Müzisyen Selen Gülün: Kaotik zamanlarda bir sığınak
Caz müziğin ülkemizdeki önemli temsilcilerinden Selen Gülün Işıl Işıl Sahne’nin konuğu oldu. Yeni trio albümü Years’a ilişkin, “Bu albümü tamamen zamanın ruhuna aldırış etmeden çıkardım” dedi.

Işıl Çalışkan
On parmağında on marifet bir sanatçı Selen Gülün. Müzik kariyerinde 33. senesini dolduran Gülün besteci, piyanist, vokalist ve aynı zamanda ülkedeki birçok caz müzisyeninin hocası.
Dünyanın en önemli müzik okullarından Berklee College of Music’te Caz Kompozisyon bölümünü burslu kazanan müzisyen, 1998’de özel başarı derecesi ve ödülü ile mezun olarak İstanbul’a döndü ve burada yüksek lisans eğitimi aldı.
Çok sayıda caz müzisyenini sektöre kazandıran Gülün’ün yayınlanmış 10 albümü bulunuyor. Son olarak Alper Yılmaz (elektrik bas) ve Derin Bayhan (davul) ile çıkardığı trio albüm Years ile dinleyiciyle buluştu. Üç sözlü, üç sözsüz şarkıdan oluşan bu albümü Gülün, “Kaotik zamanlarda bir sığınak” olarak tanımlıyor. Müzisyenle müzik serüveninde bir yolculuğa çıktık.
Henüz 7 yaşındayken piyano kursuna başlamışsın. Piyanoyu diğer enstrümanlardan farklı olarak seni çeken ne oldu?
Ailem ablamla benim müziğe karşı özel bir yeteneğimiz olduğunu erken fark etti. Absolut kulak denilen, sesleri nota olarak duyabilen bir kulağım vardı. Ablamda da vardı ama o müziği bıraktı, şu anda film prodüktörü. Çocukken sürekli seslere odaklanırdım, hatta küçük yaşlarımda bile bunu fark ediyordum. Babam elimizdeki oyuncak piyanoyla oynayarak, nota isimlerini öğretmeye başlamıştı. O zamanlar yalnızca 3 yaşımdaydım ve ilk kez ilgimi çeken seslerin “do” ve “re” gibi nota isimlerini olduğunu duydum. Çok etkilenmiştim. Çünkü müzik yeni bir dil gibiydi ve bu dille iletişim kurmak beni çok heyecanlandırmıştı. O andan itibaren bu enstrümanı çalmaya, notaları öğrenmeye karar verdim ve o heves hiç bitmedi. Müzikle kendimi ifade etmek bir yaşam biçimi haline geldi.
Years adında bir trio albümü çıkardınız. “Kaotik döneminde bir sığınak” olarak tanımlamışsın bu albümü. Peki, bu zamanlar sana ne hissettiriyor ve müziğin burada nasıl bir rol oynuyor?
Bu albümü tamamen zamanın ruhuna aldırış etmeden çıkardım. Yaklaşık iki yıl önce, çok büyük bir iş yaptık. Dokuz kişilik bir orkestrayla, canlı kaydettiğimiz bir albüm. Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden oluşan bir grup ve çaldığımız parçalar 25 yıldır yazdığım müziklerdi. Blueband benim için çok önemli bir projeydi çünkü bir külliyatı, bir literatürü ortaya koymuş oldum. Ama bu albüm, dönemin ruhuyla doğrudan ilişkili değildi. Çünkü 25 yıl boyunca biriken müzikleri bu dönemde aynı şekilde yayınlamak kolay değil. Popüler kültürle çok ilgilenmediğim için, dış etkenlerden bağımsız bir şekilde çalıştım ve bu benim için çok doğal bir süreçti.
Bir yandan da şarkı albümleri yapmış biriyim, yaşamla ilişkili bir tarafım var. Konserlerde, dinleyicim bazen benden şarkı söylememi bekliyor. Mesela konserlerimde bazen şarkı söylemeyip sadece çalmak onun için gelende gönül kırıklığı yaratabiliyor. “Bu akşam şarkı söylemedi” diyorlar. Ama bu albümde hem şarkılar hem caz parçaları var. Kayıtları yaparken, dinleyicilerimin buluşma noktası olma kaygısıyla hareket etmedim. Bu albümün çıkışı, tamamen benim içsel bir ihtiyacımın ürünüydü. Böyle bir süreçten sonra, dinleyicilerimden de olumlu geri dönüşler aldım. Albüm önce bana iyi geldi, sonra başkalarına da iyi geldiğini gördüm, bu çok mutluluk verici.
