Mutabakat seçim yolunda ne vaat ediyor?

Millet İttifakı’nın pazartesi günü duyurduğu Ortak Politikalar Mutabakat Metni, mutabakata varılan en ufak detayı bile içeren ancak üzerinde uzlaşılamayan büyük meseleleri pas geçen bir niteliğe sahip.

Örneğin KPSS’nin ücretsiz olacağı ve yüksek gelirli turistlerin yaşadığı ülkelerde reklam ve tanıtıma önem verileceği gibi vaatler metinde kendine yer bulurken, AKP’nin 20 yıldır canını çıkardığı laiklik kavramına 240 sayfa boyunca bir kez olsun değinilmemiş.

Mesela birkaç yıl önce bu ülkede devletin içinde yuvalanan bir cemaat, orduda elde ettiği gücü kullanarak darbe yapmaya kalkıştı ama metinde tarikatlara ve cemaatlere ilişkin de tek bir satır yok.

Aynı şekilde İstanbul Sözleşmesi de mutabakatın kapsamına giremedi. Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi sonrası büyük bir tepki açığa çıkmış ve sözleşme kadın haklarının sembolü haline gelmişken ülkeyi yönetmeye aday muhalif ittifakın bu konuda oydaşmaya varamaması düşündürücü.

Mutabakat Metni, temelde piyasa düzenini elden geçirmeyi, yani dönemin ihtiyaçlarına uygun şekilde ve elbette Türkiye’deki mevcut sorunları da göz önüne alarak modernize etmeyi hedefliyor.

Mesela kamu yönetiminde liyakat, hukuka uygunluk ve şeffaflık kriterleri vurgulanarak devletin “vatandaş odaklı bir biçimde yapılandırılacağı” söyleniyor. “Yeşil dönüşümü” ve “dijital devrimi” merkezine alan, “sürdürülebilir” ve “kapsayıcı kalkınma” stratejisinin benimseneceği ifade ediliyor.

Bunlarla birlikte Türkiye’yi “Orta gelir tuzağından kurtarıp yüksek gelirli ülkeler arasında sağlam ve kalıcı bir konuma getirme” vaadi dillendiriliyor. Cinsiyet, etnik köken, din, dil, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyo-ekonomik koşulları ayırt etmeden, “fırsat eşitliğinin garanti alınacağı” kaydediliyor. Millet İttifakı, gelecek nesillerin ekosistem hakkını da gözeteceğini ve hiçbir yurttaşın geride bırakılmayacağını iddia ediyor.

Bunlar, Altılı Masa’daki liderleri bir araya getiren temel görüşler. Masanın etrafındaki liderler laiklik ya da İstanbul Sözleşmesi konusunda anlaşamıyor ama Merkez Bankası’na bağımsızlığını geri kazandırmanın ekonomide işleri yoluna koymak açısından hayati bir iş olduğunu düşünüyor.

Kişiselleşen devlet idaresinin yarattığı tahribata karşı kurumsallaşmanın ve hukuk düzeninin altını çiziyor. Aynı şekilde cumhurbaşkanlığını yeniden tarafsız bir makam haline getirerek yürütmeyi bakanlar kuruluna vermenin, yani güçlendirilmiş versiyonuyla parlamenter sisteme dönüşün ülkeyi düzlüğe çıkaracağını propaganda ediyor.

Millet İttifakı, doğal olarak ekonomiye sınıfsal bir yerden bakmıyor. Metinde AKP döneminde derinleşen gelir adaletsizliğine, sadece birkaç yerde ve üstün körü değiniliyor. Yoksuldan alıp zengine veren sisteme esaslı bir eleştiri yöneltilmiyor.

İhtiyacı olana kurumsallaşmış yapıyla “gelir desteği” verileceği, 5 yılın sonunda dolar bazında kişi başına düşen milli gelirin 2 katına çıkarılacağı, “aşırı yoksulluğun sıfırlanacağı” vaat ediliyor. AKP dönemdeki “haksız gelir ve servet transferi” ile “rant devşirmeye dayalı politikalara” son verileceği, gelirin bireyler, haneler ve bölgeler arasında “adil ve dengeli dağılımının sağlanacağı” belirtiliyor.

Yani muhalefet haksız zenginleşmeyi eleştiriyor ancak “haklı” zenginleşmenin yaratacağı sorunlarla pek ilgilenmiyor. Birçok sektörün milli gelirden daha adaletli pay alacağını söylüyor da emekçi sınıfların milli gelirden hak ettikleri payı alacaklarına dair özel bir vurgu yapma gereği duymuyor.

Gelgelelim metnin “hayal kırıklığı” yarattığını söyleyenler olsa da Millet İttifakı’nın ortalama ideolojik karakteri ve sınırları düşünüldüğünde bu yorum havada kalıyor. Hayal kırıklığı meselesi, kurulan hayal ve girilen beklentiyle ilgilidir. Birkaç detayı saymazsak, Mutabakat Metni tam da Altılı Masa’dan çıkması gerektiği gibi...

Masada, merkeze oynasalar da, özünde sağı temsil eden 5 partinin lideri var. Masanın en büyük partisi de sağa tavizler vererek seçim kazanma stratejisini benimsiyor. Ülkeyi götüreceği yer ve topluma kaybettireceği şeylerden bağımsız, bu strateji seçimi kazanma açısından başarıya da ulaşabilir.

Ancak tüm bunların ötesinde dananın kuyruğunun kopacağı yerin Mutabakat Metni’nin içeriği olmadığını söylemek gerekiyor. Çünkü bu öyle bir seçim değil. Yüksek ihtimal seçmenin büyük çoğunluğu metinden ziyade, metnin medyaya yansıma şeklini görecek. Pek azı içeriğine kafa yoracak ve tercihini metnin önermelerine göre şekillendirecek.

Erdoğan, 1946’da dağıtılan ekmek kartlarını televizyon ekranlarından göstererek seçmeninde rıza üretmeye çalışırken, esas mesele bu akıldışılıktan kurtulmak isteyen ve potansiyeli yüzde 60’lara varan toplumsal kesimlere bütünlüklü ve umut hissini uyandıracak bir görüntü verebilmek. Şimdiden seçimi kazanmış gibi yapılan koltuk hesapları ve mevki-makam paylaşımları, muhalefete güç katmak şöyle dursun, iktidarın yelkenini şişiriyor.

Muhalefetin başarısı, adaylık tartışması nedeniyle oluşan açmazdan bir an önce kurtularak toplumdaki değişim arzusunu 14 Mayıs’a kadar canlı tutacak bir hava yaratabilmesine bağlı. Zira Mutabakat Metni iyimser bir niyet beyanından ibaret.