Müslümanlar Katar’la gurur duymalı mı?
Fotoğraf: DepoPhotos

Katar’da oynanan Dünya Kupası Finalleri’nin 3’üncü günündeyiz. Finalleri takip eden hemen herkesin dilinde “Neden Katar” sorusu var.

Birçok isme göre bir İslam ülkesinde ya da bir Orta Doğu ülkesinde Dünya Kupası Finallerinin oynanması son derece doğru bir adım olabilirdi. Güney Kore’de, Güney Afrika’da oynanan bu oyun, neden Orta Doğu’da da oynanmasındı?

Bu ambalaj içinde sunuldu bize Katar Dünya Kupası… 2010 yılında, FIFA Başkanı Sepp Blatter’ın 3’üncü döneminde, hem 2018 hem de 2022 Finalleri’nin ev sahipleri belirlendi. Tarihte ilk kez, tek bir yılda iki finalin ev sahibi belirleniyordu. Rüşvet ve yolsuzluklar nedeniyle birçoğu bugün futboldan men edilmiş FIFA İcra Komitesi için tek seferde iki öğün yemek… Hem 2018 için hem de 2022 için aday ülkeler kesenin ağzını açacaktı. Bu da FIFA yetkilileri için ziyafet demekti. 2018 Rusya’da, 2022 Katar’da yapılacaktı. Katar büyük bir şok etkisi yarattı…

2018 Finalleri’ne bir futbol ülkesi olan İspanya bile Portekizle birlikte, Hollanda ise Belçika’yla birlikte aday olmuştu.

Katar mı? “Hiç değilse, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ortaklığında olsaydı” diye homurdananlar haksız değildi. Böylece bir körfez partisi yapılabilirdi. Ama kazanan tek başına Katar oldu.

***

Bu zamana kadar finallere ev sahipliği yapan ülkenin nüfusu hiç bu kadar az olmamıştı. İspanya bile yanına Portekiz’i alıyor ama 3 milyonluk bir ülke, biz tek başımıza yaparız diyor. Nüfusu sadece 3 milyon olan, üstelik bu nüfusun da 2 milyonu göçmenlerden oluşan bu ülkede Dünya Kupası oynatma ısrarı niyeydi?

Katar, ev sahipliğini 2008’de açıkladıkları “2030 Ulusal Vizyonu” çerçevesinde istiyor. Amaçları, petrol ve LNG dışındaki gelirlerinin milli gelir içinde payını artırmak. Turizm de bu gelirlerden biri. Vizyon belgesine göre 2030 yılında milli gelirin yüzde 12’si kadar turizm geliri elde etmeyi hedefliyorlar.

Bir diğer önemli nokta, Katar’ın büyüme projeksiyonu. Petrol ve LNG’den milyarlar kazanıyor ve bu milyarları dünyaya dağıtıyorlar. Sermaye ihraç ediyor ve bu sermayenin elde ettiği getiriyle büyüyorlar. Dolayısıyla, Katar adının iyi anılması, sermaye ithalatçıları için elzem.

Tüm dünyaya kendinizi “iyi” tanıtabilmenin en etkili yollarından biri de futbol. Bu kapsamda gözünü Dünya Kupası ev sahipliğine dikiyor ve 2010’a dek adaylığını ortaya koyuyor. 2022 için adayların yarıştığı 2010’da, Barcelona’nın göğüs reklamına “Qatar Foundation” yazdırmak için takıma 150 milyon avro ödüyor. Böylece, tüm dünya Katar ile futbolu aynı cümle içinde kurmuş oluyor. Aynı yıl Fransa’nın en önemli futbol kulübü Paris Saint Germain’i satın alıyorlar. Belli ki, FIFA İcra komitesini de paraya boğuyorlar ve Avustralya, Japonya, Güney Kore, ABD gibi güçlü rakipleri arasından sıyrılıyorlar.

Bu noktada Katar’dan çok FIFA’yı sorgulamak gerekir. Rüşvetle dönen bir çark kurulmuşsa, rüşvet verenden ziyade, bu çarkı kuranlar sorumludur. Katar da, dünyanın en büyük LNG ihracatçısı olarak parayı vermiş düdüğü çalmış. Bu arada 2010’da FIFA Başkanı olan Sepp Blatter’ın ve UEFA Başkanı olan Michel Platinini rüşvet ve yolsuzluk nedeniyle futboldan 8 yıl men edildiğini de vurgulamak gerekir.