Albümde Ülkü Aybala Sunat ve Deniz Taşar’la da işbirliği içindesin. Kadın dayanışmasına önem verdiğini biliyorum ve gerçekten bu konuda bazı çalışmaların da var. Şu anda Türkiye’de müzisyen kadınların hakları ne durumda?
Aslında çok derin bir konu ama kısaca özetlemeye çalışayım. Yaklaşık 13-14 yıl önce, Kadınlar Matinesi projesini ilk başlattığımda İtalya’daydım ve o zamanlar kadın bestecilerin müziklerini çalmaya karar verdiğimde, kadın şarkı yazarları çok azdı. Kendi müziğini çalan, söyleyen, yayınlayan kadın müzisyen sayısı oldukça düşüktü. İlk defa Roma’da bir festivalde İtalyan müzisyenlerle Ayşe Tütüncü, Elif Çağlar Muslu, Şirin Soysal, Ceylan, Jehan Barbur ve kendi müziklerimden oluşan bir program çaldım. Sayımız zaten aşağı yukarı bu kadardı. Bu çok güzel bir projeydi ve ben bunu devam ettirmeliyim diye düşündüm. New York’ta da çaldım, bu müzikal hikâyeyi ve bu isimlerin müziklerini yurtdışına taşımaya başladım. O sırada “Türkiye’de Kadın ve Müzik” kitabını yazıyordum. Şimdi gelinen noktada, bir WhatsApp grubumuz var. Şu an 106 kişi var ve bunların hepsi kendi müziğini yayınlayan kadınlar. Sayıya bakarsan, gerçekten büyük bir artış yaşandı. Kendini müzikle ifade eden kadın müzisyen sayısı ciddi bir şekilde arttı. Ancak bu artışa rağmen, sahne bulma konusunda aynı başarıyı yakalayamıyoruz.
Kadınların sahne alması erkeklere göre daha mı zor?
Evet, çok daha az sahne alabiliyoruz. Genelde karşılaştığımız tepki şu şekilde oluyor: “Olur mu canım öyle şey?” Birçok erkek müzisyen bu konuda şöyle bir görüş dile getiriyor: “Herkes kendi işini yapabilir, eğer bir kadın çok dinleyici kitlesi oluşturursa, ilgilenen olursa, o zaman sahne bulur.” Ama mesele tam olarak burada bitmiyor. Kendi müziğini yapan bir kadın, sahneye çıkıp dinleyici kitlesini oluşturamazsa, büyük festivallerde yer alamaz ve bu da o müzisyenin başarılı olduğunu kanıtlamasını zorlaştırır. O yüzden, sahneye çıkaracak olanlar önce kendilerine bakmalı: “Ben neden bu insanları sahneye çıkarmıyorum?” Bu çok önemli bir soru. Artık 2025 yılına gelmişken, festivallere bakılmalı; programda hiç kadın müzisyen var mı? Mesela bir baş sanatçı (headliner) kadın müzisyen var mı? Geriye dönüp 20 yılın festival listelerine bakmak, istatistikleri incelemek bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. Eğer gerçekten kadın müzisyenlerin müzikleri yeterince iyi değilse, istatistiklerle bunu tartışalım. Ama biz bunun doğru olmadığını biliyoruz. O yüzden umarım bu konu daha fazla tartışılır ve çözüm bulunur.
Bu yaz, belediyelerle bile bu konuda hayal kırıklığına uğradık. Festival programlarına bakıldığında, çok az kadın müzisyen yer almış. Herkesin bilet ve satış kaygıları olduğunu biliyoruz, ama o zaman da baş sanatçıların kim olacağı belli oluyor. Eğer kadın müzisyenlere ortalama sahnelerde bile yer verilmezse, nasıl kendi hayran kitlesini oluşturacaklar? Nasıl daha fazla satış yapacaklar? Bu gerçekten çok zor bir durum. Önce fırsat eşitliği!
Not: Söyleşinin tamamı bu akşam saat 20.00 itibarıyla BirGün TV’den izlenebilir.