Umarım iki seçim akşamında muhalif televizyonların ekranlarında sonuçları yorumlamaya çalışan gazeteciler, ekran başına geçip kendilerini seyrederler.

Çoğunun o akşamki televizyonculuk performanslarından memnun kalmayacaklarına, dersler çıkaracaklarına eminim. O akşamların heyecanı, duygusal travması içinde söylenmiş öyle sözler var ki, sakin gözle izlendiğinde gazetecilik çizgisinin çoğu kez aşıldığı anlaşılır. 

İki seçim akşamında da o ekranlardaki gazeteciler sonucu kabullenmek istemiyor, serinkanlı analizler yapmak yerine temelsiz gerekçeler yaratmaya çalışıyor; hatta kimileri de heyecanla “Hattı müdafaa yok. Sathı müdafaa var. Teslim olmak yok” gibi “savaş” ve “mücadele” benzetmeleri yapıyordu. Ajansların, YSK’nın ve CHP’nin verileri ile de yetinmeyip sandık başlarından gelen imzalı tutanaklardaki sonuçlarla inanılmaz bir veri karmaşası da yaratıldı. Sonucun açığa çıktığı saatlerde bile hâlâ Erdoğan’ın “havlu attığı” söylenebiliyordu.

Sonucun kabullenilememesinin asıl nedeni, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına ilişkin beklentinin büyüklüğü ve angaje olunmasıydı. Anketler, sosyal medya ve CHP yönetimi aylar öncesinden sanal bir ortam yaratmıştı. CHP seçimin ilk turda kazanılacağına öyle inanmıştı ki, seçim sonrasında iktidara gelince yapılacaklara seçim kampanyasından daha fazla odaklanmıştı.

Düşünün altı partinin temsilcileri, ihtişamlı bir törenle açıklanan 244 sayfalık “Mutabakat Metni” üzerinde günlerce çalıştı. Muhalif medya ise seçim kazanmadan, hatta aday üzerinde bile anlaşmadan “Hükümet Programı” hazırlamanın anlamsızlığını sorgulamak bir yana alkış tuttu. Metnin içeriğine ilişkin cılız eleştiriler yöneltildi sadece.

Çünkü muhalif medya da yaratılan sanal ortamdan azade tutamıyordu kendini. İşin içinde bir de demokrasi mücadelesi olunca mesafeli davranmaktan, anketlere temkinli yaklaşmaktan, her söyleneni sorgulamaktan ve en önemlisi de eleştirmekten vazgeçilmişti. 

Muhalif TV kanallarında her akşam saatlerce konuşup duran gazeteci, siyasetçi ve uzmanlar da Erdoğan ve AKP iktidarının kaybetmesinin mutlak olduğu havasını besliyorlardı. “Yankı odası”nın parçasıydı hepsi. Gazeteciler, haber ve bilgi aktaran, analiz yapan kişiler olmaktan çok “yorumcular” haline gelmişlerdi. Haber programlarında yorum, haberin önüne geçmişti. Analizler, ek bilgiler değil doğrudan kişisel görüşlerini dile getiriyordu sunucular.

Hal böyle olunca seçim akşamlarında ekranlarda konuşan gazetecilerin farklı davranmaları beklenemezdi. Angaje gazetecilik savunma refleksi göstermiş, düş kırıklığı dışa vurmuştu.

Şimdi seçimler bitti; yeni bir dönem başladı. CHP, YSP ve muhalefet partileri gibi muhalif medyanın, özellikle TV’lerin yenilenmesi gerek. Hiçbir şey olmamış gibi aynen sürdürülemez.

Yenilenmeye ekranlardaki “konuşan kafalar”ı uzmanlık düzeyine indirip, bilgiyi, haberi, araştırmayı çoğaltarak başlayabiliriz. Habire konuşan gazetecileri ve haber bülteni sunucularını kendi seslerinin büyüsünden kurtarmak bile önemli bir adım olur.

CİNAYETİ BİLE GÖRMEDİLER

Seçim kutlamalarına kan bulaştı. Toplumdaki kutuplaşma da öyle bir noktada ki, saldırı haberleri bile hangi tarafın hedef alındığına bağlı olarak medyada haber oluyor ya da olamıyor.

