Google Play Store
App Store

Geçtiğimiz on gün içinde çok değerli müzisyenleri peşi sıra kaybettik. Önce Selami Karaibrahimgil, ardından Ferdi Tayfur, Önder Bali ve son olarak da Ayla Erduran. Her biri kendi alanında yeri doldurulamayacak isimler. Hepimizin başı sağ olsun. Sanatçıların ya da tanınmış insanların cenaze törenleri bazen amacını aşan görüntülere sahne oluyor ne yazık ki. Bu değerli insanlara son görevimizi yapmaya gittiğimiz salonlar ve cami avluları neredeyse bir televizyon stüdyosuna dönüşüyor.

Atatürk Kültür Merkezi’ndeki törende –anma töreninde– bir radyo sunucusu elinde mikrofonla piyanist şantörler gibi salondaki konukları anons ediyor. Çalıştığı medya grubunu kastederek "Kral’cılar burada mı?" diye sorarak çığırtkanlık yapıyor. Konuşmacıları alkışlarla kürsüye davet ediyor. Ve nihayetinde de bu anma törenine siyaseti de sokup, Ferdi Tayfur’un yasaklı olduğu zamanlardan bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında olduğunu söylüyor. Ya siz ne yapıyorsunuz gerçekten de? İnsanların ne dirisine ne ölüsüne saygınız var? Orada bir kutlama değil, anma töreni yapılıyor ve o tören sizin prim yapmanız için değil, Ferdi Tayfur’u anmak için yapılıyor.

O töreni düzenleyen MESAM (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) yönetimine ve çalışanlarına haksızlık değil mi? Tabutun başında neler olduğunu anlamaya çalışan ailesine ayıp değil mi? Orada acısını içine gömmüş binlerce insanın üzüntüsüne saygısızlık değil mi, bu anma törenini bir gösteriye dönüştürmeniz? Oradan çıkıyoruz, camii avlusunda da benzer şeyler. Tabutun başında akraba kavgaları, küfürleşmeler. Safta önde yer alabilmek için itişmeler, kakışmalar.

Protokol ve halk arasına çekilen barikat. Yapılan tezahüratlar. Ellerinde cep telefonlarıyla ünlü insanlarla fotoğraf çektirmeye çalışan insanlar. Ne bir yas ortamı var ne de musalla taşında yatan insana saygı.

∗∗

Akşam evde televizyonlara göz gezdirirken, hanımefendi bir popçumuz, Ferdi Tayfur ile ilgili görüşleri sorulduğunda, yeni albümünden ve de bu sene müzikte 25’inci yılı olduğundan, bu yıla özgü projelerinden söz ediyor. Yani neresinden tutsak elimizde kalıyor. Bu kadar kısa sürede bu çürümeyi nasıl yaşadık ve bu hale geldik, inanılır gibi değil. Siyaseten yaşadığımız yozlaşma ve çürüme, ne yazık ki DNA’larımıza da bir virüs gibi girdi. Ne zaman, nasıl çıkar, bilemiyorum. Aslında uzun söze de gerek yok. Bu yaşananları amca İlhan Şeşen zaten yıllar önce yaptığı bir şarkıyla dile getirmişti. "Neler Oluyor Bize”...

Kalın sağlıcakla...