Öteki ve müstesna olmak, herhalde içinde yaşadığımız toplumsal coğrafyanın bir ürünüdür. Ötekilik o kadar yaygın ki, onun içinde müstesna olmak, bütün ötekilerin sesi ve nefesi olabilme halini anlatır. Dolayısıyla ülkenin hemen her yerinde, geçmişe dair derin yaraların seslerini duymak ve taşımak gibi ağır bir sorumluluk demektir. Adı gibi hakkaniyetin de sesi olan Hakan Bakırcıoğlu, bu müstesna ötekilerden biriydi ve ne yazık ki hayata çok erken veda etti.

Hakan Bakırcıoğlu’nun dünyaya geldiği gün, bu coğrafyanın bir başka ötekisi olarak kodlanmış İbrahim Kaypakkaya’nın ölüsünün Diyarbakır işkencehanesinden çıkarıldığı gündü. Ne hazin! Ötekilere dair öykülerin iyice karıştığı bu coğrafyada, sevinilebilecek şeyler de vardır kuşkusuz ama hasar bırakan öykülerin ağırlığı buna neredeyse imkân vermez. Sevinme hallerine temkinli bakmak gibi tuhaf durum bu coğrafyanın ötekilerinde bir tür rutindir. Kim bilir Hakan, kendi doğum günü olan 18 Mayıs’ların kaç tanesini anma toplantılarına katılarak geçirdi?

Hakan, Kahta Ermenisi bir ailenin çocuğuydu. Ermenilerin bir zamanlar Anadolu’daki yurtları arasındaydı Kahta. Başka ötekiler de vardı orada. Hatta Dersim’in kayıp kızlarından Fatma İcin’in de bir şekilde ikinci "memleketi" olmuştu. Sanki birbirinden habersiz öteki öykülerin buluştuğu bir mekândı. Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin ve diğerlerinin.

***

Bu memlekette ötekilerin çocukları, daha küçük yaşlarda “büyüyünce ne olacaksın’ sorusuna çoğunlukla ‘Avukat olacağım’ diye cevap verirler. Gerekçesi ailelerinin, yakınlarının, mensubu oldukları toplulukların tecrübesinde gizlidir. Avukat olacak ve onların hak ve hukukunu müdafaa edeceklerdir. Hakan, bütün öteki çocukların hayalini temsil eder gibi Avukat oldu. Babasının görevi nedeniyle değişik illerde ikamet eden ailesiyle dolaştı. Eğitim hayatı da yine ötekilerin şehirlerinde; Urfa, Diyarbakır ve Bitlis’te geçtikten sonra Avukatlık diploması alacağı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne geldi. Kardeşlerinden üçü daha hukuk fakültesi okuyunca altı kardeşten dördünün eğitim yılları "hukuk" dinledikleri koridorlarda geçti.

***

Hakan’ın bütün avukatlık hayatı, ötekilerin çocuklarının ‘avukat olma’ gerekçelerine uygun olarak; onların hukukunu müdafaa ederek geçti. Türkiye’de politik sistemin, yeniden 1980 askeri darbesine öykündüğü zamanlarda; 1990’lı yılların başında İnsan Hakları Derneği bünyesinde “Irkçılık ve Ayrımcılığa karşı mücadele” ile ilgili görev yaptı. Bu ülkenin tarihine sirayet etmiş bir büyük meselenin üstesinden gelmek için umutla mücadele etti. Çocukluk düşlerinde olduğu gibi 1990’lı yıllar boyunca Kürtler başta olmak üzere ayrımcılığa maruz kalan ötekilerin sesi oldu. Herkesin büyük tedirginlik yaşadığı o kaotik zamanlarda.

2007 yılında bir başka büyük felaket gününde Türkiye’nin vicdanı olan Hrant Dink hunharca katledildiğinde, ömrünün sonuna kadar sürecek olan yeni davası da başlamıştı. Belki de Dink ailesinin şahsında geleneğinin maruz kaldığı tarihteki diğer davaların öykülerini okudu, dinledi, düşündü. Hrant Dink davasının avukatı olmak aynı zamanda böyle bir sorumluluk demekti. Daha öğrencilik yıllarından gelen yakın tarihi okuma-anlama çabaları bu dava ile yerine oturdu. Bütün kıyım öykülerine ve onun bir parçası olarak Hrant Dink davasının detaylarına nasıl hâkim olduğunu ancak onu dinlediğinizde anlayabilirdiniz. Kimbilir yargı kürsüsünde yer alanlar bile belki de onun bu bilgisine, titizliğine içten hayranlık duymuşlardı.

***

Çok iyi bir hukukçuydu Hakan Bakırcıoğlu. Sadece hukuksuzlukların politik öyküsünü ve arka planını iyi bildiği için değil, aynı zamanda açmazlarını ve gerilimlerini de hızla kavrayabildiği için. Yanısıra iyi bir tarih, sosyoloji ve edebiyat okuruydu. Bu yüzden kurduğu her cümle sadece hukuki değil, sosyolojik ve tarihsel bağlama oturuyordu. Barışı arayan akademisyenlerin süratle üniversitelerden atıldığı günlerde, sadece onu dinlemek bile, başarılı savunma için güçlü bir güven duygusu vermişti bize.

Ne yazık ki Hakan Bakırcıoğlu akciğer kanserine yenildi. Türkiye’nin bütün ötekileri avukatını kaybetti, Türkiye ise toplumsal vicdan ve adaletin bir büyük sesini. Uğurlar olsun, kalbi de yüzü gibi güzel, müstesna insan.