Nerelisin?
Artık hiç kimse nerede olduğundan ve hangi yöne gideceğinden emin değil: “Burası neresi? Ben neredeyim?” Dekorlar sürekli değişiyor, devasa bir film platosunda yaşıyoruz. Her köşesinde kim bilir ne filmler çevriliyor? Yeryüzü sakinlerinin başlarına durmadan bir şeyler geliyor, fakat hiç kimse gerçekten nelerin olup bittiğini bilmiyor. Nelerin olup bittiğini, başımıza örülen çorapları ancak çekimler bitip de filmler gösterime girdiğinde öğrenebiliyoruz. Ortamların durmadan yıkılıp yeniden inşa edildiği, her şeyin yerinden edildiği bir çağda en sık karşılaşılan sorun yön yitimi. Yaşadığı ortam sürekli değiştikçe insan sadece yönünü değil, kimliğini de yitirir: “Sahi, ben kimim?” Hafıza yitimi yaşadığımız kesin. Bir insan kendini ancak mekânsal referanslara göre konumlandırabilir ve tanımlayabilir, benim mahallem, benim evim, benim koltuğum. Mekânsal referanslarını yitiren insan kaybolmuştur. Yaşadığı yeri hiç terk etmemiştir, fakat doğup büyüdüğü yer değişmiş ve kendini birden yabancısı olduğu insanların, yapıların, nesnelerin ve işaretlerin arasında bulmuştur. Sadece savaşlar değil, kentsel dönüşümler de insanı yerinden eder. Hiç hareket etmemiştir, lakin dekorlar ve oyuncular değişmiştir, kendini yabancı topraklarda bir sığınmacı gibi hissedebilir. Ait olduğu, kendini inşa ettiği yer artık anılarında yaşamaktadır ve çareyi anılarına sığınmakta bulabilir. “Memleket neresi?” sorusu artık hiçbir şey ifade etmez. “Nerelisin?” bir kimlik sorusudur, fakat nereli olduğundan, kim olduğundan artık emin değildir. “Nerelisin?” sorusunun tek bir yanıtı olabilir: “Anılar Ülkesindenim”.
Bir kişi yaşadığı yerin işaretlerini okuyabildiği, yerin kuvvetlerini yorumlayabildiği, konumunu ve gideceği yönü belirleyebildiği ölçüde o yerin yerlisine dönüşür. O kişi, mekânsal referanslarını tamamen yitirdiği halde hâlâ oranın yerlisi olduğunda ısrar edebilir. Oysa hiçbir şey yerinde değildir, kendisi bile. Yine de sırf alışkanlıktan, şimdi ve burada olup bitenleri anılarına göre yargılayabilir ve yabancı olan her şeyden nefret edebilir. O yüzden büyük kentlerde yaşanan ırkçılık vakalarının çoğu anılarına sığınanların eseridir. Elbette geçmiş geçmez, fakat geçmiş yeniden kurgulanır. Bellek zamansal-mekânsal bir sürekliliği temsil etmez. Daha ziyade anlatısal bir seçime dayanır, keyfi ve eksiktir. Anılar, belleğin montaj masasında özenle kurgulanır, post-prodüksiyonlardır. Ve insan bir yere özgü endemik bir tür değildir. Ataları bir vakitler başka bir yerden gelmiş ve o yere yerleşmiştir. Kimin o yerin yerlisi, kimin dışarlıklı olduğu tamamen zamansal bir meseledir. Önce gelenler sonradan gelenleri her zaman ötekileştirir. Fakat zamanla bir zamanların dışarlıklı olanları o yerin yerlisi haline gelir. Günümüzün meselesi, artık hiç kimsenin bir mekâna tutunup yerleşememesidir. Zaman artık yapıcı olma özelliğini yitirmiştir, yıkıcıdır. Yaralar zamanla iyileşmez, aksine daha da derinleşir. Mekânlar hızla yıkılır ve yeniden inşa edilir. Canlılar durmadan yerlerinden edilir. Endemik türler egzotikleşir, yerli ile yabancı arasındaki ayrım silinir. Endemik ile egzotik olanın eşitlenmesi, neoliberal küreselleşmenin eseridir.
Yön bulma edimi, beş duyunun iş birliğiyle gerçekleşir. Yıkıcı darbelerle serseme çevrilmiş birey artık nerede olduğundan ve hangi yöne gideceğinden emin değil. Topyekûn duyu yitimi yaşayan sersem bireyler, sadece mekânsal referanslarını değil, zihinsel referanslarını da yitirmişlerdir. Akıllarını nasıl yürüteceklerine, hangi yöne götüreceklerine dair en küçük bir bilgileri yoktur. Kılavuzsuz yapamazlar, onlara bir kılavuz yol gösterebilir, ancak bir kılavuz akıllarını yürütebilir, başka türlü hayatlarını sürdürmeleri imkânsız. Elbette sersemlikleri, kılavuz seçmelerine engel değil. Karga türleri arasından ön elemeyle seçilmiş kılavuzlardan kendi kılavuzlarını seçmekte özgürdürler.
Havada kesif bir dışkı kokusu. Hangi yöne gideceğimiz kılavuzlar tarafından belirlendiğinden beri duyduğumuz tek koku, bu iğrenç koku. Neoliberal küreselleşmenin sunduğu ürün çeşitliliği sizi aldatmasın, kılavuzların sadece ambalajları farklı, içerikleri hep aynı. Ve bir insan durmadan aynı b.ktan içeriği tüketiyorsa, çürümüş demektir. Nereli olduğunun bir önemi var mı?