Sönmez “İnsanlar Türk lirasına da yeterince güvenmiyorlar, her fırsatta döviz almak istiyorlar. Hele AKP iktidarını sürdürürse dışarıdan döviz girişi gibi bir destek olmayacağını varsayarak bu ihtimal karşısında yeni döviz atakları yaşanıyor” diyor.

Mustafa Sönmez: “AKP iktidarına içeriden dışarıdan güvensizlik var”

Yusuf Tuna KOÇ

Siyasetçi ekonomist yazar Mustafa Sönmez ile parlamento ve birinci tur Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını, ekonomik durumla seçim arasındaki ilişkiyi, ikinci tur ve sonrasında ekonomimizi bekleyen sorunları konuştuk.

Türkiye tarihine geçecek bir yoksullaşma sürecinin sonunda girilen bir seçim yaşadık. Bu sonuçları seçmenin ekonomiye reaksiyonu açısından nasıl görmek gerekiyor?
Öncelikle bu seçim sonuçlarının ne kadar hilesiz hurdasız olduklarını sorgulamak gerek. Bu sonuç net olarak seçmen iradesi mi yoksa bir hilenin olup olmadığına dair çok soru işareti var. Buradan başlamak lazım: Erdoğan yüzde 49 oy aldı mı gerçekten ve seçimin favorisi Kılıçdaroğlu yüzde 45’te mi kaldı? Bu veriler üzerine yorum yaptığınızda bunları doğru kabul etmiş olacaksınız. Oysa ben bundan emin değilim. Erdoğan’ın yarım puan eksiklikle bu seçimi ikinci tura bırakması ihtimali çok şaibeli. İptal edebilirdi, “baştan sayılsın biz elliyi buluruz” diyerek. Bundan belki de foyası ortaya çıkmasın diye kaçındı. O nedenle bu tablo üzerinden yorum yapmak bana çok da gerçekçi gelmiyor. Ona rağmen, seçim hileli bile olsa o hileyi savuracak bir sonuç alamadı peki Kılıçdaroğlu? Burada şu sorulabilir, acaba toplum psikolojik olarak çok mu umutluydu? Ama toplumun en soğuk kanlı biliminsanları, yorumcuları bile ortaya çıkan sonuçtan, meydandaki eğilimden bu seçimi Kılıçdaroğlu’nun alacağına dair net ifadeler kullandı. Burada ne kadar öznellik olabilir onu bilemiyoruz. 
Bu kadar yoksulluk varken, ağır bir enflasyon yağmuruna rağmen insanlar hileyi yenecek kadar bir çoğunluğu ortaya koyamadılar. Kaldı ki bu yoksullaşmanın üzerine bir de deprem felaketi ve depremin yönetilememesinden dolayı toplumun ciddi kısmında yaşanan bir ağır mağduriyet vardı. Bunda da hükümetin yönetememesine dair kanıksanmış bir karşıtlık vardı. Buradan net bir Erdoğan karşıtlığı bekleniyordu. Bu ortaya çıkmadı. Erdoğan’ın arkasında hala önemli bir kitle var, Erdoğan ve müttefiklerinin diyelim. Birincisi Erdoğan’ın bir kemik oyu var yıllardan beri gelen. Bu siyasal islamcı kitlenin bir kısmı bölünmüş ama büyük oranda Erdoğan’a imanlı, kemik bir taraftar. Yoksullaşsa da deprem felaketinde iyi yönetilmediği bir durum ortaya çıksa da kopmuyor. Erdoğan sadakati aşınmıyor belki uzun zaman da aşılmayacak. Siyasetle toplumun bir kısmının ilişkisi böyle bir sadakate dayanıyor. Belli bir oranda bununla açıklanabilir ama AKP’de de bir düşüş eğilimi görüyoruz. Erdoğan’ın eski seçmen kitlesini koruduğunu düşünmüyorum. Ama net konuşmak için sayılardan emin olmak gerekiyor. Ancak net olan bir şey var Erdoğan ve siyasal İslam etkisini sürdürüyor. 

Ancak toplumun yeniden üretimi için gerekenleri sağlayamıyor. Bunun seçmenler de farkında. O yüzden ortaya çıkan alternatife bir ölçüde güvendi. İlk turda belki kanıtlı şekilde sayılara yansımadı ancak ikinci turda seçim güvenliği sağlanmış olursa biz bunu ikinci turda net olarak görebileceğiz.

