Google Play Store
App Store

İlk kadın grevi 1910’da gerçekleşti. Milyonlarca kadın kitlesel veya değil ama çok sayıda taleple, çok sayıda grev yaptı.

Müjde: Bu evde grev var!
Fotoğraf: BirGün

Dilan ESEN

Kadın emeğini hedef alan politika modellerinin çeşitlendirildiği sert bir dönem daha geçiriyoruz. Kadın emeğini bir kez daha değersizleştiren, hedef alan, kadınları ev içinde ücretsiz, ev dışında düşük ücretlere güvencesiz çalıştırmaya yönelik “yeni” politikalar üretilirken bunun üzerine bir de adına “esnek” denilerek güvencesiz, yarı zamanlı ve kayıtdışı emek harcamaya neden olacak istihdam modelleri yaratılıyor. Ve bu modeller “müjde” diye duyuruluyor. Bir diğer “müjde” ise bu yılın “Aile yılı” ilan edilmesiyle sunuluyor. Oysa asgari ücret hâlâ tek kişi üzerinden hesaplanıyor.

Gerçekte ne mi oluyor? Aynı erkek işçiler gibi işyerinde sömürülen kadın emekçiler, ev içinde bakım yükü nedeniyle bir kez daha sömürülüyor; çocuk, yaşlı bakımı nedeniyle bu sömürü katlandıkça katlanıyor. Bir de üzerine aynı işi yaptıkları halde erkeklerle aynı ücretleri dahi alamıyor. Böyle gelip gitmeye niyetli sömürü düzeni kadın yoksulluğunu artırıyor. Kadınları eve kapatarak güvencesiz, esnek çalışma modellerine mecbur bırakıyor. Sosyal adaletsizlik oluşturan bu politikalar yetmezmiş gibi eve kapatan bu çalışma biçimi kadınların sosyalleşmesini de engelliyor.

Kadınlar yoksul, işsiz bırakılırken; eve, esnek çalışmaya mahkûm edilirken; müjdeler birbirini kovalarken akıllarda ise tek soru: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Siyasal iktidar, işte bunların tümünü, bu politikalar üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bir kez daha yaratıyor. Tüm bu eşitsizliği ortadan kaldırmak ise eşit işe eşit ücretle, ILO’nun 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’nin onaylanması ve İstanbul Sözleşmesi ile birlikte uygulanmasıyla, kadınların üzerine yıkılmış bakım yükünü, kadınların üzerinden alacak kamusal sosyal politikalarla mümkün. Tüm bu talepler hayata geçirilmeli, uygulanmalı ve denetlenmeli. Tüm bu politikaların denetlenmesi, uygulanması kadar elzem.

Peki, bu taleplerin neden bu kadar önemli olduğunu nereden anlıyoruz? Sokaktan. İktidar, “Aile yılı ilan ettik” derken sokakta ise kadınlar başka şeyler konuşuyor: Yoksulluk, hayat pahalılığı, geçim derdi, şiddet, taciz…

Sokakta yürürken, pazarda dolaşırken, kalabalık komşu ziyaretlerinde biraz olsun kulak kabarttığınızda tüm bu sorunların kadın emekçilerin temel sorunlarının ne olduğunu kolaylıkla duyabilirsiniz.

Örneğin tam şu an bir pazar yerinde kadınlar “Geçinemiyoruz” diye isyan ediyor. Bir diğeri de ona katılıyor: “Ben hem geçinemiyorum hem dinlenemiyorum.” Ne yazık ki kadınların dinlenmesi bile pek mümkün değil. Çünkü hem işyerinde düşük ücretlere uzun saatler hem evde ücretsiz temizlik, bulaşık, çocuk bakımı…

Sendikasız işçilerle birçok yerde karşılaşmak mümkün, ücret düşüklüğünden yakınıyorlar. Çünkü hayat an be an pahalılaşmaya devam ederken milyonlarca işçi yılda bir kez değişen asgari ücret ya da civarında çalışıyor. Kadın işçiler ise erkeklerle aynı ücreti alamıyor bile. “Aynı işi yapıyorum, yan tezgâhımdaki erkek çalışma arkadaşım benden daha çok maaş alıyor” diyor. Çünkü eşit değiliz! Yine yakınma aynı “Ben eve gidince bir de ne yemek yapacağım, diye düşünüyorum. Erkeklerse televizyonun karşısına seriliyor. Ben yemekten sonra çamaşır, bulaşık yıkıyorum.”

“İşyerinde kadın olduğum için yöneticiler bana daha çok baskı uyguluyor. Bunu fark ediyorum, bakışı değişiyor, kızarak konuşuyor.” Bunu da başka bir fabrika işçisi söylüyor.

Aslında kadın emekçiler tüm yaşadıklarını konuşuyor, anlatıyor. Yemek yapmazsan ne olur diye sorarsanız da gülerek, “Ooo adamlar aç kalır” diyorlar. “Kreş olsun ister misin” dediğinizde de “Keşke olsa ama kreşler çok pahalı, gönderemiyoruz” diyorlar. Çünkü kamusal, ücretsiz, nitelikli kreş sayısı yok denecek kadar az. Kreş olmadığı için çalışamadığını söyleyen kadın sayısı ise milyonlarca. Ücretsiz kreş, gündüz bakımevi olmadığı için dinlenemeyen, kadın sayısı da öyle.

ÇÖZÜM HAYATI DURDURMAKTA

8 Mart, bir kadın grevi ile ortaya çıktı. Tarihi oldukça eski… Türkiye’de ilk kadın grevi 1910’da gerçekleşti. Dünyada ve Türkiye’de milyonlarca kadın büyük ya da küçük, kitlesel veya değil ama çok sayıda taleple çok sayıda grev gerçekleştirdi. 2025 8 Mart’ına giderken bir grev daha gerçekleştirildi, 7 Mart’ta hayatı durduracak adımlar atıldı. DİSK’in çağrısıyla işte bu sokakta defalarca kez duyduğumuz sorunlara çözüm getiren taleplerle kadınlar olarak sokağa çıktık. Yaşamımız için, eşitlik için, güvence için, adalet için, öldürülmemek için bu hayatı durdurduk, elimizdeki bulaşığı, yaptığımız işi bıraktık.