Google Play Store
App Store
Neden tepki vermiyoruz?
Fotoğraf: Depo Photos

Caner ÖZDEMİR - Psikolog (pskcaner@gmail.com)

26 Ocakta Yunanistan halkı, tren faciasında ölenler için meydanlardaydı. Yüzbinler ‘’Nefes alamıyorum’’ diye haykırırken, sağcı başbakan Miçotakis belki de ilk kez halkın nefesini ensesinde hissetti. Yunanistan’da benzer bir gösteri NATO üsleri için de gelir mi? Bilemiyoruz. Ancak gelecek için umut vericiydi. Yunanistan’daki bu kitlesel yürüyüşü Türkiye’de izleyenler elbette kendileri için üzüldü. Üzülmekte de haklıydı.

Aslında Türkiye’de uzun zamandır yaygın bir değişim arzusu var. Her sabah zam ve gözaltı haberiyle uyanan bir toplumun, AKP iktidarı dışında başka bir yönetim görmemiş genç neslin, ortadoğululaşma ve sekülerizmi yitirme kaygısı taşıyan kadınların ve ekonomik krizi sırtında hisseden emekçilerin, değişim beklentisini hayatın her alanında görmek mümkün. Ancak bu değişim arzusunun, kiltesel bir hak arama arayışına dönüşmemesi yani meydanlarda somut bir görünürlüğe kavuşmaması söz konusu. CHP’nin ve diğer sol partilerin çeşitli mitingleri anlamlı olsa da bunlar iktidarı caydırmıyor. Örneğin; Narin Güran cinayeti gibi toplumun tüm fertleriyle ortaklaştığı bir acıda dahi, ebeveynleri korumaya çalışan iktidar milletvekili Ensarioğlu’nu istifaya zorlayamadık. Peki neden?

1 - KURTARICI ARAYIŞI

Liberal tarih yazımı siyaseti liderler üzerinden kişiselleştirirken, onu yaratan toplumsal ve ekonomik gerçekleri ise göz ardı etti. AKP’nin tüm seçim zaferleri ve halkla kurdukları sahte bağ, Erdoğan’ın karizmasına indirgendiği için muhafazakar ve neo-liberal politikaların tahrip ettiği milyonlar, kolektif bir mücadeleyle kurtulmak yerine bir kişi tarafından kurtarılmayı bekleyen yalnızlaşmış bireylere dönüştüler.

2 - SOSYAL MEDYA MEYDANI

Sosyal medyanın hayatla temas ettiren bir iletişim aracı olmaktan çıkıp, hayatın kendisine dönüşmesi söz konusu. Bu yüzden, toplumu meydanlarda tepki vermek adına örgütleyen bir kolaylaştırıcıdan ziyade meydanın kendisi haline gelmesi, insanların toplumsal duyarlılığını birkaç paylaşım yaparak ‘’görevimi yaptım’’ hissiyatıyla sınırlamasına ve gerçek bir değişim için ihtiyacımız olan öfke duygusunun, kitleselleşmeden bireysel olarak ekran başında sönmesine neden oldu.

3 - MUHALİF MEDYANIN SAĞCI YAYINLARI

Muhalefet adına yayın yapan konvansiyonel medya kuruluşları; AKP ve MHP’den dışlanmış, sağın kavram setleriyle konuşan ve çözümü yine piyasacılıkta arayan siyasetçilerin, kendilerini yeniden sergilediği birer sahneye dönüştü. Zaten AKP’nin kültürel erozyonuna uğrayan toplum, buralarda da yeni bir mücadele anlayışıyla tanışmadı. Occupy, direniş ve sınıf mücadelesi gibi günümüzün ihtiyaç duyduğu kavramlar yerine; devlet aklı, üst akıl ve dış güçler gibi soyut ve günlük yaşamda bir karşılığı olmayan kavramları piyasaya soktular. Böylece toplumun sağcılaşmasına katkı sağladılar.

