30 yıl önce Maureen Murdock’un yazdığı Kadın Kahramanın Yolculuğu kendini görünmez hisseden kız çocuklarının, “dişi” olarak dünyaya geldiği için hayata eksik başlamak zorunda kalanların, potansiyeline ulaşması engellenen tüm kadınların sesi oluyor.

Mitolojisini arayan kadın

ÖZLEM KÜSKÜ

“Aşağı cins olduğu mitini yıkmak için bir kadın yanında kendi hakikat kılıcını taşımalı, kılıcını kendi muhakeme taşında bilemelidir.”

Mitler üzerinde devrim niteliğindeki çalışmalarıyla tanınan Amerikalı yazar, editör ve öğretmen Joseph Campbell’ın ünlü kitabı Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nu duymuş ya da okumuşsunuzdur. Bu ünlü kitapla tanıştığınızda belki benim gibi sizin dudaklarınızdan da “İyi de bu benim hikâyem!” sözleri dökülmüştür. Campbell’ın tüm dünyaya yayılmış insan coğrafyasındaki mitler ve dinsel anlatılar üzerindeki gezintisi her birimizin geçirdiği ruhsal dönüşüm sürecini anlatır, bu yüzden her okuyan kendi macerasından izler yakalar. Zaman değişir, kostümler, coğrafyalar değişir ama ruhun sınanma macerası ortaktır. Bu ortaklıksa sembollerle örtülmüş ve kazılıp çıkarılmayı bekleyen bir hazine gibi derinlere saklanmıştır.


Peki Campbell’ın bizi çıkardığı bu yolculukta kadın nerededir?

İşte bu sorunun peşine düşen Terapist Maureen Murdock, 1981 yılında New York’ta bu soruyu Campbell’ın kendisine yöneltir. Campbell’in yanıtı ilginçtir: “Kadınların bu yolculuğu yapmalarına gerek yok. Tüm mitolojik geleneklerde kadın oradadır. O, erkeğin ulaşmaya çalıştığı yerdir. Bir kadın kendi karakterinin aslında ne kadar harika olduğunu anladığında sahte bir erkek karakter gibi davranmaya çalışmayı bırakıp kafa karışıklığından kurtulacaktır.”

Değişen kadın sureti

Bu yanıtla tatmin olmayan Murdock, bir kadının aslında kim ve ne olduğunu yeniden tanımlayan bir model ortaya koymaya soyunur. Çünkü Campbell’in yolculuğu erkek kahramanın çıktığı bir yolculuktur, kişisel ya da kültürel seviyede dişilin derin yaralarını onaracak yeni bir formül şarttır. Kadın danışanlarında gördüğü içsel kopukluk “erkek kahraman” modeliyle giderilememektedir. İşte Murdock burada bize Jungian analize yaslanarak dişil iyileşme sürecinin 10 adımlı haritasını sunar.

“Üç gün boyunca hareket kabiliyetimi yitirdim. Oturma odasında karın üstü yere uzandım ve çok çalışıp aşırı başarılı olarak unutmaya çalıştığım ailemdeki acı ve kaos için ağladım. Bu gözyaşlarından, saat yönünde hareket eden dairesel bir yol olan kadın kahramanın yolculuğu ortaya çıktı. Benim yolculuğum, “bağımlı, aşırı kontrolcü ve öfke dolu” diye tanımladığım kadınlığı şiddetli bir şekilde reddetmem sonucunda başladı. Aşina olduğumuz “erkek kahramanın yolculuğu”na kafa üstü dalmam özgürlük, prestij, para, güç ve başarı peşinde koşarken kendime erkek müttefikler edinmem ile devam etti. Ardından korkutucu ve kurak bir çaresizlik sürecine girdim, bu dönem de benim karanlık dişi ile tanışmak için kaçınılmaz olarak yeraltına inmemle sonuçlandı.”
Murdock’a göre hemen her kadın bu kurak sürece hapsolur. Ancak buradan çıkmak için kendi dişi doğasına erişemediğinden kısır döngüden kurtulamaz. Kadın kahramanın pek çok anlamı ve bu role soyunan kadının pek çok sureti vardır. O, beyaz atlı prensi tarafından kurtarılmayı bekleyen çaresiz genç kızdır, kıtalarını savaşa götüren bir Valkyrie’dir, çölde tek başına kemikleri boyayan bir sanatçıdır, Kalküta’da fakirlerin yaralarını iyileştiren küçük bir rahibedir, hem bebek mamalarına hem de iş dosyalarına yetişmeye çalışan bir süper annedir. Her yeni jenerasyonla birlikte kadının sureti değişir.

