Google Play Store
App Store

BirGün’de ilk Günışığı yazısını yazdığımda lisede okuyanlar şimdi iş hayatının tam ortasındalar. Bir yandan yeni “yeni gelenler”e ulaşmaya çalışırken, bir yandan da “eski dostlar”ımın işine yarayabilecek kelamlar etme kararı aldım. Kim bilir belki onlar da bu aralar biraz ihmal ettikleri BirGün’ü tekrar okumaya ve satın almaya başlarlar.

Ocak ayı zam ayı. Nasıl zam isterseniz başarı şansınız artar?

Öncelikle kendinize sormanız gerek: Ben bu iş yeri için gerçekten gerekli miyim? Emeğim, yeteneğim ve tecrübemin yarattığı değer maaşımın ne kadar üstünde? Buradan ayrılırsam yerime birkaç kişi alma veya yaptığım işi dışarıdan satın alma ve tüm bunlara rağmen yine de benim verdiklerimi elde edememe riskleri var mı?

İyice düşünün. Kimsenin gazına veya sizi değersizleştirmesine kulak asmadan bu sorulara en makul yanıtı sadece siz verirsiniz. Çalıştığınız kuruluşa ciddi bir katkınız olmasına rağmen, bu katkıya nazaran düşük bir maaş aldığınızı düşünüyorsanız harekete geçmeniz şart. (Böyle düşünmüyorsanız yazının devamıyla gözlerinizi yormayın, bu zamanda iş bulmak zor.)

Devam ettiğinize göre kaçınılmaz biçimde yöneticinizle bir zam konuşması yapmalısınız. Başka geliriniz olsa bile hak ettiğiniz maaşı almayı talep etmelisiniz. Siz diğer çalışma arkadaşlarınızın ne kadar maaş aldığını bilmiyor olabilirsiniz ama yöneticiniz hepinizin maaşını biliyor. Eşit şartlarda işe başlamış denk konumda bir arkadaşınız her nasılsa sizden iki kat fazla maaş almayı başarmışsa, yöneticinizin gözünde sizden iki kat daha değerli bir çalışandır. Yöneticiler sizi az maaş aldığınız için daha fazla sevmez, tam aksine maaşınızın azlığı oranında size daha az değer verirler. Bunu da genellikle bilinçli yapmazlar. Sizin tepenizde 10 lira maaş yazısının görürken, diğer iş arkadaşınız tepesinde 20 lira maaş görüyorlarsa, bilinçsiz biçimde diğer arkadaşınızın daha kıymetli olduğu kanaatine ulaşırlar ve bu kanaat her davranışa yansır, ofisboy’a bile bulaşır. Bu nedenle esaslı bir zam için, esaslı bir konuşma yapmak alacağınız paranın üzerinde bir anlam taşır.

Yöneticinize gidin ve “Hocam, sizinle 10 dakika özel konuşmamız gerekli.” deyin. “Hocam” demeniz şart değil ama ODTÜ’nün yeniden yapılandırıp lügatımıza kattığı bu sözcüğün bir sihri var. O güne dek Müdür Bey/Hanım, Patron vs diye hitap ettiğiniz kişiye birden Hocam derseniz, onunla olağan hiyerarşinin dışında eşit bir sohbet yapacağınızı hemen hisseder. Ki bu konuşmanın sırrı da “eşit düzlemde” olmaktır. Yöneticinin hem tadı kaçar hem de merak eder ve size er veya geç bir 10 dakika ayırır.

