı ve ondan sonra yazmaya devam ettim. Sonunda da Kopukluk ortaya çıktı.

Sizin arkadaşlığınız nasıl başladı?
Mert Baran: Bizim arkadaşlığımız bir çizgi roman dükkânında başladı. Orada denk geldik, tanıştık. Orada Mete’nin yazar olduğunu öğrendim. Çizgi romanlar hakkında konuşuyorduk. Çizer olduğumdan bahsettim. İlk denememizi 2015’te yaptık. Bir iki tane çizgi roman yaptık.

Öykülerinde erkek hikâyelerine tanıklık ediyoruz… Senin beslendiğin unsurlar nedir?
M. G.: Her öyküde farklı bir yerden ilham alıp oradan yola çıkıyorum. Her zaman aynı yerden beslendiğimi söyleyemem. Bir erkek öyküsü kitabı olmasını ben yazana kadar farkında değildim açıkçası. İlk başta bilinçli yaptığım bir şey değildi. Sonrasında geri dönüp baktığımda kendi yaşadığım bazı şeylerden etkilenerek bunları yazdığımı düşünüyorum. Mesela ben babasız büyümüş birisiyim. Hikâyelerde de çok fazla baba-oğul arasında geçen durumlar var. Kendi çözmeye çalıştığım şeylerin ister istemez öykülere yansıdığını görüyoruz.

Bu öyküler ile ilgili çizimler nasıl ortaya çıktı?
M. B.: Yazım aşamasında genelde fikrimi alıyor Mete... Çizimle ilgili Mete’den geldi teklif. Öykülerle ilgili çok sürprizini bozmayacak ve merak uyandıracak şeyler yapmak istedim. Benim o öykülerin bir özetini yansıtmama durumum vardı her görselde. Bazılarında tam öyküyü bütünüyle anlatan bir görsel var ama bunu genel olarak öyküyü okuduktan sonra anlayabilir okur... Bazı şeyler bilinçdışı da gerçekleşebiliyor.

Öykücülükte ilham aldığın kişi ya da ekol var mı?
M. G.: Daha çok Amerikan ekolüne yakın görüyor okuyanlar benim yazdığım şeyleri. Bu da benim bilinçli olarak yaptığım bir şey değil yani. Benim kafamdaki şey bunların bir karakter öyküsü olması. Öyküdeki karakterin başından geçenleri görüyoruz. Oradan bir ders çıkarıyor ve sonrasında belki daha farklı biri oluyor, belki daha kötü biri oluyor. Hayatında bir şey var, bunu düzeltmeye çalışıyor, başarıyor ya da başaramıyor. Bir kavgası var diye düşünüyorum, hayal ediyorum karakterleri. Kendim de genelde durum öykülerini okuyorum. Genelde karakterin başından pek bir şey geçmiyor. Kendini rehabilite edememiş kişileri görüyoruz ve bunları okumak bana açıkçası bir şey katmıyormuş gibi hissediyorum. Oradan yola çıkıp daha da depresyona giriyormuş gibi insanlar…

Siz okuru hangi duyguyla karşılaştırmak istiyorsunuz?
M. G.: Benim istediğim şey insanların her zaman için bir mücadele içerisinde olmaları gerektiğini hatırlamaları… Ne olursa olsun hayata devam etmek gerektiği. İnsanların annesi babası vefat ediyor, ertesi gün kalkıp işe gidiyor. Yapmak zorundayız çünkü hayat devam ediyor yani. O gücü kendimizde bulalım istiyorum.

Çizgi üslubunu yıllar içinde nasıl şekillendirdiniz?
M. B.: Benim çizgime yön veren genel olarak Amerikan çizgi roman formatı. Mete de ben de farklı kollarından çok takip ediyoruz. Amerikan çizgi formatına dünyanın birçok yerinden çizer destek katıyor ve bu, o kültürü çok farklı şekillerde geliştiriyor. Benim de bir sürü favori çizerim var. Bunlara benzemeden, bunlardan örnek alarak ortaya koymaya çalıştığım bir tarz var. Dünyadaki çizerlerin her birinin gördüğü bir dünya var. Ben de biraz akışına bırakıyorum açıkçası. Tabii ki genel olarak Amerikan ve Batı edebiyatı diyebiliriz…

Yeni bir kitap hazırlığı içindesiniz. Nasıl bir eser hazırlıyorsunuz?
M. G.: Şimdi bir çizgi roman çalışmasına başladık. Yıllardır aklımızda olan bir fikir. Ben yazmaya başladım, Mert de çizmeye başladı. Şu an devam ediyoruz.

M. B.: Gerçekten çok eğlenceli ama çok zor bir süreç yani. Bir iş sonuçta. Çizerlikte de yazarlık da öyle. Yazarlık bence daha zor. Çünkü ben mesela aldığım materyali çiziyorum. Ama Mete, o materyali hazır almıyor. Bu hikâye de Mete’den gelen bir hikâyeydi. Üzerine beyin fırtınası yaparak belli bir noktaya getirmiştik. Çok kısa aktarmam gerekirse şöyle: Fantastik bir durum yok. Hatta Türkiye’de her an görebileceğiniz bir hikâye. Bambaşka bir dünya anlatmıyoruz. Karakterler buradan, mekânlar buradan. Başına gelebilecek olay da buradan. Her karakterin başına gelen olay belki de açıkçası. Bence Türkiye için güzel bir çalışma olacak çünkü bizim planladığımız şekilde yapılan bir çizgi romanı ben çok az görüyorum. Türkiye’de yapılmamış bir kalitede bir işi ortaya koymak benim çizer olarak amacım. Bizim yeni hazırladığımız hikâye de umarım kimsenin de başına gelmez.

M. G.: Bir suç hikâyesi ve bir çatışmanın içerisine düşen yarı masum arkadaşlarla ilgili bir hikâye olacak.

M. B.: Biri de tamamen masum galiba.

M. G.: Yani kimse tam masum değildir, öyle diyeyim.