Google Play Store
App Store

Tekrar buradayım, BirGün’de. Bu yoğun transfer sezonunda herkes bir gazeteden, bir başka gazeteye transfer olurken, bendeniz BirGün’den tekrar BirGün’e! Yani yerinde saymak....

Tekrar buradayım, BirGün’de.  Bu yoğun transfer sezonunda herkes bir gazeteden, bir başka gazeteye transfer olurken, bendeniz BirGün’den tekrar BirGün’e!  Yani yerinde saymak gibi bir şey! Ya da, o moda deyimle söyleyecek olursak “zamanın ruhu”na uygun radikal bir  tarafgirlik.

Murat Belge, Radikal’den önce-MHP’li-sonra- BBP’li Namık Kemal Zeybek, taze MHP’li Gündüz Aktan, vb ile artık aynı sayfalarda gözükmek istemediği için ayrılırken, Oral Çalışlar da Cumhuriyet’i terkedip Radikal’e geçmeyi uygun buldu.   

Benim uzunca bir süre BirGün’den  uzak düşmem daha çok akademik işlerin yoğunluğu yüzündendi. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Türkiye’de bir ilk olacak Uluslararası Ekonomi Politik Yüksek Lisans programını oluşturduk.  Ve önümüzdeki 2008-9 akademik yılında öğretime başlıyoruz. Daha program başlamadan hayırlı işler yaptığımızı düşünüyorum: Yordam Kitap’ın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Ellen Meiksins Wood’un BİLGİ’deki “Modernite, Kapitalizm ve Demokrasi” konferansını destekledik.  Ardından geçen hafta yoğun bir katılımla santralistanbul’da “Kapitalizm Nereye Gidiyor?” panelini yaptık.  Panele katılım için programın web sitesinden (uep.bilgi.edu.tr) yapılan rezervasyonlar sırasında birisi “cehennemin dibine” diyerek bazılarımızın ruh haline  tercüman bile oldu. Başlamamış bir program için böylesi bir terapi misyonu yüklenmek azımsanmayacak bir başarı!  

•••

Tekrar oradayım, işçilerin arasında, Tuzla’da. Tıpkı, SEKA fabrika işgalinde olduğu gibi.  Evet, kimilerimiz Tuzla’da greve çıkan işçilerin yanında olacak 16 Haziran’da.  Hem de aynen 1970’in 16 Haziran’ında Kartal havalisinden kopup gelen işçilerle birlikte Yoğurtçu Parkı’na koşarken duyduğumuz heyecanı duyarak.

Limter-İş Sendikası’nın belirttiği gibi hükümet ve İstanbul Valiliği, Tuzla Tersanelerinde yaşanan işçi kıyımını görmezden gelmeye devam ediyor.  8 Haziran Pazar günü üzerine 600 kg’lık kapağın düşmesi sonucu ölen işçinin çalıştığı tersane İstanbul Valiliği tarafından 5 gün için kapatıldı.  Niye 5 gün?  1 işçi eşittir 5 gün olduğu için mi, yoksa  kapak düşmesine yol açan durumun tamiri 5 gün alacağı için mi?  Bu soruyu soran yok.  Medya otoritenin sesi; otorite bildiriyor, gazeteler de bildirilenin yaygınlaştırılması için canla başla çalışıyor.  Aranızda, geçenlerde Brüksel’de AB bayrağını yakan Avrupalı balıkçıların fotoğraflarını gören var mı yerli basında?

Olgular düzeyinde bile adam gibi haber verilemiyor.  Ölen işçinin adı Radikal gazetesinde İrfan Turhan, Taraf gazetesinde İhsan Turan (12 Haziran). Diğer yorum ve sorgulanmamış haberlerin durumu da yürekler acısı.  Kadir Topbaş kalkıyor Tuzla tersanelerinden “gemi inşaatında ileri bir noktada” oldukları için “gurur duyduğunu,” ancak “bu kadar hayata mal olmasını” doğru bulmadığını söylüyor.  Ardından, bir de sevinmemizi beklediği bir haber veriyor aklınca:  2023 yılından önce Tuzla Tersanelerinin bulunduğu bölgeyi “yat imal eden, onu pazarlayan bir bot şov alanı haline” getireceklermiş!  İnsanın, “botunuz da, şovunuz da batsın” diyeceği geliyor.

Tuzla tersanelerindeki vahşet tartışılırken, olanların arkasında, siyasilerin, işadamları ile aynı masada oturarak bu memleket için uygun buldukları ekonomik modelin olduğunu unutmayalım.  O model de, ihracatı ve tüketimi körükleyerek küresel ekonominin dinamiklerine teslimiyet modelidir. Topbaş’ın gurur duyduğu, o hızla büyüyen gemi inşa sektörünün kapitalistlerinin tek amacı dünya pazarından daha fazla pay almak.  Bu yüzden, o modelin icabı olarak bir yandan maliyetleri düşük tutmak amacıyla işçileri taşeronlara teslim edip, bir yandan da yasaları çiğneyerek iş sağlığı ve güvenliğini ayaklar altına alıyorlar.  Bu modelin işadamı budur, aksi aslını inkâr olur.  Küresel kapitalizmin acımasız rekabeti tersane ölümlerinin ebesidir.  Kapitalist devletten taleplerimizde naif olmayan, gerçekçi tavır, vahşetin merkezine sermayeyi koymaktan geçer.