Böyle bir konuşmada iki temel hata yapılır: Birincisi, çalıştığın kurumu ve yöneticiyi doğrudan veya dolaylı aşağılamak. Çok sık yapılır. Aman bu tuzağa düşmeyin. Hobbes’u özümsemiş usta bir çalışan gibi konuşmanıza öncelikle kurumu ve yöneticinizi övmek ve saygılarınızın sunmakla başlayın. Aksi halde “Saygı duymadığın bir kurumda ne işin var?” derler ve konuşma başlamadan biter… İkinci hata kendi maddi imkansızlıklarınızı, hayat pahalılığını filan anlatmak. Bu daha da sık yapılan bir hata. Mağdur psikolojisinin bu konuşmada size sadece zararı dokunur. Sizin geçim zorluğunuz yöneticinin umurunda değil. Hatta bunu ifşa edip kendinizi zayıf onu güçlü duruma sokarak eşitliği en baştan bozarsınız. Maaşınızla ister parti yapar, ister tatile çıkarsınız, bu kimseyi ilgilendirmez. Kıtlık yıllarında Çerkezlerin dudaklarına yağ sürerek sokağa çıkması rivayeti aklınızda olsun.

“Bu şirkete ve size büyük saygım var. Ben de kuruluşumuz için değerli bir personel olduğumu biliyorum ve bu beni onurlandırıyor. Sizle hem şirketin, hem sizin hem de benim için ortak menfaat içeren bir konuyu paylaşmak istiyorum. Burada bana verilen maaş şirketimiz adına sürdürülebilir bir düzeyde değil. Düşük maaş almamın şirkete kazandırdığı fırsat, ikame maliyetimin çok altında ki dilerseniz bu konuda bir rapor da verebilirim. Bu nedenle yeni yılda sizden zam istemiyorum: Benim şirket içinde tekrar konumlandırılmamı ve maaşımın tekrar belirlenmesini istiyorum.”

Ağzınızdan bakla düştü ama net biçimde zam istemediğinizi ve yeniden değerlendirme talep ettiğinizi söylediniz.

Şu an aldığınız maaştan memnun değilseniz, 2025 ocak ayında %70 zam alsanız mevcut memnuniyetsizliğinizle 6 ay idare edebilir, ikinci yarı yılda daha da kötü bir duruma düşebilirsiniz. %70’in altında bir zam zaten komple daha zor bir gelecek yıl yaşayacağınızı gösterir.

Bu nedenle ayağa kalkmadan önce “yeniden değerlendirilecek” maaşınız hakkında da somut bir sayı söylemelisiniz. Şu an örneğin 40 bin lira maaş alıyorsanız, “Sizin de memnun olduğunuz çalışma tempomu sürdürebilmem için ayda 100 bin lira kazanmalıyım. Bu konuyu değerlendirip bana iletmenizi rica ediyorum.” demelisiniz. Sesiniz titremeden ve boyun bükmeden.

Şimdi daha uzatmadan toplantıdan çıkın. Bakalım ne olacak?

“Ateş Abi, bu yazınızı yöneticiler de okur ve ona göre mevzi alırlar” demeyin. Bir yönetici oraya torpille gelmemişse bunu gerekli zamanda böyle konuşmalar yapmış olmaya borçludur ve sizi çok iyi anlar. Hatta sizle gurur duyar. Değilse en kötü olasılıkla berbat şartlarda çalışmaya devam eder ve bir yandan da yeni iş bakarsınız. Bir başka olasılık sizi yedeklemek için yeni birilerini işe almalarıdır, bu durumda da iş yükünüz azalmış olur. Süzme bir aptal olmadıkça, hiçbir yönetici bu konuşma için sizi işten atmaz. Süzme bir aptalın altında çalışmayın zaten. Kısacası kaybedecek bir şeyiniz yok.

Yöneticiniz bir yıl boyunca sizi sınıyorsa, her yıl bir kez sizin de onu sınamanız gerekiyor. Sınamadan bilemezsiniz. Çekingenlikle (korkak diyemedim) bu hamleyi yapmazsanız, sonra ağlamayın.

Bu konuşma size küçültmez ama yükseltebilir. Tam istediğiniz etkiyi yaratırsa bir Aperol Spritz’inizi içerim. İlgi çekerse arada böyle şeyler yazmaya devam edeceğim. Bol cesaret.