***

Dünya Kupası Finalleri ilk kez bir Müslüman ülkede oynanıyor. Bu noktada Katar’ın İslam’ı temsile soyunduğunu belirtmeliyiz. Morgan Freeman’ın Hucurat Suresi’nin 13’üncü ayetini okuduğu bir Dünya Kupası bu…

Tüm pislikleri, rüşvetleri, yolsuzluk dosyalarını bir yana bırakıp, Hucurat Suresi okundu diye bu tabloyla gurur duyanlar da var elbette. Mesela Sabah’tan Hilal Kaplan dünkü yazısını şöyle bitirmiş:

“Dünyanın en büyük organizasyonlarından birisini İslam tebliği ve temsili için değerlendirmek akıllıca ve bir o kadar da iddialı bir girişimdi. Ve Katar bunu başardı. Dünya kupası -İslam coğrafyası da dahil- artık gerçekten tüm dünyanın kupası...”

Sahiden, samimi bir müslüman Katar ile gurur mu duymalı? Amatör ruhtan eser kalmamış, oyun önce endüstrileşmiş sonra da finansallaşmış, Katar ise parayı verdiği için düdüğü çalan bir oyun kurucuya dönüşmüş. Müslümanlar bu temsille gerçekten gurur duymalı mı?

Katar’da hepi topu yarım milyon Katarlı yaşıyor. Onlar da çalışmıyor. Çalışanların hemen hepsi göçmen işçi. Göçmenler, büyük ölçüde Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’dan geliyorlar ve Labour Camp denilen yerlerde yaşıyorlar. İngilizce bildikleri için Filipinli göçmenler daha avantajlı. Bu sayede hizmet sektöründe çalışabiliyorlar. Katarlıların tezgahtarları, bebek bakıcıları, temizlik işçileri genelde Filipinli. Geri kalanlar inşaat, petrol ya da tekstil gibi sektörlere dağılmış durumda. Göçmen oldukları için seslerini yükselttikleri anda sınır dışı ediliyorlar. Grev yok, sendika yok, hatta bildiğimiz anlamda sigorta bile yok. Angarya olağan, çalışma saatleri keyfi biçimde uzayabilir. Şirket, para vermediğinde yapacak pek bir şey yok. Öldüğünüzde ailenizin hakkını arayacağı bir mahkeme yok. Tümüyle, şirketinizin insafına bağlısınız. Vicdanlı bir patrona denk gelirseniz ne ala…

Dünya Kupası nedeniyle, Labour Camp’lardaki göçmenlere izin verilince, Katar’ın kiralık taraftar tuttuğu zannedildi. Halbuki, üzerlerine İspanya, Portekiz, Brezilya, Hollanda forması geçiren Pakistanlılar, Bangladeşliler, Hindistanlılar, Katar’da çalışan göçmenlerdi.

***

Katar bu dünya kupasına 200 milyar dolar harcadı. 30 günlük bu etkinlik için her bir güne 7 milyar dolar para… Yeni statlar, statları birbirine bağlayan metro ağları, statların etrafına konuşlandırılmış lüks oteller… Ve bu esnada ölen yüzlerce işçi. Çoğu da müslüman…

Bir tarafta Katarlı ultra zengin Araplar. Dünyanın en lüks hayatları, pırlantalar, elmaslar, yatlar, rezidanslar. Bir yanda bu Katarlılar için çalışan, kamplarda yaşayan, hiçbir hakkı olmayan ve yine çoğu Müslüman olan göçmenler.

Hucurat Suresi’nin 13’üncü ayeti okundu diye bu temsil ile gurur mu duymalıyız? Rüşvetle ev sahibi olan, ev sahipliğinin hakkını işçi kanı pahasına veren, dünya egemenlerini fonlayan, Çorum kadar nüfusu, İstanbul’un bir ilçesi kadar göçmen işçisi olan bu ülkenin emiri Müslüman diye, Dünya Kupası’yla gurur mu duymalıyız?