Nisanın çocukları
Yoksul aile çocukları imam hatiplere, ucuz hatta bedava işgücü olarak meslek liselerine mahkûm edildi. Laik, bilimsel ve nitelikli eğitim, parayla satın alınan bir metaya dönüştürüldü.
Anadolu’nun en yoksul köylerinden yırtık çarıkları, yamalı şalvarları ile çıkan çocuklara elleriyle bir memleket yaratma gücünü veren Cumhuriyet’in kimsesizlerin kimsesi olması çıkışı iddiasıydı.
Çocuklara armağan edilen bir ülke şimdi 2023 Nisan’ının 23’ünde 6 yaşındaki çocuklara gelinlik giydiren karanlık oldu, iş cinayetlerinde çocuk yaşta kaybedilen hayatlar oldu, yetersiz beslenmeden yaşamını kaybeden, depremde “kaybolan” cemaatlere teslim edilen çocuklar oldu.
Bu karanlık bir gecede gelmedi.
’40’lı yılların ortalarından itibaren emperyalizmle soğuk savaş üzerinden entegrasyon sürecinin başlaması ve Türkiye’nin anti-komünizm doğrultusunda IMF, Dünya Bankası, OECD ve NATO üyeliği süreciyle dinselleşme sürecinin aynı dönemde başlaması bir rastlantı değildi. Sermaye sınıfının bekası için Cumhuriyet’in aydınlanmacı, ilerici kanadı tasfiye edildi. Köy Enstitülerinin kapatılması, halka ait olan ne varsa özelleştirilmesi, liberalleşme, Kuran kursları ve imam hatiplerin hızla çoğalması aynı sürecin ayrılmaz parçasıydı.
’80 darbesi sonrasında neoliberal politikaların ivme kazanmasıyla, kamusal alanın yok edilmesi süreci başlatıldı. AKP iktidarı 2002’den itibaren bu politikaların en kapsamlı sürdürücüsü oldu. Eğitim alanında, özellikle 4+4+4 yasasıyla, gerici olduğu kadar piyasacı da olan ideolojik hattın örgütlenmesine hız kazandırdı. Bu yasanın çıktığı süreçte, TÜSİAD’ın laiklikle ilgili sözde kaygılarına dair yaptığı açıklamaya karşı, dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan “Biz, bu yasayı en çok sizler için çıkardık” dedi. Bu söz, yasanın en önemli amaçlarından birinin de eğitimin özelleştirilmesi olduğunun kanıtıydı aynı zamanda. Bu yasa ve daha onlarca yasa, yasak hep sermayenin bekası içindi.
AKP milletvekili Ali Boğa’nın yasanın çıkma sürecinde, “Elimize tarihî bir fırsat geçti. Bütün okulları imam hatipleştirme fırsatı geçti elimize...” söylemi de, sizin torununuz niye kolejde okuyor sorusuna ise “Çünkü benim torunum büyükelçi çocuğu...” cevabını vermesi de gerici olduğu kadar piyasacı da olan bir eğitimin açığa vurulması, “paran varsa ve paran kadar eğitim” inşasının deklare edilmesiydi.
Yoksul aile çocukları imam hatiplere, ucuz hatta bedava işgücü olarak meslek liselerine mahkûm edildi. Laik, bilimsel ve nitelikli eğitim, parayla satın alınan bir metaya dönüştürüldü. Sosyal devletin sorumluluğu olan en önemli kamu hizmeti, kamusal eğitim hakkı ortadan kaldırıldı. Özel okula gidenlerle kamu okullarına gidenler arasında hatta kamu okulları da fiilen kayıt parası, katkı payı vb isimler altında paralılaştırıldı ve sınıfsal bir uçurum oluşturuldu. Milyonlarca çocuk örgün eğitim dışına çıktı. Bilimsel, nitelikli eğitim memleketin, halkın, sınıfın çocukları için gelecek yaşantısını değiştirmek için tek umuttu, artık asla gerçekleştiremeyecekleri bir hayal oldu.
Siyasal İslamcı iktidarı bugünlere kadar getiren 21 yılın sonunda bir saray rejimini, bu gerici, piyasacı düzeni inşa eden yol taşlarını döşeyen bu uzun intiharın bir sonucuydu.
Yıllardır hemen her hafta gazetelerde bir tarikatta, tarikat yurdunda yaşanan çocuk istismarı haberi yer aldı. Yalnızca basına yansıyan haberler üzerinden Ensar’da, Aladağ’da, Kulp’ta, Dikili’de memleketin her yerinde çocuklara yaşatılan bu karanlığı en can acıtıcı haliyle yaşıyorken 6 yaşında bir çocuğa gelinlik giydiren karanlığı, gericiliğe bir kez daha tanık olduk, BirGün’ün manşetiyle bir kez daha sarsıldık.
Türkiye’de sadece resmî veriler üzerinden yılda en az 13 bin kız çocuğu evlendiriliyor. Son 10 yılda resmî verilere göre toplam 302.159 kız çocuğu evlendirilmiş.
TÜİK verilerine göre 2021 yılında 15-17 yaş grubundaki 7.073 kız çocuğu doğum yapmış. Bu veriler yalnızca resmî evlilikleri kapsıyor. Resmî olmayan, nüfus idaresine bildirilmeyen çocuk evlilikleri TÜİK kayıtlarında yer almıyor.
Bu veriler yalnızca resmi evlilikleri kapsıyor. MEB’in açıkladığı örgün eğitim dışında olan kız çocuğu sayısı ise 1,5 milyonun üzerinde.1,5 milyon kız çocuğunun neden okullarda olmadığı, ne yaşadığı, nerede olduğu ile ilgili ise tek bir açıklama yok.
