Türkiye Cumhuriyeti halkı 14 Mayıs’ta tarihinin iki çok önemli seçim yaptı. Meclis seçiminin sonuçları kesinleşti; Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kaldı.

Millet Meclisi’nin çoğunluğu “aşırı sağcı” bir özellik taşıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci kez ve bir hafta sonra yapılacak.

Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalmış olması seçmene gerçekten  “tarihsel bir olanak” da sunuyor: Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı seçerek, en azında,  Meclis’i dengelemek ve böylece çok derinleşmiş olan “toplumsal kutuplaşmayı” yumuşatmak; ülke yönetiminin daha da kötüye gidişini durdurmak.  

MECLİS İLE NEREYE?

Yinelemekte yarar var Meclis çoğunluğu aşırı sağcı bir özellik taşıyor.  AKP-MHP çoğunluğunun içinde Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmeyen, Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesini, buradan şeriat devletine kapı aralanmasını isteyen ve kadın haklarını tanımayan bir yapı var.

Bu yapı,  geçtik hukukta, eğitimde, bilimde, özgürlük ve barışta gerekli olan ve çağın gerektirdiği yapısal düzeltmeleri yapmayı, yıllardır yaşanmakta olan ünlü üç Y,  yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk konularında da önlemler alacak bir özellik taşımıyor.

Çok daha önemli ve ülkenin geleceği açısından yaşamsal olarak, Meclis çoğunluğunun düşünsel ya da ideolojik yapısı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından, üniversite özerkliğinden ve araştırma özgürlüğünden çok uzak; ayrıca, bilim, özgürlük ve barış kavramlarını tanımıyor;  emeğin haklarını hiç ama hiç umursamıyor.

GÜÇ DENGESİ SAĞLANMALI

Meclis’in bu yapısının dengelenmesi ülkenin geleceği için gerçekten yaşamsaldır.

Gelinen bu büyük eşikte, ülkenin, yalnız önümüzdeki beş yıl için değil, çok daha uzun vadeli geleceği de belirlenecektir.

Bu gidişin durdurulması ve buna koşut olarak yeniden ilerleme çizgisine yönelmesi için “iki düzeltici siyasal gücün” hızla ve etkili bir biçimde  devreye girmesi gerekiyor.

Bunlardan biri Meclis’te bulunan ilerici partiler ve onların milletvekilleridir. Meclise girmeyi başaran sol-sosyalist düşünce partileri HDP dahil, aşırı sağın sayısal çoğunluğunun karşısında çok güçlü bir niteliksel üstünlüğe sahiptir. Çünkü bu milletvekilleri ve örgütleri, güçlerini insanlığın özgürleşme eksenli gelişme doğrultusunu özümsemiş olmalarından alıyorlar. Daha somut olarak birçoğu Cumhuriyet’in de değeri olan laiklik, bilimsellik, emek ve barış onların da “olmazsa olmazıdır”; doğrusu,  varlık nedenleridir.  Yıllar boyu bu ülkede çok ağır bedeller ödenerek ve büyük kayıplar verilerek sürdürülen sol birikim ve bilinç, toplumu da arkasına alarak aşırı sağı dizginleyecek en sağlam güçtür.     

Aşırı sağı dizginleyecek ikinci etken bu hafta sonu yapılacak seçimi Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmasıdır. “Dini bir vecibe” denilerek oy istenilen aşırı sağ ve çoğunluğu kazanılan Meclis’ten sonra,  “Gücünü Yaradan”dan aldığı” öne sürülebilen aday Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmesi, ülke yönetiminin tamamının, seçmenin “yarısından bir fazlasının” oylarıyla niteliğinin değişmesi ve  tümüyle Siyasal İslamcı olması demektir. 

Ülkenin siyasal yapısı için bir “var olma-yok olma” anlamına gelen bu gerçek, Kılıçdaroğlu’nun mutlaka  seçimini  kazanmasını gerektiriyor. Çünkü, Kılıçdaroğlu  seçilirse bu gidiş en azından şimdilik  dengelenebilir. Böylelikle toplumun demokrasi güçlerinin nefes alması ve sonrasında demokratikleşmeyi ülkenin güçlendirerek geleceğe yürümesi gerçekleşebilir. Böylece “100 yıllık Cumhuriyet parantezinin kapatılması” önlenebilir.

Bu nedenlerle, toplumun hukuk, özgürlük ve barış sevdalıları, Cumhurbaşkanlığı seçimi için kalan şu kısacık bir hafta boyunca “her türlü çekinceyi” kesinlikle bir yana bırakmalı ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması için çok yoğun bir çalışma sergilemelidir.

Çünkü; Demokratik Kitle Örgütlerinin 19 Mayıs günü Ankara Mimarlar Odasında yaptıkları basın toplantısında altını çizdiği gibi, 28 Mayıs’ta “demokrasi ile saltanatı, özgürlükle esareti, barışla savaşı, adalet ile zulmü, sevgi ile nefreti, tebaa ile yurttaşlığı, gençliğin geleceğini, kadınların özgür birey olma kararlılığını oylayacağız”. 

 Çünkü “söz konusu olan” Cumhuriyet’in ta kendisidir!