Suriye; Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin ‘damarına’ dönüştürüldü. Erdoğan yönetimi Ortadoğu’da Amerikan esinli ‘rejim değişikliği’ temasından çark edeli çok oldu. Tutkulu söylemler tüketildi; Suudi Arabistan, BAE, İsrail, İran’la ilişkilerde ne dendiyse aksine dönüştü. Dünya tarihinde bu türden çark edişleri aynı zaman dilimine sığdırabilmiş bir başka ülke var mı, emin olmak zor. Ama artık ‘pragmatizmin soğuk sularındayız’.

Son hamle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar sonra ilk kez geçen ekim ayında Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile görüşme arzusunu ilanı oldu. 15 Aralık’ta ‘Suriye-Türkiye-Rusya’ üçlü adımından bahsedip, ‘istihbarat-savunma-dışişleri bakanlarının’ temasını müteakiben “Biz liderler olarak bir araya gelelim" diyerek açık çağrı yaptı. Fakat ‘u dönüşlerinde’ Türkiye gibi ‘mahir olmayan’ Suriye’nin tutumu sıkıntılı bir resim yarattı.

İşin aslı, bölgesel ve küresel konjonktürdeki dönüşüm gerçekçi ve yeni bir denklemi zorluyor. Son olarak Çin arabuluculuğunda İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşma bölgede ‘fay hatlarını’ oynattı. 10 Mart’ta ilan edilen bu anlaşma uyarınca hızlıca adımlar atılırken, Rusya Federasyonu Türkiye-Suriye ayağını artık sonuç alıcı biçimde aktive etmeye uğraşıyor.

Erdoğan’ın çağrısı sonrası 28 Aralık’ta Moskova’da Türkiye ve Suriye savunma bakanları gerçekten buluştular. Ama ‘dışişleri bakanları’ ayağı bir türlü gelemedi. ABD yönetimi ‘Esad’la temas etmeyin’ uyarısıyla alenen ‘taş koyma’ hamlesi yaptı. Astana’nın ortağı olan İran’ın sürece katılımı buna bir nevi yanıt görülebilir. Sonuçta bu hafta 3-4 Nisan’da İran’ın da katılımıyla ‘dörtlü formatta’ dışişleri bakan yardımcıları buluşturulabildi.

RUSYA’NIN İŞİ
GERÇEKTEN ZOR

Görüşmenin içeriğini, diplomatik üslubu özenli Rus diplomasisinden gelen açıklama yansıtıyor. Rusya Dışişleri, bakan yardımcılarının, ‘dışişleri bakanları düzeyinde’ toplantının hazırlıklarını ele aldıkları, ‘samimi ve doğrudan’ yaklaşımlarını ortaya koydukları ve istişarelerin sürdürülmesinde mutabık kaldıklarını belirtti. TASS, görüşmelerin başında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, herkes için kabul edilebilir birkaç tarih önerisinde bulunduklarını ve mutabık kalınmasını beklediklerini söylediğini aktardı.

Tarih meselesi Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinden ötürü ‘sıkıntılı’. Esad, mart ortasındaki Moskova ziyaretinde işaretini vermişti. Erdoğan’la görüşmeyi dışlamazken, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi, radikal İslamcı gruplara ve terörizme tüm desteği kesmesi’ şartlarını sıralayıp "Erdoğan’la görüşmenin gerçekleşebileceği tek durum budur" demişti. "Suriye’deki savaşın nihai sonuca ulaşmasını sağlamayacaksa böyle bir görüşmenin ne anlamı var" diye eklemişti.

