Müzisyen Çağıl Kaya: Ortak kaygıların ritmi
Caz müziğin ülkemizdeki deneysel temsilcilerinden Çağıl Kaya, Işıl Işıl Sahne’nin konuğu oldu. Kaya, “Anlaşılmaya sadece benim değil, izleyicinin, dinleyicinin de ihtiyacı var. İnsanlara hayattan bağımsız bir şey sunmak istemiyorum” dedi.

Işıl Çalışkan
Müzik ve dansı bir arada sunan disiplinler arası bir sanatçı olan Çağıl Kaya, performanslarında hayatın farklı kesitlerine yer veriyor. Etkilendiği tüm renkleri müziğine yansıtan Kaya, büyük şehirlerin kaotik atmosferi ile düşlediği dünyaları müzikal ifadesinde birleştiriyor. Sanatçı, dinleyiciyi sadece müzik ve dansın uyum içinde olduğu bir gösteriye değil, her iki sanatın da birlikte var olduğu, bütünsel bir deneyime davet ediyor.
Kaygılarla ve duygusal iniş çıkışlarla örülü bir dünyada varlık gösteren Kaya, sahnede bazen coşkulu, bazen sakin, bazen eğlenceli, bazen ise ıstıraplı bir şekilde kendini ifade ediyor.
Müzisyenin son projesi "Kaygılar Sahnesi", sanatçının kaygılarla nasıl başa çıktığını, onlarla nasıl yüzleştiğini sorgulayan bir anlatı sunuyor. Ebru Cansız’ın koreografisiyle şekillenen performansta, Çağıl Kaya’nın "Kaygılar Sahnesi" için yazdığı müziklerin yanı sıra önceki albümlerinden de parçalar yer alıyor. Caz, rock ve çağdaş müzik tınılarının bir arada olduğu bu performans, müziği görsellerle birleştirerek izleyiciye farklı duyguları ve renkleri bir arada sunuyor. Kaya ile “Kaygılar Sahnesi”ni ve müzik serüvenini konuştuk.
Disiplinler arası bir anlayışa sahipsin. Sanatsal anlamda anlaşılabildiğini düşünüyor musun?
Sanat alanında kime sorsan muhtemelen “hayır" diyecektir. Her birimiz bunun için çok büyük çaba sarf ediyoruz. Ama bu noktada motivasyonum dinleyicinin ne beklediğinden çok birlikte müzik yaptığım arkadaşlarımın ve benim ne istediğimiz. Kitlelere hitap etsin diye bir beklenti içinde değilim tabii. Derdimi dürüstçe ve dilediğim gibi anlatabilmek en büyük motivasyonum. Dolayısıyla bu noktada anlaşılmak gibi bir derdim yok. Fakat tabii ki daha çok insana ulaşmak istiyorum. Daha çok insana ulaşabildiğimiz zaman, karşılıklı bir anlaşmaya varıyoruz. Ama, “Milyonlara ulaşmak istiyorum, ulaşamadım” diyemem. Dinleyiciler ve izleyiciler tarafından, yaptığımız sanatsal işlerde ortak bir noktada buluşabiliyoruz bence. Bu anlamda anlaşıldığımızı görmek de büyük bir mutluluk gerçekten.
“Kaygılar Sahnesi” projende, Çağdaş Dans Topluluğu ile birlikte performans sergiliyorsun. Neden müziğini yalın değil de bu şekilde sunmayı tercih ettin?
Bu, benim çok uzun zamandır büyük bir hayalimdi. Herhangi bir müzikal gibi değil de, başka bir birliktelik olsun istiyordum. Bunun için bir müzik yazmak ve dansın, müziğin, ışığın, görselin, her şeyin iç içe olduğu ve birbirlerini çoğalttıkları bir performansı çok uzun zamandır hayal ediyordum. Akbank Caz Festivali 2022 yılında böyle bir öneriyle geldi. Ben de böyle bir şeyi hayal ettiğimi söyleyerek heyecanla kabul ettim ve çok kısa bir süre içerisinde bu performansı ortaya çıkardık. Konsept ve koreografi Ebru Cansız’a ait. Sanatsal ve insani anlamda birbirimizi çok iyi anladığımız ve sevdiğimiz bir noktada buluştuk Ebru ile, bu büyük bir şans. Harika yaratıcı dansçılar ve yıllardır beraber çalmaktan dolayı çok şanslı olduğum müzisyenler. Hepsi birbirinden yetenekli bu insanlarla birlikte rüya gibi bir performans oldu benim için. Performansı iki kere yapabildik. Türkiye şartlarında maalesef zor. Bundan sonrası sponsor bulmadan, destek bulmadan yapmak zor ama en azından iki kere yapabildik.
Kaygı senin için ne ifade ediyor? Şarkıların neden kaygıyı temel alıyor?
