Ne Trumpizm, ne Macronizm, ne de emperyalizm

Aurélie TROUVÉ*
ABD Başkanı Donald Trump ve oligarklarının başlattığı ticaret savaşına nasıl cevap verilebilir? Bu soru, özellikle küreselleşme karşıtı hareketle uyumlu olarak uzun zamandır sınır korumalarının yeniden sağlanmasını öneren sol açısından son derece önemli.
Avrupa Komisyonu ve Fransız hükümeti için yanıt çok basit: 40 yılı aşkın süredir hakim olan neoliberal dogmayı terk etmeyi reddediyorlar. Çin, kendi iç pazarını temel alarak kendi yolunu çiziyor: Çok sert (nadir metallerin ihracatına kısıtlamalar, Çin'deki ABD firmalarına tedarik yasağı, vb.) önlemleri açıkladı.
Brüksel'de ise yeni bir şey yok. Hatta bazı açılardan tam gaz gidiyor: Avrupa Komisyonu, AB-Mercosur serbest ticaret anlaşması dâhil olmak üzere, görüşülen tüm serbest ticaret anlaşmalarının imzalanmasını hızlandırmak istiyor. Fransa Dış Ticaret Bakanı, 2016'da engellemeyi başardığımız bir tür “Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması (TAFTA)” olan, ABD ile tam bir endüstriyel serbest ticaret bölgesi önerisini onaylamak için acele etti. Yine de, piyasalar karşısında kamu gücünün istifası söz konusu olabilir.
KAMUCU DÖNÜŞÜM
Radikal sol ise, dayanışmaya ve ekolojik değişime dayalı bir ticaret politikasını savunuyor. Çünkü Trump'ın yol açtığı jeo-ekonomik felaket, politikada tam bir değişikliği gerektiriyor: Piyasa kaosuna karşı devletin geri dönmesi, ekonomik egemenliğin yeniden tesis edilmesi. Enflasyona yol açacak ve ilk olarak en yoksul haneleri vuracak olan gümrük vergilerindeki ani artışların önlenmesi. Aksine, gıda, sanayi, enerji ya da dijital egemenlik için stratejik üretime ya da daha iyi sosyal ve çevresel koşullarda üretilen yerli malları tehlikeye atan ithalata yönelik hedeflenmiş ve derecelendirilmiş gümrük korumasına ihtiyacımız var.
Kısacası dayanışma ve müzakereye dayalı, her zaman insan ihtiyaçlarına yönelik çok çeşitli önlemler içeren bir korumacılık öneriyoruz. Dijital pazara hâkim olan beş büyük ABD firması GAFAM’ı (Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft) kârı çok daha ağır bir şekilde vergilendirelim. Fransa'da yasaklanan pestisitlerle işlenmiş gıdalar gibi sağlığa ve ekosisteme zararlı ürünlerin ithalatını yasaklayalım.
Kamu pazarlarımızı öncelikli olarak yerel üreticilere ayıralım ki, tüketici de üretim koşullarını bilsin ve karar versin. Fransa ve AB'nin haksız uygulamalara karşı elindeki tüm araçları kullanalım: Anti-damping önlemleri, tek seferlik koruma önlemleri... Hepsi de Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un hükümetleri tarafından son 8 yıldır düzenli olarak reddedilen seçenekler.
Ancak, planlama, destek ve yeniden dağıtım politikaları olmaksızın ticaret koruma önlemleri şokları ve eşitsizlikleri daha da derinleştirecek. O halde, hangi üretimler sürdürülmeli, geliştirilmeli, ithal edilmelidir? Bu sorulara yanıt verecek bir plan, güçlü ve hedefli bir kamu desteğiyle sonuçlanmalı: Isère'deki Vencorex gibi, tehdit altındaki stratejik şirketlerin sermayesinde istihdamın ve kamu katılımının sürdürülmesi koşuluna bağlı bir yardım; bu da sivil ve askeri nükleer enerjideki egemenliğimizi garanti altına alır.
Almanya 500 milyar dolarlık üretim yatırımı yapacağını duyururken, Fransız hükümeti ise Fransız patronlarından Atlantik ötesine yatırım yapmayı bırakmalarını istemekten vazgeçmiyor!
Rekabetçilik alanında da somut çözümler mevcut, başta enerji maliyet uçurumunun Çin veya ABD'ye göre 3-4 kat daha fazla olması gibi. Fiyatların kamu tarafından düzenlenmesini engelleyen Avrupa elektrik piyasasıyla bağlarımızı koparmalıyız. Enerji, spekülatörlerin insafına bırakılması kabul edilemez ortak ve stratejik bir maldır.
Nihayetinde, ekonomiye yatırılan her kamu kaynağı, yararlanıcılarının ekolojik dönüşümüne bağlı olmalı. İthal ettiğimiz ilk kalem enerji gibi. Eğer, ABD ve Rusya'dan ithalata olan bağımlılığımızdan kurtulmak istiyorsak, kapsamlı bir enerji ayıklığı planı (konut stokunun termal yenilenmesi, temiz ulaşımın kitlesel ve sübvansiyonlu geliştirilmesi vb.) ve yenilenebilir enerjilerin geliştirilmesi şart.
TARİHİ BİR FIRSAT
Bugün, büyük ölçüde piyasalara bağlı olan çok taraflılık, bilimsel, kültürel ve aynı zamanda ekonomik alışverişler sayesinde işbirlikçi ve destekleyici temeller üzerinde kendini yeniden canlandıracak ve halk egemenliğine saygılı olumlu bir sonuç doğuracak. Dışlayıcılık olmadan ama istisnasız, güçlendirilmiş bölgesel veya ikili işbirliği orada yerini bulacak. Tüm bu sebeplerden dolayı, Trump'tan oligarşiye yaptığı vergi yardımlarını karşılamak için aldığı gümrük vergilerinden vazgeçmesini istemeyeceğiz.
Atlantik'in bizim yakamızda, gümrük tarifelerinin herhangi bir kullanımından elde edilecek bütçe gelirleri, ihtiyaçlar ekonomisini şekillendirmeye hizmet edecek. Elbette, kısa vadede Trump'ın ticaret savaşının küresel bir mali krize dönüşmesinin önüne geçmek gerekiyor. Bu olay, Trump'ın ilk döneminin son yıllarında Avrupa liderlerinin yaptığı gibi, finans piyasalarının düzenlenmesine karşı çalıştığı, Basel IV kurallarının uygulanmasını ertelediği, ABD'de Dodd-Frank Yasası'nı kısmen çözdüğü düşünüldüğünde bir risk.
Özellikle “gölge bankacılıkta” güvenceler yoktur. AB'de Fransa'nın, halihazırda yürütülmekte olan Avrupa finansal serbestleştirme projelerine karşı sesini yükseltmesi gerekiyor. Sonuç olarak, böyle bir plan ancak halkın egemenliğine saygı gösterildiği takdirde kabul edilebilir. Aynı zamanda, bu tarihi an demokratik bir yeniden yapılanma içinde tarihi bir fırsat sunabilir.
* Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Seine-Saint-Denis Milletvekili
Kaynak: l’Humanite
Çeviren: Prof. Dr. Ali Arayıcı