İktidar medyasının seçim sonrasında görmezden geldiği kanlı olayların başında Ordu Gülyalı’da AKP’lilerin kutlama konvoyundakilerle tartışan İyi Partili Erhan Kurt’un kalbinden bıçaklanıp öldürülmesi olayı geliyor. Bu haber internet sitelerinin yanı sıra Cumhuriyet, Hürriyet, Karar ve Milliyet’te yayımlandı. Ama Akşam, Sabah, Türkiye, Yeni Şafak, Yeni Akit, Milat gibi iktidar gazeteleri, faili AKP’li olan bu cinayeti tek satır haber yapmadı.

Aynı şekilde Giresun’da CHP’nin Bulancak ilçe binasına taşlı saldırı düzenlenmesi de Cumhuriyet ve Karar dışında medya kuruluşunda haber olamadı.

İktidar medyası, Üsküdar’da kaçak kafe sahiplerinin, yıkım için gelen ekipteki İBB İmar Müdürü Ramazan Gülten’i dövmesinde ve AKP’lilerin İBB Meclis oturumu sonrasında Medyascope muhabiri Ali Macit’i darp etmesinde de haber değeri görmedi.

Bu kadar vahim olayları yayımlamayan iktidar medyası, Manisa Turgutlu’da İyi Parti İlçe Başkanı’nın “Katiller kazandı” paylaşımına ve İzmir’de CHP üyesi bir kadının AKP’ye oy verenlerin listesini hazırladıkları yolundaki sözlerine geniş yer ayırdı.

Buna karşılık “İzmir’deki kutlamada atılan taşlar, genç kızı başından yaraladı” (Sabah), “Lüleburgaz’da AK Parti binasına taşlı saldırı” (Akşam) haberleri de muhalif medyada görülemedi. Kaş’ta oy kullanmayan bir kişinin dövülmesi ve Sultangazi’de bir fırıncının Erdoğan’ı destekleyen bir gence hakaret ettiği iddiası da muhalif medyada haber yapılmadı.

İktidar ve muhalif medyada ortak verilen haberler, seçim gecesi Trabzon’da havaya açılan ateş sonucu dört kişinin yaralanması ve kendini vuran bir kişinin ölümüydü. Bu kadarla kalmamalı, medya nereden gelirse gelsin bütün şiddet olaylarına aynı refleksle karşılık vermeliydi. Özellikle de iktidar medyasının cinayetleri, darp olaylarını bile aktarmayıp, sadece AKP’lilere yönelik hakaret benzeri olayları haber yapması toplumsal barış açısından endişe verici.

ERDOĞAN POSTERİ CEZASI

O fırıncıya uygulanan cezadan ne kadar da mutlu olmuşlardı öyle?  “O fırına Erdoğan’ın posterini astılar” (Yeni Şafak), “O ahlaksızın fırını mühürlendi” (Yeni Akit), “Küfürbazın fırını mühürlendi” (Milat), “Halk düşmanı fırıncı (Akşam), “Ak Partiliye ekmek satmam’ diyen fırıncının ruhsatı iptal” (Sabah) başlıkları dışa vuruyordu sevinçlerini.

Halbuki gazetecilik kaygısıyla hareket eden bir kişinin önüne böyle bir haber geldiğinde hemen “masumiyet ilkesi”ni anımsaması gerekir. Yargı kararı ile kesinleşmedikçe, hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceğini öngören bu ilkeyi her gazeteci bilir.

Fakat bu olayda K.Y. adlı fırıncı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediği için 16 yaşındaki Musab Bin Umeyir Aksoy’a hakaret edip kovmak” ile suçlandığı için gözaltına alınmıştı, henüz ortada bir yargı kararı yoktu. Sultangazi Belediyesi zabıtaları, yargıyı beklemeden hemen cezasını kesmiş, ruhsatını iptal etmiş, fırını kapatmış, fırının camına da Erdoğan posteri asmışlardı! Tabii iktidar medyasındaki kampanyanın ardından da tutuklandı fırıncı.

İktidar medyası, hukukta böyle bir ceza mı var diye sormuyor. Suçlu olduğu kesinleşmeden yargısız ceza nasıl verilir diye sormak yerine belediyenin yaptığına alkış tutuyor. O fırıncı böyle bir davranışta bulunduysa kesinlikle yanlış yapmıştır; kınanması, cezalandırılması gerekir. Ama bunu yargı yapmalı. Aksi halde medya yargısız cezalandırmayı kendine hak gören “imtiyazlı” yeni bir grubun doğmasına katkıda bulunmuş olur; bu tip infazların yaygınlaşmasına kapı açar.

