Google Play Store
App Store

Sol açısından mesele işçilerin adaletsiz sömürüsüyken, sağ açısından yabancıların ülkeye girmesini istememek. Her ikisi de büyük şirketlerin H-1B vizeleriyle ucuz emek sürüsünü tedarik etmesini eleştiriyor ancak tamamen farklı sebeplerle.

Neden bir demans hastasına İran’ı vurma seçeneği sunuluyor?

Caitlin Johnstone 

Yeni yıl garip ve son derece şüpheli haberlerle başladı. Yılbaşı gününün erken saatlerinde bir Amerikan gazisi New Orleans’ta kalabalığın üzerine sürdüğü kamyonetle 14 kişiyi öldürürken polisle girdiği çatışmada hayatını kaybetti. Saatler sonra bir başka Amerikan gazisi Nevada’da Trump Otel’in önünde bir Tesla Cybertruck aracı patlattı.

Her ikisi de gizemli cinayetler, aşırı doz salgınları ve yaygın çocuk istismarıyla ünlü Kuzey Carolina’daki Fort Bragg (şimdiki ismiyle Fort Liberty) askerî üssünde görev yapmıştı. Her iki isim de ABD’nin Afganistan işgaline katılmış, araçlarını aynı uygulamadan kiralamıştı.

Aktarılanlara göre New Orleans saldırganı Shamsud-Din Jabbar’ın [Şemseddin Cabbar] olay ânında aracında bir IŞİD bayrağı vardı. Intercept, aşırılıkçı suçlarla Amerikan askerî geçmişi arasında ciddi bir ilişki olduğuna dair ilginç bir haber yayınladı.

Bu örnekle ilgili en garip şeylerden biri, hararetli bir İsrail savunucusu olan Jenny Taer’in faal bir suç mahalli olmasına rağmen anlaşılan FBI tarafından Jabbar’ın evine girmesine ve New York Post haberi için görüntü almasına izin vermesi. Burada Taer izleyenlere Jabbar’ın “bomba yapma merkezi” yanı sıra birçok Kuran ve İslami yayın da gösteriyor. Haber sırasında kamera Filistin kurtuluşuna destekle ilişkilendirilen bir Arap giyimi olan kefiyeye uzun bir süre odaklanıyor.

Ne olup bittiğini biliyormuş gibi davranmayacağım. Tek bildiğim ABD, kabinesi İran şahinleriyle dolu yeni başkanını karşılamaya hazırlıyor, dolayısıyla Ortadoğu’ya daha fazla saldırganlık için rıza üretmekte kullanılabilecek tüm anlatılara karşı mümkün mertebe şüpheci yaklaşmak iyi bir fikir gibi geliyor.

Bugün haberlerdeki bir diğer acayip hikâye de Axios’un geçtiğimiz haftalarda Beyaz Saray ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan’ın Başkan Biden’e İran’ın nükleer tesislerini vurmak için kimi seçenekler sunduğunu ortaya çıkarmasıydı.

Bugün artık nihayet başkanın zihinsel yetilerinin gerilediği ana akım siyaset ve medya tarafından kabul edildiğine göre sorulması gereken soru ortada: Neden bir demans hastasına İran’ı vurma seçeneği sunuyorlar?

Gerçekten orada ne oluyor? Hadi yapalım derse ne olacak? Vuracaklar mı? Beyni kulaklarından akan bir başkanın emirleriyle korkunç bir yeni savaş mı başlatacaklar? Sullivan demanslı bir 80’liğin zihinsel sorunlarını suistimal ederek Biden hükümetinin son günlerinde yeni bir savaş mı çıkarmaya çalışıyor? Eğer hava saldırıları için onay alma umudun yoksa neden hükümetin son saatlerini doldurmasını beklemek yerine böyle bir şey yapasın?

Her neyse, sonuçta gerçekleşmemiş, bu iyi. Ancak bu fikrin mevcut şartlar altında dile getirilmesi bile bugün Amerikan imparatorluğunu ne tür insanların yönettiğine dair çok şey söylüyor.

Diğer bir haberimiz, Elon Musk’ın Silikon Vadisi takipçileri ve göçmen karşıtı Beyaz üstünlükçü grupların H-1B vizelerine dair kavgası üzerinden Trump destekçilerinin birbirine girmesi. Trump’ın Musk’ın tarafını tutarak ülkeye “Daha fazla insanın gelmesine ihtiyacımız var” demesi, favori oligarklarının ucuz göçmen emeğinin ABD’ye girişini durduracağına cidden inanan ırkçı destekçilerini öfkelendirdi.

Evet ne büyük sürpriz. “Milyarder şirketlere ne isterlerse veriyoruz” partisinin bu kez milyarder şirketleri ucuz göçmen emeğinden uzak tutacağından kesinlikle emindim.

Buna dair paylaşım yaptığımda ise birisi bana, “Bernie Sanders’ten sonra sözde sol da daha açık sınır yöneliminde değil mi? Birçok kişi ucuz yabancı emeğine karşı oldukları için insanları ırkçılıkla suçluyor, şimdi Trump da aynı noktada olduğuna göre bu değişir mi?” diye sordu.

Demokrat Parti göçü Trump ile aynı sebepten ötürü destekliyor: Sermayedar sahipleri için ucuz emek kaynağı.

Gerçek sol açısından mesele göç değil, bundan ibaret değil, yoksul ülkelerden insanların emeğini insafsız ücretlerle sömürmek her zaman için yıkıcı ve ahlaksız bir şey. Bu küreselleşme yoluyla başka ülkelerden tedarik edildiğinde de sömürü, göç yoluyla ülke içerisinde gerçekleştiğinde de.

Bu modelde kapitalist sınıf dışındaki herkes kaybediyor: hem emeği son derece düşük rakamlarla satın alınan yabancı işçiler hem de bu sömürüyle emeğinin fiyatı kırılan yerli işçiler. Kazananlar yabancı emeğin sömürüsü üzerinden büyük kârlar elde eden azınlık; onlar küresel Güneyin yoksulluğundan da küresel zenginliğin bu eşitsizlikte dağılımından da faydalanıyorlar.

Sol açısından mesele işçilerin adaletsiz sömürüsüyken, sağ açısından yabancıların ülkeye girmesini istememek. Her ikisi de büyük şirketlerin H-1B vizeleriyle ucuz emek sürüsünü tedarik etmesini eleştiriyor ancak tamamen farklı sebeplerle. Sağcılar sömürüden memnun, yalnızca yabancı olduğunda tiksiniyorlar.

Çeviren: Y. Emre Ceren 

*Globalresearch.ca