3-4 Nisan toplantısına dair Türkiye açıklaması ‘genel-geçer’ mahiyette. İçeriği Şam koydu. Toplantıda Suriye’yi deneyimli eski BM daimi temsilcisi Beşar el Caferi ile temsil eden Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayman Susan…

Susan’ın SANA’ya yansıyan açıklamasının İngilizce versiyonunun başlığında ‘işgal’ ifadesi yer alırken, Arapçasında ‘yasadışı Türk varlığının sona erdirilmesi’ kullanımı var. Ancak metnin İngilizce içeriğinde Susan’ın ‘işgal’ ifadesinden kaçındığı görülüyor. Bunun yerine ‘Suriye’nin kuzeydoğusunda yahut kuzeybatısında her kim olursa olsun gayrı meşru askeri varlığın hukuki tanımının açık olduğunu’ vurgulamış.

Susan, Suriye’ye terör grupları göndererek kana bulayan ülkeleri eleştiriyor. Ve ‘Türkiye’nin tüm Suriye topraklarından güçlerini çekeceğini resmi ve açık şekilde ilan etmesinin iletişimin yeniden tesisinin kapısı olduğunu’ belirtiyor.

Ankara’nın ‘terör tehdidi’ gerekçesine, ‘buna karşı koymak için ilgili ülkeyle pratik ve yasal işbirliği ve koordinasyon gerektiği ve Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde gerçekleştiği sürece buna hazır olduklarını’ tekrarlıyor.

Yine Suriye’nin ‘ileriye baktığı kadar geriye bakmadığını’ ve kriz yıllarında ‘olumsuz rol oynayanlar dahil’ tüm ülkelerle diyalog kurulduğunun altını çiziyor. Burada Arap ülkeleriyle ilişkilere atıf var. "Buna elbette uzun bir ortak sınırın bizi bir araya getirdiği Türkiye de dahildir” diye belirtiyor.

Yine Rus ve İranlı ‘dostların’ çabalarına teşekkür etmekle birlikte yeniden ilişki için ‘nesnel koşulları’ anımsatıyor, ‘gerçek bir irade ve ciddi bir diyalog’ gereğini vurguluyor: ‘Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve birliğine tam bağlılık ve bu temel ilkenin derhal uygulanması.

Talepler açık: Suriye devletinin tüm toprakları üzerinde otoritesini tesisi, içişlerine müdahale edilmemesi, İdlib’deki terörist gruplara destek ve koruma sağlanmaması. Susan, Türkiye’nin Astana çerçevesinde ve Rus tarafıyla mutabakatlara bile uymadığını anımsatıyor. Ama Suriye ordusunun terörist güçlerin çekileceği belgelere girmesi de dahil pratik konularda koordinasyona hazır olduğunu belirtiyor.

‘Terörizmin her türlüsüyle mücadelenin’ ortak menfaat olduğunu söylerken, IŞİD ve El Kaide’yle PKK’yı katıyor. YPG’yi anmadan ‘ayrılıkçı plan ve oluşumlardan’ söz edip buna karşı ‘koordinasyon ve ortak eylemin yanı sıra ortak sınırların kontrolü için çalışmak, ortak önlem almaktan’ bahsediyor.

Yine sığınmacılar konusunda, ‘gerekli altyapı ve finansmanı hazırlamak da dahil şartları ve ortamı sağlamak için çalışmak’ vurgusu karşılıklı fayda mesajı barındırıyor.

Doğrusu ‘usta bir diplomatik dil’; ‘kuzeybatının kapısını açarsanız, kuzeydoğuda birlikte hareket ederiz’. Somut adım beklentisi net. Şam’ın tavrında Rusya ile de koordineli olduğu anlaşılan Riyad-Kahire’nin Suriye’yi Arap dünyasına döndürme etkisi açık. Türkiye’de siyasi iklimin değişmesi olasılığının gözetilmesi şaşırtıcı değil.

Bu koşullarda ‘Suriye damarını’ ABD ile ilişkilerde dolaylı yoldan koza dönüştürmüş, iç siyasete bolca ‘mühimmat’ sağlamış Erdoğan yönetimi, somut adım atar mı? Moskova ‘şapkadan bir tavşan çıkarmayacaksa’ 14 Mayıs öncesi bir beklenti gerçekçi görünmüyor.