İnsanların yerinden zorla göç ettirilmesi geçen yüzyıla kadar “uluslararası bir sorun” değildi. Bu I. ve özellikle II. Dünya Savaşı sonrası bir büyük sorun haline geldi ve uluslararası hukuk kurallarıyla düzenlendi.

Mültecilik, modern dönemde, geçen yüzyılın hemen başında, Bolşevik Devrimi’nin ardından gözle görülür bir hale geldi. 1914-1918 savaşı, Çarlık otokrasisinin Bolşevikler tarafından yıkılması, Bolşevik devriminden kaçan Ruslar sorunun başlangıcıdır.

Bu kişiler, kaldıkları ülkelerde uluslararası koruma ve yardım talep etmiştir. 1921’de Bolşevik hükümet bu kişileri vatandaşlıktan çıkarınca sorun derinleşmiştir. Avrupa’ya gelen bir milyon Rus’un koruma ve yardım arayışı, MC Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kurulmasına yol açmıştır. Ruslar’ın yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla, Avrupa’ya kaçan ciddi bir Ermeni nüfusun varlığı da söz konusudur.

1933 tarihli Mültecilerin Uluslararası Statüsüne Dair Sözleşme, bu “ara dönem”in ürünüdür. Bu sözleşme tarihte ilk defa, akit devletlerin kendi ülkelerinde mukim mültecileri sınır dışı etmeme veya polisiye yöntemlerle sınırdan geri çevirmeme yükümlülüğüne yer vermektedir.

1933 mülteciler sorununun miladıdır. Hitler’in iktidara gelmesi ve kısa zamanda izlemeye başladığı etnik ırk politikası, Avrupa çapında büyük bir kaosa yol açmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan insan hareketliliği, yarattığı sorunlar, yeni bir hukuki çerçeveye olan ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır.

1946’da Uluslararası Mülteci Örgütü, 1948’de Evrensel İnsan Hakları Bildirisi, 1950’de BMMYK Statüsü ve nihayet 1951 Sözleşmesi’ne gidilmiştir. Ancak bu dönemin mevzuatı ve örgütlenmesi sınırlı ve dahası “Avrupa Merkezli”dir.

Sınırlı bir çerçeve taşıyan bu düzen bir de, “Soğuk Savaş” gerginliğinden nasibini almış, Sovyetler Birliği BMMYK’yı sıklıkla taraflı davranmakla suçlamış, kurumun finansmanına yeterince katkı sağlanmamıştır. Bu tablo, mülteciler sorununa yeterli bir çözüm sağlanmasını baltalamıştır.

Reel sosyalizmin çözülüşü, 1990’larda başlayan iç çatışma ve savaşlar, işsizlik ve kriz, Suriye ve başka ülkelerdeki “vekalet savaşları”, mültecilik sorununu geçen yüz yıldan da devasa bir sorun haline getirmiştir. Mülteci sorunu, en son Afganistan’da ABD askeri birliklerinin geri çekilmesi, sözde “devrim” ve Taliban’dan kitlesel kaçışın ardından, Almanya başta olmak üzere, Avrupa Birliği ve ABD’nin iki yüzlülüğünü ortaya sermiş, Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada milliyetçi tepkileri tetiklemiştir. Mültecilik, 21. yüzyılda, 1951 Sözleşmnesi ve 1967 Protokolü ile çözülemez bir hale gelmiştir.