4 - BİREYSEL KURTULUŞ ARAYIŞI

‘’Ya hep beraber ya hiçbirimiz’’ bugünkü dayanışma ihtiyacını en iyi ifade eden slogan belki ama bireysel istikbal arayışı bu slogandan daha yaygın. Bunda özellikle gençlerin çeşitli dönemlerde kapıldığı değişim rüzgarının ters yöne esmesi etkili oldu. Örneğin, Gezi Direnişi ve Adalet Yürüyüşü gibi AKP’yi geriye götüren süreçler, iktidar değişikliğiyle sonuçlanmadı ve öfkenin sisteme en az zarar verecek şekilde boşalmasıyla sonuçlandı. Bu durum, değişim inancını yitiren gençlerin itiraz etmek yerine, yurt dışına çıkma planları yapmasına neden oldu.

5 - SOSYAL DEMOKRASİ

İktidara en yakın muhalefet partisi olan CHP değişim umudunu sandıkla sınırlamakta. Bunun sebebi de sosyal demokrasinin tarihsel olarak edindiği piyasaların istikbalini gözetme misyonudur. Ancak piyasaları koruyarak bir iktidar değişikliği de mümkün görünmüyor. Çünkü sandıkla sınırlanan bir değişim politikası; günlerin seçim taktikleriyle ve aday yarışlarıyla geçmesine yol açıyor. Böylelikle toplum asıl gündemden uzaklaşırken, AKP de zaman kazanıyor.

6 - SİYASİ KARİYER ARZUSU

Siyasetin bir toplumsal dayanışma ve sorunları çözme mekanizmasından çıkarak, ekonomik refah elde etmenin ya da değer görmenin bir aracına dönüştü. Bu yüzden ‘’Ben ne olacağım?’’ sorusu, ‘’Ülke ne olacak?’’ sorusunun önüne geçti. Siyasi kariyer arayışlarının yol açtığı psikolojik çatışmalar da halkta güven duygusunun kırılmasına yol açıyor. Ve iktidarı da güçlendiriyor.

7 - İKTİDARLA KURULAN YAKIN TEMAS

Ülkenin kritik zamanlarında, iktidarın da içinde olduğu bir milli mutabakat ortamı toplumun direncini kırıyor. 15 Temmuz sonrası Yenikapı buluşması ve son olarak iktidar ile DEM Parti arasında süren barış görüşmeleri bunun örnekleri. Özellikle iktidarın DEM Parti'den ziyade İmralı'yla yürüttüğü ve en başından beri Türkiye’nin toplumsal barışından ziyade Suriye’nin paylaşımıyla ilgili olan bu süreç, zaman içinde Kürt hareketini tepkisiz kılma ve toplumsal muhalefetten uzaklaştırma projesine doğru evrildi.

SONUÇ: BİRLEŞİK MUHALEFET İHTİYACI

Bu başlıklara iktidarın muhalefette yarattığı korku da eklenebilir. Ancak iktidar istediği zaman gözaltı, istediği zaman tutuklama yapma cesaretini de bizim tepkisizliğimizden alıyor olamaz mı? Yukarıdaki başlıklar arasında ise ‘’Siyasi kariyer arzusu’’ belki en sorumsuzca ve can sıkıcı olanı. Bu aslında “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganının ruhuna da uygun değil. Çünkü, “Ben aday gösterilmezsem Erdoğan gitmez” varsayımı, aslında “Ülkeyi ben kurtarabilirim, hep beraber kurtaramayız” anlamına geliyor. Bu noktada; hep birlikte inşa edeceğimiz, siyasi aktörlerin değil toplumsal dayanışmanın öne çıkacağı birleşik bir muhalefet hareketi, meydanlardaki görünürlüğü arttırabilir ve değişim arzusunun güçlü bir sesle çıkmasını sağlayabilir. İşte o zaman Bertolt Brecht'in şiiri de gerçek anlamına kavuşmuş olur.