Nisa’nın duvarı
Türkiye’nin en mutlu 10 şehri açıklanmış. Aralarında Doğu’dan Siirt ve Şırnak da var, İç Anadolu’dan Kırıkkale ve Çankırı da. İstanbul yok, taşı toprağı altın olan! İzmir de Antalya da yok. Bayburt var ama. Afyonkarahisar ikinci.
Bunu yazarken utanıyorum şimdi ama bazılarından geçerken “Burada nasıl yaşanır” diye düşündüğüm yerler mutlu. Açıklayan TÜİK olunca, inanmak da zor. Fakat ilk sırada Sinop’un olması, yeni tanıklığımdan biliyorum, güvenilirliğini artırıyor sıralamanın.
Listeyi görünce, Türkiye’nin en mutlu kasabaları sıralansa ilk 10’a nereler girerdi diye düşündüm. Daha çok da “Niksar girer miydi?” diye.
Rivayet edilir ki, 19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Peygamber’in elini öperken heyecanlanıp “Şefaat yâ Resûlallah” yerine “Seyahat yâ Resûlallah” diyerek yollara düşen Evliya Çelebi, bizim orayı gördüğünde, “Cennet bu Niksar’ın ya altında ya üstünde olmalı” demiş.
Ondan 400 yıl kadar sonra bugün, doğup büyüdüğüm Niksar’ı, Evliya Çelebi’den okuduğumda; camileri, hamamları, Melik Gazi Türbesi, inişli çıkışlı yolları ve Ayvaz Suyu ile kasabamın dünü ve bugünü gözümün önünde canlanıyor ve hem ona hem de onu tasvir edene hayran oluyorum.
Sadece ben mi, geçenlerde annemi ziyarete giden iki sevgili doktorları Selçuk ve Yılmaz da hayran kalmışlar.
Yılmaz, önünde “sorutup” bizim evin karşısındaki duvarı seyretmiş hayran hayran.
O duvar ki 12 Eylül öncesi erken kalkan kapar, bir gün “DEV-GENÇ” yazıldıysa ertesi gün de “Kahrolsun koministler” yazılırdı.
Nisa o duvarı boydan boya beyaza boyamış şimdi. Sembolümüz sayılan ağzında yılanlı leylekle, çiçekler, ağaçlar, kelebekler ve şiirlerle süslemiş.
“Sorutmak” da ne diyorsanız, Necati Güneş’in bizim oraya özgü sözcükleri topladığı 30 kıtalık “Diyorlar Bizde” şiirine bakmanız lazım. Nisa, onun ilk dörtlüğünü yazmış duvara: “Düzgün ‘mısmıl’dır, başörtüsü ‘bürük’ / Lahana ‘kelem’, dağ armudu ‘çördük’ / İştaha ‘mada’, azıcığa ‘eccük’ / Alkışa da ‘çepik’ diyorlar bizde.”
“Sorutmak” ise “dikilmek, ayakta durmak”tır.
İşte öyle, duvarın karşısında sorutmuş Yılmaz; Nisa’nın Şair Emrah’tan, Cahit Külebi’den, Sevda Karakaş’tan ve Nâzım Hikmet’ten duvara işlediği dizeleri okumuş. Nâzım’ın, “Sevmek için yürek / Sürdürmek için emek gerek.” dizelerini oldum olası severmiş. O yüzden, Nisa’nın duvara aktardığı “Sevgi; ne boğazda, ne mum ışığında yemek yemek / Ne de pahalı bir pırlanta demek. / Sevgi; bir lokmada iki mutlu insan demek” dizelerini görünce bir başka mutlu olmuş. Duvara, zihinsel engelli çocuklar vakfı (ZİÇEV) kurucuları A. Nejat Ölçen ve Makbule Ölçen’e ithafen yazılan “GÜZEL İNSAN ARAMAYIN, GÜZEL İNSAN OLUN” aforizmasını da aynı mutlulukla okumuş.
Mutlu şehir nedir gerçekten? İnsan nasıl bir şehirde neden mutlu olur? Çocuklarımızın birer birer kaçıp gittiği, geçtim mutluluğu, hayatı bile başka diyarlarda aradığı bir ülkede mutlu şehir var mıdır?
Hayat arayarak gittikleri ülkelerin şehirlerinde mutlu olurlar mı, bilmiyorum. Bir şehirde mutlu olmanın ya da bir şehrin mutlu olmasının yolunun sevdiğin insanlarla, dostlarınla yaşamaktan geçtiğini biliyorum ama.
Nerede olursan ol, sevdiklerinleysen orasıdır mutlu şehir. Hele bir de duvarlarını Nisa gibi boyayabiliyorsan!