Google Play Store
App Store

Yazının başlığı, Özen Demir ve Onur Erden’in TTB eski Başkanı Dr. Selim Ölçer’le yaptığı söyleşi kitabının başlığı.

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde, 1948 yılında doğar Selim Abi. İlk ve orta okulu bitirdikten sonra lise eğitimi için Ankara’ya gelir. Sonrasında 1965’te Ankara Tıp Fakültesi’ne girer. Girer girmez de kendini devrimci mücadelenin içinde bulur.

Daha birinci sınıfta fakültede arkadaşlarıyla birlikte Sosyalist Fikir Kulübü’nü kurup Başkanlığı üstlenir. Bir yandan da Dev-Genç’e gidip gelmeye başlar. “Beni siyaseten en çok etkileyen Hüseyin Cevahir’dir. Bir de tabii Mahir’in konuşmaları bizi yükseltiyor.” diye anlatıyor o günleri.

O yıllar faşist saldırıların başladığı dönemdir aynı zamanda. Bir gün bir kamyonetle okulu basarlar, aralarında İbrahim Doğan, Osman Durmuş, Sadi Somuncuoğlu’nun olduğu faşist grup sağa sola ateş açıp Türk Ocağı’na kaçırırlar Selim Abi’yi. O sırada yedek subaylık yapmakta olan Dr. Necdet Güçlü’yü de öldürürler.

Akrabası olan, eski Sağlık Bakanlarından Yusuf Azizoğlu Alpaslan Türkeş’e telefon ederek kurtarır.

∗∗∗

Mezuniyetten sonra Mutki ve Tatvan’da mecburi hizmet yılları gelir. Sonrasında da 1980’de Ankara Numune Hastanesi’nde Kulak Burun Boğaz ihtisası ve baş asistanlık günleri.

O sırada Bahçelievler’de arkadaşlarıyla birlikte bekar evinde kalmaktadırlar. Evde yalnız olduğu bir gün Siyasal’dan bir arkadaşı “Bu akşam sana misafirler gelecek” der. Gelenlerden biri Sinan Cemgil, diğeri Kadir Manga’dır. Ertesi gün ayrılıp Nurhak’a giderler.

Ve nihayet meslek örgütü günleri başlar. Önce Ankara Tabip Odası’nda Çağdaş Hekimler grubunu kurup 1986’da seçime girerler. Karşılarında da TTB’nin efsanevi Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek’lerin listesi vardır O dönem karşı karşıya gelirler ama bir sonraki dönem Selim Abi’yi TTB’ye çağırır, “Sen” der, “sağda solda ‘ben artık yokum’ diyormuşsun. Ben kabul etmiyorum senin bu kararını.” Nusret Fişek’in yanındaki Prof. Dr. Türkan Akyol ve Prof. Dr. Rüknettin Tözüm de tatlı, sert çıkışınca devam etmek zorunlu olur.

Sonra da 1990’da TTB Başkanlığı gelir.

∗∗∗

O sıralar işçilerin Bahar Eylemleri başlamıştır. TTB de Beyaz Eylemler başlatır.

Aralarında Füsun Sayek, Özen Aşut, Ata Soyer, Şükrü Hatun, Eriş Bilaloğlu, Metin Bakkalcı gibi gençlerin olduğu dinamik kadro Ankara’nın bütün hastanelerini dolaşır, hekimleri örgütlerler. Yürüyüşler, mitingler, toplu nöbetler, Sağlık Bakanlığı önüne önlük bırakma eylemleri birbirini takip eder.

Öz güvenleri de müthiş yüksektir bu kadronun. Dönemin Sağlık Bakanı Halil Şıvgın bir gün Ankara Numune Hastanesi’ne gelir. Toplantı salonu hınca hınç doludur. Bakan Bey “Merak etmeyin, sorunları en kısa zamanda toparlayacağız” minvalinde konuştuktan sonra “Söz almak isteyen var mı?” diye sorar. Selim Abi söze direkt girer; “Yalan söylüyorsunuz!”

O günlerde bir kokteylde karşılaştıkları Ahmet Özal “Biz babamla seni soruşturduk” der, “Senin kimin, kimsen de yok, bunca kabadayılığın nereden geliyor?” Cevap “Benim kabadayılığım örgütümden geliyor. Doktorlar benim arkamda.” olur.

∗∗∗

TTB’nin korporatist bir meslek örgütünden toplumsal muhalefetin bir bileşenine dönüşümü Dr. Erdal Atabek’in liderliğinde olmuşsa, 12 Eylül sonrasında tekrar bir mücadele örgütüne dönüşümü de Dr. Selim Ölçer’in liderliğinde gerçekleşir.

Bu dönüşümün formülünü doğrudan Selim Abi’nin ağzından dinleyelim.

“Biz hekimdik. Hekim odaklı düşünüp hekim odaklı hareket ettik. Mesela bir iş yapacaksak hekim odaklı tavır alırız, yan çıktısı da siyasettir bunun. Ama yan çıktısı, temel unsuru değildi. Bu nedenle biz ‘bu işe siyasetçiler ne der’den ziyade ‘hekimler ne der’ noktasında pozisyon almıştık. Çünkü biz hekimiz ve bizi onlar seçti. Evet, siyaseten bir noktada durursun, bir şeyler söylersin, ki söylemenin de adabı var fakat işte o söylediğini hekim kitlesi ne kadar tolere eder, absorbe eder, edebilir? Bunun muhasebesini yapmalı.”

∗∗∗

Selim Abi’nin hayatından aktarılacak daha birçok kesit var ama yazının sınırlarını da aşmamak lazım. Yalnız 1995’ten bu yana Diyarbakır’da yaşayan Selim Abi’nin memlekete dair sözlerini aktarmadan bitirmek istemiyorum. Bugünlerin mana ve ehemmiyetine de denk gelmiş olacak.

“Biz hep hayatımızda eziyet çektik, sıkıntılar çektik; Kürt olmanın verdiği yüklerin ağırlığı hep sırtımızdaydı zaten. Ama ben hep iyi insanlarla beraber oldum, hep iyi insanlarla mücadele ettim ve dolayısıyla hayata hep iyi pencereden bakmaya çalıştım.

Avrupa’ya gitmem için zaman zaman baskılar oldu bana. Ama ben bu memleketin taşını toprağını, kayasını çamurunu, suyunu balçığını çok severim. Diyarbakır’ın sisini, Uzungöl’ün maviliğini çok severim. Ben Gölcük’ü çok severim, Yedigöller’i çok severim, ben Hasankeyf’i çok severim. Çok çok severim.”

Sen bu toprakları çok seviyorsun, biz de seni çok seviyoruz Selim Abi. İyi ki varsın, iyi ki bizim abimizsin.