Resmi netleştirelim. Erdoğan’ın 45-49 arası bir oyu var. Toplumun da 51-55 oranında bir kısmı Erdoğan’a “hayır” dedi. AKP’nin oyu da 35 oranına düşmüş, ittifakları ile yüzde 45-50’lik bir kısmı ise elinde tutmuş. Peki bu siyasi taraftarlık, sadakat dışında halen daha yüzde 40’ın üzerinde bir destek için başka bir sebep görüyor musunuz? Bir çıkar ortaklığı, muhalefetin sağlayamadığı bir güven, sayılarla düşünüldüğünde gerçek olabilir mi?
Erdoğan hiç enflasyon demeden bir siyasi hikâye kurdu. Köprülerle, yollarla, yerli otomobil, savaş gemisi hikâyesiyle bir başarı hikâyesi anlatıyor. Bütün bunlar vatandaşın bir kısmının kulağına hoş geliyor. Bir de ciddi bir baskı ve ideolojik aygıt hâkimiyeti var. TRT başta olmak üzere ciddi bir medya hâkimiyetine sahip. Yurttaşın ciddi kısmı TRT vs izliyor, bir başarı hikâyesine, büyüklüğe inandırılmış, konforunu bozmak istemeyen, serüven istemeyen bir toplam var. Bir de Alevilik meselesinin düşmanlaştırılması, milliyetçi bir hayal âlemini eklediğimizde bu kitle üzerinde konsolidasyonunu devam ettirdi. Devletin tüm imkânları kullanılarak elde edilmiş bir sadakatten bahsediyoruz. Sosyal yardımları da bunun içerisine eklemek gerek. Organik bir sadakat kuruluyor bu şekilde, bunun finansmanını da vergilerden sağlıyor. Dolayısıyla bunu korumak isteyen de milyonlar var. Bir şekilde resmî bütçe kaynakları ve ek olarak partinin imkânları, muhtelif yollardan akan kaynaklar üzerinden de bu insanlara dağıtılıyor. Bunu da eklemek gerek.

Peki, seçimin gösterdiği bir sonuç da milliyetçi oylardaki artış. Sinan Oğan, MHP ve Zafer Partisi’ndeki oy artışı, İYİ Parti’nin aldığı oyu da eklediğimizde, kriz ve milliyetçilikteki yükseliş arasında bir bağlantı görüyor musunuz?
Bunu ne kadar milliyetçilik olarak görmek lazım bilmiyorum bu genel bir yabancı alerjisi. Göçe bağlı olarak ekmeğinin peşine düşme, yabancı emeğin işe aşa ortak olması, ücretleri aşağı çekmesine karşı bir tepki var. Bunun için ülkücü olmaya gerek yok kendisine sosyal demokrat solcu diyenler de iş bulamadığı, yabancılarla rekabete girdiği zaman buna tepki duyuyor bu Avrupa’da da böyle. Bunu milliyetçilik olarak nitelememek gerek. Bunu en çok dillendiren ve radikal tepkiler seslendirenler milliyetçiler. Sosyal demokratlar bunun radikal bir dışlanmaya dönüşmesini istemiyorlar. Ama bunu bile Millet İttifakı programına almak zorunda kaldı. Başta davulla zurnayla göndereceğiz ifadesi kullanılıyordu, şimdi daha radikal şekilde dillendiriliyor. İkinci turda şahin bir dil kullanacaklar bu konuda. 
Zamanla insan haklarını göçmen haklarını hedef alan uygulamalara girecekler ve buna sebep olarak vatandaş böyle istiyor diyecekler. O yüzden bu yabancı alerjisine milliyetçilik dememek lazım çünkü sosyal demokrat kesimleri de rahatsız eden, emeğin karşılık değerini aşağı çektiği temeliyle karşıtlık kurulan bir mesele. 

Perşembe günü açıklanıp Cuma günü ertelenen Merkez Bankası tedbir kararlarına baktığımızda, ikinci tur sonrası Erdoğan ile devam ihtimaline bir reaksiyon mu veriliyor? Seçim sonucunda oluşacak durumun bir özetini mi yaşıyoruz?
AKP iktidarına hem içeride hem dışarıda bir güvensizlik var. İnsanlar Türk lirasına da yeterince güvenmiyorlar, her fırsatta döviz almak istiyorlar. Hele AKP iktidarını sürdürürse dışarıdan döviz girişi gibi bir destek olmayacağını varsayarak bu ihtimal karşısında yeni döviz atakları yaşanıyor. Bunu yapabilmenin yolu da Türk lirasına ulaşabilmek. Bu nedenle bankalardan kredi alıyorlar, borçlanıp Türk lirası alıyorlar bununla da altın, döviz alıyorlar. İktidar da bu konuda çok kırılgan. İktidar da kur korumalı sistemle siz lirada kalın ben dolar farkını vereceğim taahhüdünde bulundu. Bunun için de ciddi bir vergi bütçesi harcandı. Şimdi seçim sonuçları yeni bir ihtimali doğurduğu için Merkez Bankası da panikledi. Sürekli olarak bunu yönetmeye çalışırken eldeki avuçtaki bütün dövizleri tükettikleri gibi SWAP; altın rezervleri de harcandı. Bu şekildeki bir yönelişe kapıları kapatmak için bankalara Türk lirası borç vermeyin noktasına getirdi. Bu normal borçlanmaları da bozdu. Altın döviz alma niyeti olmayan ama geçimi için bu paraya ihtiyacı olan küçük esnafı da yöneltti. AKP içerisinde de bu eğilim olduğu için Merkez Bankası’na reaksiyon verildi ve bu talimat seçmen memnuniyetsizliğinden kaçabilmek için ertelendi. Bu tabii AKP ikinci turu alırsa seçim sonrasına da taşacak bir güvensizliktir ve aynı şekilde insanların başlarının çaresine bakmak için bir pozisyon tercihidir. 

Bu çark dış kaynak olmadan dönmez, dış kaynak da taşıma suyla olmaz. Güven vermeleri lazım ancak o kaynakların gerçek sahipleri güvenmiyor, o güveni yeniden tesis etmeleri de çok zor görünüyor.