Yalnızca son bir yıl içinde yoksulluktan, açlıktan 2 milyona yakın öğrenci mesleki eğitim merkezi adı altında örgün eğitim dışına çıkarıldı, fabrikalarda, organize sanayi bölgelerinde, atölyelerde patronlar için bedava işgücü haline getirildi.
2013’te meslek liselerinde okul ortamında ve işletmelerde 239 “iş kazası” yaşanmışken 2019’da bu sayı 2.385 oldu. 2013-2022 tarihleri arasında en az 616 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını kaybetti (İSİG).
Zorunlu imam hatipleştirme, seçmeli adı altında ’80 Darbesi’nin ürünü zorunlu din derslerinin tüm okullarda haftalık ders saati sayısının artırılması, tarikatlarla yapılan protokol, işbirlikleri ile tüm okulların kuşatılması gibi onlarca adımdan sonra son 1 yıl içinde 4-6 yaş Kuran kurslarının yaygınlaştırılmasına hız verildi. Öyle hızlı yol alındı ki okulöncesi dinî eğitim toplum temelli kurumlar adı altındaki bu sayı kısa süre içinde yüzde 153 oranında artırıldı. Eğitim öğretim yılının başında bu sayı 127.258’e ulaşmıştı ve Diyanet İşleri Başkanlığı her gün çocukların saçlarının, bedenlerinin kapatıldığı fotoğraflar eşliğinde yeni açılışlar yapmaya devam ediyor.
Depremde ilk vazgeçilen çocukların, gençlerin eğitim hakkı oldu. Kamuya, halka ait olan ne varsa özelleştirenler, satılığa çıkaranlar evlerini kaybeden depremzedeler için “çözümü” üniversitelerde çevrimiçi eğitim kararını almak olarak duyurdu.
Depremzedelere kalacak yer, çadır, konteyner bulmayanlar 4 Nisan’da MEB bütçesinden, halkın bütçesinden Maarif Vakfı’na 3,5 milyar liraya yakın kaynak aktardı. Öğrenciler ve deprem bölgesi için kullanılması gereken kaynaklar bir kez daha tarikatlara, cemaatlere aktarıldı.
Deprem bölgesi kayıp, kimsesiz çocukların toprakları oldu aynı zamanda. Kimsesiz kalan çocuklar onlarca örneğini yaşadığımız gibi cemaatlere teslim edildi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önce yalanladı, sonra gerçek olduğu tüm açıklığıyla ortaya çıktı. Tüm çocukların kamusal eğitim hakkından sorumlu olan MEB tarafından ise tek bir cümle dahi kurulmadı.
AKP’nin sıradan bir parti olmadığı, 1923 paradigmasını tasfiye etmek istediği ve Cumhuriyetin kazanımlarına dair elde kalan ne varsa ona yönelik büyük bir saldırı dalgasının temsilcisi, yürütücüsü olduğu iktidara geldiği günden itibaren çok açıktı.
Bu gerçeği Tekel eylemlerinden, 2010 referandumuna, Hayır referandumundan, Gezi direnişine, yerel seçimlere haykıran ve mücadelesini onlarca bedelle sokak sokak veren devrimciler, sosyalistler, ilericiler düzenin sahipleri tarafından da suç ortakları liberaller tarafından da lanetli ilan edildi.
Bugün için tünelin ucundaki ışığı yaratanlar da kesintisiz laiklikten, kamusallıktan, emeğin hakkından yana mücadeleyi örgütleyenler, yeni rejim tarafından “lanetli” ilan edilen sosyalistler, devrimciler oldu.
Şimdi Hatay sokaklarında, yıkılan kentlerde ve memleketin her yerinde seçim aritmetiği tartışmaları arasında o görünmez kılınan kahramanlar halk için, halkla birlikte yeni bir memleket kurmanın umudunu yaratmak için gece gündüz koşturuyor.
Sağ ve sol popülizm rüzgârlarının estiği, parlamentonun mutlaklaştırıldığı, sokak, halk muhalefetinin talileştirildiği günlerde ilericilerin, devrimcilerin temel meselesi eşit ve özgür bir ülkeyi, devrimci demokratik bir Cumhuriyet’i nasıl kurarız, sosyalistlerin, devrimcilerin önümüzdeki dönemin devrimci muhalefetini örgütlemeye aday olup olmayacağı sorusu ve mücadelesi.
Çünkü o sokak sokak mücadeleyi örenler, halk muhalefeti olmadan olmaz diyenler gençler, kadınlar, emekçiler, devrimciler eşit ve özgür bir memleket için elli yılı aşkın bir mücadele tarihine inanıyorlar. Denizlere, Mahirlere, Gezi’de hayatlarının en güzel dönemlerinde yaşamını kaybeden, katledilen çocuklara, yol arkadaşlarına inanıyorlar.
Şimdi hiçbir işlevi kalmamış ancak yeni bir memleketi kurduğumuzda halkın meclisi olacak bir parlamentonun seçiminin bu denli mutlaklaştırıldığı bu tartışma devrimcilere, ilericilere ait bir tartışma olamaz.
Elli yılı aşkın bir tarihe inananlar, Gezi’ye, Gezi’de kaybettiğimiz çocuklara inananlar gençler, kadınlar, devrimciler yeni bir memleketi sokak sokak, mahalle mahalle kurmanın direncini örmek için Hatay’da, yıkılan kentlerde, memleketin her yerinde.
Bu tarihe inananlar olarak “Bu memlekette devrimciler var” sesini yükselttiğimiz her an Hatay’ı, yıkılan kentleri, memleketi kurmanın umudu olacak.
İşte o gün çocuklar için tüm Nisanlar artık bayram, bahar olacak.
Nisanın çocuklarının düşleri gerçek olsun diyedir mücadelemiz.