***

Tek cümleyle:

· Sözcü, Kozlu’da amfi tiyatronun basamaklarının farklı renklere boyanmasını gökkuşağı renklerine benzeterek “AKP’li belediye amfi tiyatroyu LGBTİ renklerine boyadı” diye nefret söylemi içeren bir yaklaşımla haber yaptı.

· Sabah’ın magazin yazarı Mevlüt Tezel, Erdoğan’ın seçim başarısını anlattığı “Turkuvaz medyanın hakkını teslim edelim” başlıklı yazısında “Turkuvaz Medya'nın 'think tank'i (beyin takımı) ise dünya medya tarihine geçecek habercilik refleksleri gösterdi” diye övündü.

· AA, DHA, Akşam, Dünya, Hürriyet, Karar, Milliyet, NTV, Sözcü ve Yeni Şafak’ın, TOBB Başkanlığına yeniden seçilmesiyle ilgili haberlerinde Rifat Hisarcıklıoğlu’nun 2001’den beri bu görevde bulunduğu ve yedinci kez seçildiği bilgisi eksikti.

· TGRT programcısı Cem Küçük, “Aynı babası gibi darbeci kafaya sahip” diye suçladığı Çiğdem Toker ile Metin Toker arasında soyadı benzerliği dışında bir akrabalık olmadığı ortaya çıktıktan sonra özür dileyip programdaki sözlerini düzeltmediği gibi yanlışta ısrar etti.

· Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyaset yasağı da içeren mahkeme kararının istinafta onaylandığını yazdı ama bu bilginin İmamoğlu’nun avukatı tarafından yalanlanmasına ertesi günkü yazısında yer vermedi.

· Türkiye gazetesi, ismini vermediği “eski bir HDP milletvekili”ne dayanarak, “Yedili Masa’nın kazanması halinde Demirtaş’ın cezaevinden salıverileceği, Kandil’de basın toplantısı yapacağı ortaya çıktı” diye uçuk ve mesnetsiz bir haber yayımladı. 

· Konya’nın AKP’li belediye başkanı, aynı metni Yeni Akit ve Yeni Şafak’ta “Bu bir ilandır” uyarısı da koydurmadan tam sayfa örtülü reklam olarak yayımlattı.

· Akşam, Mahlagha Jaberi’nin, İran’daki idamları protesto için Cannes’da idam urganlı elbise giymesi haberinde modelin göğüs dekoltesini “Kırmızı halı stiline eleştiri” bandıyla kapattı.

· Times gazetesinden Hannah Lucinda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı konuşmanın “muhalefete ve alçak dış güçlere dair iğneleyici sözleri”nin Cumhurbaşkanlığı sitesine konulan İngilizce metinde yer almadığını ifade etti.

· GP Genel Başkanı Davutoğlu’nun, seçimlerle ilgili açıklaması sosyal medyadan yayımlandı ama toplantıya gazeteci alınmayarak benzersiz bir uygulamaya imza atılmış oldu.

· LİMAK, Camp Nou stadının yenilenme projesinin temel atma töreni için Akşam, Ekonomim, Hürriyet, Posta, Sabah’tan gazetecileri Barcelona’ya geziye götürdü. 

· İHA’nın “2 çocuklu kadını kapı dışarı etti” haberinde ev sahibinin görüşü alınmamış, kiracının iddiaları doğrulanmamıştı.

· Türkiye’nin “UFO yokmuş” haberi yayımladığı gün “UFO’lar gerçek” diye yazan Akşam, ertesi gün “Cisimler hâlâ tanımlanamadı” haberiyle ilkini düzeltti.

· Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yemin törenlerinde TV muhabirleri sık sık “girdi” sözcüğüyle yetinmek yerine “giriş yaptı” diye son zamanlarda yaygınlaşan dil yanlışını tekrarladılar.

· Milletvekili olmasına rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay dışında 599 milletvekilinin TBMM’de yemin ettiği haberleri verildi ama eski bakanlar da dahil olmak üzere toplam 19 milletvekili törende yoktu.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: okur@birgun.net