Moskova ve Tahran değişen dengelere hazırlanıyor

Doç. Dr. İkbal DÜRRE - Moskova Devlet Üniversitesi
Türkiye ve İran birbirlerinin ne çok zayıflamalarını ne de çok güçlenmelerini isterler. Bu sebeple en az Suriye’de atacağı adımlar kadar Trump’ın İran ile ilgili atacağı adımlar da Ankara’yı yakından ilgilendiriyor. Kaldı ki Suriye, İran ve Irak’ta yapılacak hamleleri birbirinden bağlantısız da düşünemeyiz.
Suriye’deki durum, bölgede beklenen gelişmeler, Ankara-Tahran ilişkilerinde türbülanslı bir süreç yaratmakta. NATO ülkesi olarak Türkiye bu süreçte daha avantajlı olsa da bu türbülansta İran’ın “ne kadar sallanırsa sallansın düşmesini” istemez. Nedenleri belli, o yüzden açmaya gere yok.
Bölgesel denklemde Türkiye-İran ilişkilerinde Rusya faktörü önemliydi. Yeni oluşan durumda ilişkilerin nasıl şekilleneceği konusunda belirsizlik oluştu. Taraflar bir yandan bu durumun yarattığı riskleri bertaraf etmeye çalışırken diğer yandan olabildiğince avantaja çevirmek istiyorlar.
ÇIKAR SAVAŞI
Rusya da İran gibi Suriye’de yaşananlardan Türkiye’yi sorumlu görüyor. Tabii ki tek başına Türkiye’yi değil ama “Diğer büyük aktörlere zaten güvenmiyorduk, siz bir nevi sigortaydınız” çerçevesinde. Türkiye ise “bu bir çıkar savaşı, kaybedince küsmek yok” şeklinde bir duruş sergiliyor. Aynı zamanda da Moskova’ya “Biz Suriye’de tekrar sizi görmek istiyoruz” mesajları da göndermeye devam ediyor.
Rusya’dan ithalatı dahi yasaklayan yeni Suriye yönetimiyle bunun nasıl gerçekleştirileceği soru işareti olsa da.
Her halükarda Rusya ekonomik anlamda Türkiye’ye çok da bağlı olmadığını göstermek için bazı adımlar atmaya başladı. Örneğin Türkiye’ye ait bir şirkete kayyum atanması her ne kadar hukuki birtakım temellere dayandırılsa da belirleyici olan siyasi sebepler.
Bütün bunlar şu açıdan önemli;
İran, bölgede son yıllarda oluşan şartlarda Türkiye’nin Rusya açısından özellikle ekonomik alanda oynadığı rolü ticari, enerji geçiş hatları anlamında kendisi oynamaya, bir anlamda “rol kapmaya” çalışıyor. Bu uğurda aralarında var olan ve Suriye’deki gelişmelerden dolayı aslında daha da belirginleşen çıkar çatışmalarını ve güvensizlik duygusu dondurmaya hazırlar. Şartlar bunu zorluyor. Türkiye ile olan durumdan farklı olarak İran-Rusya ilişkilerinde ön plana çıkan askeri işbirliği de var tabii.
STRATEJİK ORTAKLIK
Putin ve Pezeşkiyan’ın 17 Ocak 2025 Tarihinde Moskova’da imzaladıkları “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması” iki ülke arasında ilişkilerin bütün zorluklara ve çıkar çatışmalarına rağmen ulaştığı düzeyi gösteriyor.
Her ne kadar taraflardan birinin savaşa girmesi durumunda diğer tarafa müdahil olma zorunluluğu getirmese de “karşı güçlere fayda sağlayacak adımlardan uzak durulmasını” öngören bir madde içermesi, ilişkilerin askeri boyutunun da göstergesi. Ama daha önemlisi ticari boyutu. Suriye’de son yaşananlardan sonra şimdilik Akdeniz’de zayıflama sürecinde olan Rusya için Körfez daha da önem kazandı. Putin’in anlaşmanın ekonomik boyutu ile ilgili söylediği şu sözler dikkat çekici:
“Anlaşma, uzun vadede ikili işbirliğini derinleştirmek için iddialı hedefler belirliyor. Bu, gerçekten çığır açan bir anlaşma ve Rusya ile İran’ın istikrarlı ve sürdürülebilir kalkınması için gerekli koşulları yaratmayı amaçlıyor. Ticaret, finans ve yatırım alanlarında önemli ortaklıklar ve artan ticaretimiz neredeyse tümüyle yerli para birimleriyle yapılıyor.”
Öncesinde, İran’ın lojistik açıdan Rusya için önemine dair Başbakan Mişustin ne söylemişti (Bu arada, Rusya deyince akla sadece Putin’in gelmesi, ekonomik anlamda ekibiyle birlikte yükü omuzlarında taşıyan Mişustin’e haksızlıktır):
“Rusya ve İran’ın Hazar bölgesi ve Avrasya’da büyük transit potansiyeli bulunmaktadır. Rusya, özellikle Baltık ve Kuzey Denizi’ndeki Rus limanlarını, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu kıyısındaki İran limanlarıyla birbirine bağlayan Kuzey-Güney koridoru olmak üzere uluslararası ulaştırma koridorlarını aktif bir şekilde geliştiriyor. Bu, tüm Avrasya ülkelerine Asya-Pasifik bölgesi ve Afrika’nın hızla büyüyen pazarlarına erişim için çok gerekli.”
TRUMP’IN GELİŞİ
Bu çerçeveden bakıldığında Moskova’da HTŞ’nin ordu hiyerarşisinde yaptığı ve içinde Kafkasya kökenli savaşçıların da bulunduğu atamalar, ilerde Kafkaslar’da kendisine karşı kullanılabilecek bir potansiyelin ön hazırlıkları olarak da algılanıyor. İran keza bu hususu Rusya ile ilişkilerinde “işliyor.”
Kısacası, Moskova ve Tahran arasında imzalanan kapsamlı anlaşmanın Trump’ın yemin töreninden önce, Trump’ın Ortadoğu ve Ukrayna meselelerindeki planları netleşmeden yapılması tesadüf değil. Anlaşmanın Rusça metnine bakıldığında aslının Farsça yazıldığı hissediliyor.
Bu şu açıdan önemli: Kısa bir süre öncesine kadar Rusya ile ilişkilerinde “kendini ağırdan satan” İran, Trump’la beraber kendisine karşı oluşması muhtemel zorlu şartlarda Rusya’yı mümkün olduğunca yanında görmek için acele ediyor.
Oysa daha kısa bir süre öncesine kadar daha çok Çin’e “oynuyordu.”