Kaygı, benim hayatımın en temelinde, tam ortasında duruyor. Hepimiz gibi, birçoğumuz gibi kaygılarla doluyuz. Ben çok pozitif biriyimdir bir yandan. Hemen mutlu olabilirim ve çok çabuk da üzülürüm ama onu asla belli etmeden yıllarca gerçekten çok üzülürüm. O kaygılarla, hepimiz için ortak olan ve birtakım daha spesifik hallerde olan dertlerimizle yaşadığımızı çok iyi biliyorum. Dolayısıyla kaygı hayatımın ortasına oturmuş durumda. “Kaygılar Sahnesi”nde de aslında daha çok sanatçının kaygısıyla ilgili bir derdim vardı. Sadece dansçılarla yaptığımız proje için söylemiyorum. Kaygılar Sahnesi adlı bir albüm yaptım, dört parçalık ve o albümümün parçaları üzerinden söylüyorum bunu tabii. Parçaları çoğunlukla pandemi döneminde yazdım. Bir evin içindeydik, dışarı çıkamadığımız ve bir daha müzik yapıp yapamayacağımızı bilemediğimiz, o karanlık, garip dönemdi. Sadece pandemiyle ilgili de değil tabii bu kaygılar, her daim hem insani hem sanatsal pek çok derdimiz var. Sahnede her şey çok güzelmiş gibi yapmak, ya da her şeyin sadece pozitif kısımlarını sunmak, bana doğru gelmiyor. Dertleri paylaşmak, insanı olumsuz bir yere de götürmüyor. Tam tersi birbirimizi daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. O duyguları paylaşıyorum ve onu dinleyicinin gözünde de görüyorum. ‘’Bunu ben de yaşıyorum, sen nasıl bunları bilebilirsin ki?" sorusunu görebiliyorum. Anlaşılmaya sadece benim değil, izleyicinin de ihtiyacı var. İnsanlara hayattan bağımsız bir şey sunmak istemiyorum.
Son dönemde bir sanatçı olarak en büyük kaygın nedir?
Hayatta kalmak biraz zor. Ama bu sadece sanatçı olarak bir kaygı mı? Hayır. Bizim alanımız zor bir alan. Ama müzisyenler için birçok açıdan zor. Türkiye şartlarında ekonominin gidişi, politikanın hali, ülkenin durumu yüzünden zor. Bizden çok daha zor durumda olan pek çok insan var. O yüzden ekonomik kaygı ve hayatta kalmakla ilgili büyük derdimiz ve korkumuz ortak. Ama bir sanatçı olarak kaygımı ayıramıyorum. Hayatta kalmak, daha çok üretebilmek, yazıp çizebilmek. Bazen odağımı kaybetmemem gerektiğine dair zorlandığım oluyor. Çok yoğunluk içerisinde ona odaklanmak gerekiyor. Bazen “Hiçbir şey üretemeyecek miyim?” korkusu oluyor. İki günde bir üretememe kaygısı yaşıyorum.
Hayatta kalma kaygısı senin üretimlerini de etkiliyor değil mi?
Tabii etkiliyor. Sanatsal gelişimime ve çalışmama ayıracağım zamanı hayatta kalmak için para kazanmaya ayırıyorum. Bu da doğal olarak odağımı kaybetmeme ve dikkatimin dağılmasına neden oluyor. Bu ara biraz öyle bir dönemdeyim galiba. Üretemediğim zamanlar da biraz daha kendi kabuğuma çekiliyorum. Sakince durmak, daha çok okumaya, dinlemeye ve izlemeye zaman ayırmak daha iyi geliyor sanırım.
“Kaygılar Sahnesi” toplumsal sorunlara nasıl bir ayna tutuyor?
Hepimizin çok büyük derdi olan birçok alandaki yalnızlıkla ilgili bazı yaraları deşiyor “Kaygılar Sahnesi”. Benim performanslar sonrası özellikle duyduğum şey, bu çok kişisel bir şeymiş gibi algılanabilir fakat, şu anda toplumdaki gencinden yaşlısına, hepimizdeki bu garip umutsuzluk ve garip bir hissizlik söz konusu. Etrafımda gördüğüm bu.
Öğrencilerimden de bunu duyuyorum. Ben 20’li yaşlardayken hayat dolu biriydim. Umutlarım çoktu, hiçbir şey yapmamış olsam da inanıyordum, inancım vardı. Şimdi 20’li yaşlardaki çocuklardan, “Olursa olur, olmazsa olur” gibi cümleler duyuyorum. Aynı duygu ve düşünceler bizim neslimizde de var. Anne babalarımızda ise daha çok umut var. “Kaygılar Sahnesi”nde biraz bu hislerin anlaşıldığının karşıya geçtiğini gördüm. Performans sonrası geri dönüşlerde bu anlamda yoğun olarak duygusunu paylaşanlar oldu. O yalnızlığın, o anlaşılmamanın sadece onda olmadığının görülmesi önemli. Ne kadar dibe gidersek gidelim, sonunda yukarıya çıkacağız. Öyle ya da böyle.
Not: Söyleşinin tamamı bu akşam saat 20.00’de BirGün TV’de yayınlanan Işıl Işıl Sahne’de.