Ne mutlu Venezüelalı'yım diyene...
Sosyalist arkadaşlarım ar
Sosyalist arkadaşlarım arasında Venezü-ela'da son yıllarda yaşanan dönüşümden heyecanlanmayan görmedim. Şu ya da bu uygulamayı eleştirenlere ara sıra rastlıyorum. Ama genel gidişattan, sosyalizmin hem Vene-züela'da, hem de Latin Amerika'nın genelinde tekrar itibar kazanmasından, siyasi gündeme yerleşmesinden herkes hoşnut. Yani tam olması gerektiği gibi. Enternasyonalist sosyalist tavır, dünyanın hangi köşesinde sosyalizmin inşasına girişilmişse onun yanında olmayı, desteklemeyi, sevinmeyi gerektirmez mi? Venezuela IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerini kesti. Sola evrilen diğer Latin Amerika ülkeleri ile birlikte sermaye merkezli küreselleşmenin karşısına emek yanlısı dayanışmayı oluşturuyor. Bizimki misali tekleyen sosyalist hareketlere umut kaynağı oluyor.
***
O zaman, günlerin getirip dayattığı soru hemen şimdi, Türkiye'yi nasıl Venezüelalaştı-rırız sorusudur. Sadece orada olanlara değil, burada bizlerin, kendimizin yaptıklarına da sevinmeye başlasak. Onun için de ilkin sevinecek bir şeyler yapsak bir an evvel. Hemen şimdi, çünkü seçimlerin arifesindeyiz. Bir fırsatın eşiğindeyiz. Sol birleşiyor diye bir çığırtkanlık almış gidiyor. Eskimiş sosyal demokrat bozması yüzler ekranları boydan boya kaplamışlar. Sosyalistler, hakiki solcular öksüz evlat gibi, adressiz ortada kala kalmış durumda.
Siyasi tartışmalara muhtıra, demokrasi, AKP, AB vs temaları hâkim. Olması gereken bu mu? Nerede sosyalistlerin olabildiğince topyekûn dile getirdiği geçiş programı? Nerede o mızmız, piyasalar söyleminin karşısına dikilmesi gereken hem yapılabilir, hem de radikal hedeflerimiz?
Orda burda küçük öbekler olarak konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bağımsız adaylar çıkarma alternatifi var; birkaç partinin işbirliği ihtimali var, vs Ama geniş kesimleri heyecanlandıran, mobilize eden, umutlandıran deklare edilmiş bir hedefler listesi henüz yok.
Böylesi bir deklarasyonun en azından geçen 4-5 yılın sosyo-kültürel değerlendirmelerini aşan, sınıf dinamiklerini yakalayan bir tahlile dayanması gerek. Bu bağlamda Mustafa Sönmez'in son günlerde kaleme aldığı birkaç metni özellikle çok yararlı buluyorum.
Sönmez'in AKP'nin geçen ve önümüzdeki seçimlerdeki desteğine ilişkin görüşlerine katılıyorum: "2001 krizine seyirci kalan ve yükünü kitlelere ödeten 57. hükümeti -DSP-ANAP-MHP koalisyonunu- adeta cezalandırıp, Özal ANAP'ı görüntüsüne bürünen "neo-milli görüşçü' AKP'ye yönelen kitleler, 5 yılda yeni bir hayal kırıklığı yaşadılar." Dolayısıyla, AKP'nin 2002 seçimlerinden daha az oy alarak, yoksullaşan geçici tabanının bir kısmını diğer partilere kaybedeceği kesin gibidir. İşte bu konjonktürde sosyalistlerin birlikteliği ve radikal, ama uygulanabilir programatik talepleri özellikle aciliyet arz ediyor.
Bu bağlamda, Sönmez'in de vurguladığı gibi IMF ile yürüyen anlaşmayı iptal etmek, "aman piyasalar" fetişini terkederek, reel ekonomiyi ve yoksulların geçim koşullarının düzeltilmesini hedefleyen bir perspektifi sahiplenmek bize yakışan. Olası sermaye kaçışlarını engelleyen veya azaltan uygulamalar, borç ödemelerini ve Gümrük Anlaşmasını tekrar "masaya yatıran" kararlılık da böylesi bir geçiş programının olmazsa olmaz unsurlarıdır.
Paylaştıklarımızdan hareketle, kurulacak birleşik bir sosyalist ittifak hepimizin talebi, hepimizin katılımı ile gerçekleşecektir. Önümüzdeki seçimler bu imkânı yaratmıştır. Yeter ki kullanabilelim.