Google Play Store
App Store

Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümüyle “yeniden” alevlenen tartışmayı Luis Penzo’nun 1985 yapımı “La Historia Official” (Resmi Tarih) adlı muhteşem filmi aracılığıyla anlayabilir miyiz? Çığ’ın ölümüyle iki ana grup arasında tartışma çıktı. Sosyal medyanın kaçınılmaz “kirli bir dille edilen küfürlü yorumlarını” ve her iki taraftan da bu yorumları yapanları “filtrelersek”, Çığ ve kardeşi İtil bizi önemli bir tartışmaya götürüyor. Bir taraf Çığ’ın, kardeşi Turan İtil ve HZİ Vakfı ile ilişkilerini sorgulayıp onun bu sürecin etkin bir katılımcısı olduğunu iddia etti. Başını Sadık Usta’nın çektiği son olarak Orhan Bursalı’nın da katıldığı karşı taraftakiler ise Çığ’ın Atatürkçülüğünü, laiklik ilkesinin “Sümer Kraliçesi” olmasını öve öve bitiremediler. Bunu yaparken de Turan İtil’i dahi temize çıkarmaya çalıştılar.

Bu iki grup, günümüzde “bir anlamda yıkılmış olan” 1923 Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sağ ve sol yorumlarının izlerini taşıyorlar. Aynı zamanda, 1980 Darbesi ile iktidarı ele geçiren faşist cuntanın, Kemalizmin devrimci yanını nasıl yok edip, yerine günümüzün siyasal İslamcı iktidarının yolunu açtığının da.

Önce Çığ’ın nasıl bir Atatürkçü olduğuna bakalım. “Çivi Çiviyi Söker” adlı nehir söyleşisinde Çığ, antikomünist olduğunu gizlemeye gerek bile duymuyor. “O yüzden komünizm denince tüylerim diken diken olur, sinirlenirim. Bu bakımdan Atatürk’ün peşinden gitmeyip de, komünizm peşinden giden gençlere hep çok kızmışımdır…” (sayfa 163). Üstelik antikomünistliği de Sovyetler’de özgürleşen kadınlarla ilgili iğrenç CIA propagandasıyla bağlantılı. Kadınlar istedikleri erkeklerle beraber oluyor, çocukların babası kim belli bile değil! Çığ, aynı kitapta kardeşi Turan İtil’in 12 Eylül Cuntası için cezaevlerinde araştırma yaptığını da kabul ediyor. Kitabın 49- 57 sayfaları arasındaki bölümde kardeşinin Cunta üyeleriyle nasıl tanıştığını, siyasi mahpuslar üstünde psikiyatrik araştırmalar yapışını, elde ettiği sonuçları bir toplantıda açıklayışını övünerek anlatıyor. Bu araştırmaların bilimsel araştırma etik kurallarına uygun olarak yapıldığını, hiçbir mahkuma ilaç verilmediğini de ekliyor!

ANTİKOMÜNİST ATATÜRKÇÜLER

Gelelim Turan İtil’e. ABD Kongresi belgelerine göre, Turan İtil, kendisi gibi ABD’li olmayan Amedeo S. Marrazzi ile birlikte sağlıklı insanlar ve psikiyatri hastaları üzerinde LSD deneyleri ve araştırmaları yapmışlar. Bu araştırmalar, CIA ve Amerikan Ordusu fonlarıyla yapılmış. Belgeler, CIA’in bu araştırmaları MK- Ultra projesi kapsamında yürüttüğünü ve insanlar üzerinde yapılan ilaç vb. araştırmaları denetleyen FDA’nın bu araştırmaları etik denetim dışında tuttuğunu gösteriyor. Çığ, kardeşi İtil’in diplomasının ABD’de sınava girmeden kabul edilmesiyle övünüyor. Kongre belgelerine göre ise bunun nedeni farklı olabilir! Yine kongre belgelerine göre, ABD içinde gizli yürütülen bu çalışmaların bir diğer ayağı da denetimin daha zayıf olduğu yabancı ülkelerde sürdürülmüş! Yabancı ülkelerden, özellikle sağlıklı insanlardan elde edilen veri karşılaştırmalar için kullanılmış! Turan İtil’in Almanya’dan ABD’ye geçmesinde ABD hükümetinin rolü olmuş. İtil, ABD’nin komünizmle mücadele programının gizli yürütülen bölümlerinde çalışmış. Bu araştırmalar Etik Kurallar denetiminden kaçırılmış.

İki kardeş de antikomünist Atatürkçülermiş galiba, ne dersiniz? Çığ, kardeşinin bu gizli ve etik dışı araştırmalarının farkındaydı ve onayladı mı, yoksa filmdeki Alicia’mıydı?

Alicia, Luis Penzo’nun 1985 yapımı “La Historia Official” (Resmi Tarih) muhteşem filminin baş karakteridir. Yabancı şirketlere danışmanlık yapan hukukçu kocası Roberto ve 5 yaşındaki evlatlık kızları Gaby ile mutlu, huzurlu, güven ve refah içinde yaşayan bir tarih öğretmenidir. Mesleğine inançla bağlıdır ve öğrencilerine, belleğin hem insanların hem de toplumların en güçlü dayanağı olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Anlattığı Arjantin tarihine öğrencilerinin inanmıyoruz itirazlarına şaşıran Alicia, okul-ev arasını hep arabasının içinden seyrederek hayatını yaşarken, sürgünden dönen bir arkadaşı aracılığıyla önce Plaza Del Mayo anneleriyle tanışır, ardından, evlatlık kızının cuntanın işkencelerinde öldürüldüğünü, dahası bu “gerçeği” kocasının da bildiğini öğrenir. Tarih öğretmeni öğretmeye çalıştığı tarihin koca bir yalan olduğunu öğrenmeye başlar. Bu öğrenme sürecinde sevecen, müşfik kocasının “içindeki faşizme” de maruz kalır.

Muazzez İlmiye Çığ, ölümüyle içimizdeki Alicia’ları ve onun faşizmle el altından işbirliği yapan kocası Roberto’ları da açığa çıkarmışa benziyor. Kimin Alicia, kimin Roberto olduğu da önemli tabii, ama asıl önemli olan Atatürkçülüğün sağcı (sıkışınca faşist) kanadının 12 Eylül Faşizmiyle olan bağını ve günümüzün siyasal İslamcı iktidarına Bahçeli’nin verdiği desteği anlamamızı sağlaması.

ROBERTO’LARA MARUZ KALDILAR

Peki, 1923 Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk’ün sosyalist eleştirisiyle güçlenen solcu kanadına ne oldu? 12 Eylül Cuntası Kemalist devrimin sosyalist yorumunu kıyıma uğrattı. Sadece devrimcileri değil, Mustafa Kemal’in devrimci potansiyelini de öldürdü. Kalanlar, yıllardır İtil’in yapıp ettiklerini anlatıyor ve unutulmamasını sağlamaya çalışıyorlar. Çığ’ın ölümüyle bunları sanki ilk defa söylüyorlarmış gibi, bu kez de “ölünün ardından konuşuyorlar, Laiklik kraliçesini eleştirerek AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar” diye bağıran Roberto’lara maruz kaldılar.

Sümer Kraliçesi’nin sözcüleri arasında Alicia’lar da var mıdır, bilinmez.