Kendi yolculuğuna çıkmak

Murdock’a göre kadın kahramanın kendisini bulamamasının nedeni erkek kahramanın yolculuğuna çıkmış olmasıdır. Ataerkil bir dünyada iş hayatı ya da toplumsal beklentilerle boğuşan tüm kadınlar ona sunulan erkek kahraman imajını benimsemekten başka bir yol bulamaz haldedir. Erkek egemen kültürde bir kadın ya “başarılı” ya bağımlı ya da kontrol altında bir dişi haline gelmiştir. Kadınlar çoğu zaman burada duvara toslar ve böylece yeraltına iniş yolculuğu başlar. Ataerkilliğe hayır dediğimizde gücü ve tutkusu beş bin yıldır yeraltında tutsak edilmiş olan Tanrıçanın ruhunun bulunduğu yere doğru alçalmaya başlarız. Yeraltında Tanrıça’yla buluşan kadın geri dönüş yolculuğunda dişil değerlerini yeniden tanımlar ve onaylar, bu esnada edindiği eril becerileri de dışlamaz ama onları yerli yerine koyar, “maçolaşma tehlikesinden” kendini kurtarır.

Günümüzün kadın kahramanı sezgi kılıcını kullanarak kendisini geçmişe bağlayan ego bağlarını kesmeli ve ruhunun hakiki amacını bulmalıdır. Annesine karşı hissettiği kötü duygulardan, başkalarını suçlamaktan ve babasını idealize etmekten kurtulup kendi karanlığı ile yüzleşmek için gerekli olan cesareti bulmalıdır. Onun gölgesi kendisine aittir, adını o koyacak ve onu kucaklayacaktır. Kadınlar içlerindeki bu karanlık, gölgelerle dolu yerleri meditasyon, sanat, şiir, oyunlar, ayinler, ilişkiler aracılığı ile ve toprağı kazarak aydınlatırlar. Onun görevi kendi içindeki altın ve gümüş madenlerinde kazı yapmaktır. Kutsal Dişil’den kopukluğunu onarmak için Kalbi Olan İç Erkeği ile olumlu bir ilişki kurmalı ve Bilge Kadın’ın sesini duymalıdır. Sadece zihnini değil bedenini ve ruhunu da onurlandırdıkça kendisi ile kültür arasında kopukluğu da onarır.

Tüm dünyanın şu anında kadınların bir arayışta oldukları doğrudur. Bu, tamamen bütünleşmiş, dengeli ve tam bir insan olma yolunda yapılacak çok önemli bir içsel yolculuktur. Çoğu yolculukta olduğu gibi kadın kahramanın aşması gereken yol kolay bir yol değildir ve yolun üzerinde tabelalar da, ona rehberlik edecek kişiler de bulunmaz. Yolun hiçbir haritası, navigasyon çizelgesi yoktur ve yolculuğa başlanması gereken yaş da belli değildir. Yol düz bir çizgi değildir. Bu yolculuğu dış dünya desteklemez hatta aksine sık sık yolculuğu sabote etmeye çalışır, sabote etmeye çalışanlar annemiz, babamız, aşık olduğumuz kişi ya da etrafımızdaki herhangi biri olabilir.

“Bir kadın yapmayı bıraktığında, sadece olmayı öğrenmelidir. Olmak cesaret ve fedakârlık ister.”

Toplumun ekonomik, sosyal ve politik yapısını değiştirmek için artık yeni mitler ve yeni kadın kahramanlar yaratılmalıdır. Belki de bu ihtiyacın daha fazla su yüzüne çıkmasından dolayı bugün artık çok daha fazla sayıda kadın hatta sadece kadınlar da değil erkekler ve farklı cinsel kimliğe sahip olup dönüşüm ihtiyacında olanlar da Tanrıça imajlarını ve kadim anaerkil toplumları inceleyerek hâkimiyet yerine partnerlik, hırs yerine işbirliği içeren yeni bir model peşine düşmekteler.

30 yıl önce Murdock’un ortaya koyduğu devrimci modelle birlikte onlarca dile çevrilen bu zihin açıcı kitap, son yıllarda sesini duyurmayı başaran kadın hareketlerinin, içinde “yetersizsin” diye bağıran ataerkil sistemin sesini duyanların, kendini görünmez hisseden kız çocuklarının, “dişi” olarak dünyaya geldiği için hayata eksik başlamak zorunda kalanların, potansiyeline ulaşması engellenen tüm kadınların sesi oluyor.