Müjde tamam…
Erdoğan’ın, “Ülkemizi terör belasından kurtaracağız. Her an alabilirsiniz” dediği “müjde” PKK’nin dün açıkladığı 12. Kongre kararıyla geldi.
Yazıya önce “Müjde tamam, ya demokrasi?” başlığını koymuştum, şimdi asıl vurgulanması gerekenin o olduğunu düşünsem de “ya demokrasi?” kısmını başlıktan çıkardım.
Çıkardım, çünkü böylesi konularda ilk kurduğunuz cümle, ağzınızdan çıkan ilk sözcük önemli.
Silahların bırakılması ve siyaset üzerindeki gölgesinin kalkması, Türk ya da Kürt gençlerin ölmediği ve hiçbir ananın ağlamadığı bir yola girilmesinin ihtimali bile müjdedir. Halayla karşılanacak bir müjde!
Bu sonuca Suriye’deki gelişmeler yol açmış olsa (ki çatışmaların sona erdirilmesi kararında her zaman çatışan tarafların dışında bazı faktörler olur), iktidarın kendi ömrünü uzatma ve Erdoğan’ı yeniden seçtirme gibi bir niyeti varsa bile, kuracağımız ilk cümle kanın durmasına yol açacak adımlara “hoş geldin” demektir.
Bu konuda, PKK Kongre kararının sonunda referans verilen “Türkiye’nin sol-sosyalist güçleri, devrimci yapı, örgüt ve şahsiyetleri”, idam sehpalarında son sözleri “Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği ve Tam Bağımsız Türkiye!” olanlar hep doğru yerde durdular.
Hiçbir zaman “Kürt sorunu yoktur” demediler. Abilik, ablalık değil, halkların kardeşliğini istediler. Kürtlerin dillerini konuşup, ana dilleriyle eğitim yapabildikleri ve kültürlerini geliştirebildikleri demokratik bir ortak vatanda eşit ve özgür yurttaşlar olarak birlikte yaşamı savundular.
Onlara göre Kürt sorunu bir “terör sorunu” değildi. PKK de neden değil sonuçtu. Bu sonucun, şimdi “tarihi misyonunu tamamladığını” ve “örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını” ilan etmesi, onu doğuran nedenlerin de ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
Ancak, hiç kuşkusuz o doğrultuda atılması gereken olumlu ve önemli bir ilk adım! PKK’nin “Kürt sorununun ancak Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık temelinde” çözülebileceğini ilanı da, siyaseti sürekli “bölücülük”le zehirleyenlerin tümünü susturamasa da, o zehrin etkisini azaltması önemli bir kazanım olur.
Kürt sorunu çözülecek ya da barış olacaksa ancak demokrasi ve özgürlükler bağlamında olacak. Asla ona karşı denklemlerle değil!
Kürt sorunu bir Türk “yoktur” dediğinde değil, Kürtler “yok” dediğinde ve kendilerini bu ülkenin eşit/özgür vatandaşları hissettiklerinde çözülmüş olur.
Sosyalistlerin her zaman yaptığı bu vurguya ana muhalefet partisinin katılması da son derece önemli.
Özgür Özel, son konuşmalarında, Kürt sorunu bağlamında da, ne için ve nasıl bir ittifak gerektiğini söylüyor. Şimdi kurulması gereken ve sokakta kurulan ittifakın “ya otokrasi ya demokrasi” ittifakı olduğunu vurguluyor. Önce demokrasiyi kurmaktan, sonra tek adam rejiminin yerini alacak bir parlamenter rejimde siyasi partilerin birbirleriyle adil koşullarda yarışmasından söz ediyor. Birlikte mücadelenin asgari zemini budur!
Silahların konuşmadığı, kanın ve gözyaşının olmadığı bir ülke ihtimali bile müjde ve önemli bir başlangıç. Barışa giden yol ise çok daha uzun.
Müjdeyi alan kimi akıllarda da deli sorular var: Acaba iktidar bunu ömrünü uzatmak, muhalefeti bölmek, Kürtleri ve DEM’i anayasa değişikliği, Erdoğan’ın tekrar seçilmesi için yanına çekmek için mi kullanıyor?
Buna evet demek için yeterince deneyime ve hafızaya sahibiz.
Ancak, Kürtlerin kurmaya çalıştıkları “demokrasi-barış” dengesine boş verip buna atlayacakları gibi bir ön kabul de, ülkenin politik bilinci en yüksek vatandaşlarına, onların mücadelesine ve hafızasına haksızlık olur.
Sola düşen; hep durduğu yerde durmak, “müjde”yi almak, fakat onun demokrasi ve özgürlükler üzerinde bir gölgeye dönüştürülmesini asla kabul etmemektir!