Oturdum bilgisayarın karşısına. Öyle boş boş hatta bomboş bakıyorum. Bugün yazı günüm ama ben bırakın yazı yazmayı konuşmakta, yürümekte, nefes almakta zorlanıyorum. İnsanın kendisini çaresiz hissetmesi kadar kötü bir şey yok.

Turnelere gittiğimiz, yemeklerini, insanlarını, doğal güzelliklerini anlata anlata bitiremediğimiz şehirler yerle bir. Her konser sonrası bizleri ağırlamak, rahat ettirmek için delice koşuşturan insanlar enkaz altında kendilerine yardım elinin uzatılmasını bekliyor. Çok ama çok üzgünüm...

Yıllar önce iktidar- genelde olduğu gibi-hukuksuzluğu ilke edinmiş, buna karşı çıkan üniversite öğrencilerini de polis ve asker gücüyle sindirmeye çalışmıştı. Devlet eliyle gerçekleşen bu şiddet sonunda da Turan Emeksiz hayatını kaybetmiş yüzlerce öğrenci yaralanmış ve gözaltına alınmıştı. Çetin Altan bu olay üzerine 29 Nisan 1960 tarihinde Milliyet’teki köşesinde o tek cümlelik ama unutulmaz yazısını yazmış “Bugün canım yazı yazmak istemiyor” demişti. Benim ise tam tersi canım yazı da yazmak da istiyor birileriyle dertleşmek de birilerine seslenmek ve konuşmak da…

Benimki tabii bir “Ulusa Sesleniş” konuşması olmayacak ama en azından bir “Yetkililere Sesleniş” konuşması; vatandaş ağzından, en kısasından, en dobrasından…

AKP sözcüsü sayın Ömer Çelik bu kadar partizanlık biraz fazla olmuyor mu? Cumhur İttifakı’nın yeri deprem bölgesi değil seçim meydanıdır. İnsanlar orada canlarını kurtarmaya çalışırken sizlerin zaten iktidar olarak yapmanız gereken bir görevi önümüzde seçimler var diye Cumhur İttifakı’na bağlamanız biraz ayıp olmuyor mu?

Hep sözünü ettiğiniz milli birlik ve beraberlik ruhu özellikle bu kara günde böylesine ayaklar altına alınır mı? Yani niye bu kadar seçime endeksli bir hayatınız var? Sizin de üzülmeniz ve bu faciaya çözüm üretmeniz gerekirken Cumhur İttifakı olarak hepimiz meydandayız demeniz ne kadar birleştirici? Biraz sağduyulu davranmak bu kadar da zor olmamalı…

***

İkinci siyasi figürümüz Sanayi ve Teknoloji Bakanımız sayın Mustafa Varank. Mustafa Bey önemli olan deprem bölgesine o battaniyelerin nereden geldiği değil, herhengi bir depremde binaların yıkılmayıp, vatandaşların sokakta kalmaması ve battaniyeye gereksinim duymamasıdır. Yani kusura bakmayın ama bir bakan olarak nerede nasıl konuşacağınızı çoktan öğrenmiş olmanız gerekmez mi? Tamam üretim önemli ama binaların sağlamlığı ve güvenilirliği de en az Uşak battaniyesi kadar önemli değil mi?

Sonra İçişleri Bakanımız sayın Süleyman Soylu kasım ayında yaptırdığınız deprem tatbikatı “Çök-Kapan-Tutun” ne işe yaradı? Bir masanın kenarında sizi hatırlıyorum.

Bu tatbikatın nasıl yapılacağını basın mensuplarına gösteriyordunuz? Oldukça da başarılıydınız ama sonuç? Bu tatbikat yerine iktidarda olduğunuz süre zarfında işini düzgün yapmayan müteahhitlere ve de yüklenici firmalara cezai yaptırımlar uygulasaydınız daha iyi olmaz mıydı? Gelelim MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’ye. Deprem felaketi için AFAD’a bir milyon liralık bağışta bulundunuz. Ne güzel. Ama bizim kültürümüzde, sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmaması anlayışı vardır. Bunda da amaç gösterişten uzak durup ihlasla yardım etme gerçeği yatar. Ne gerek vardı ki bu iyiliği televizyonlarda alt yazıyla ve kendi ağzınızla duyurmak. Bence olmadı.

Evet son siyasi ismimiz AKP’li Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan. Sayın cumhurbaşkanımız en acılı günümüzde bile niye bu kadar öfkeli konuşup, en sinirli halinizle bizlere sesleniyorsunuz? Niye sürekli bağırıyorsunuz? Bizler çocuklarımızla bile böyle konuşmazken siz küçük büyük, genç yaşlı, kadın erkek demeden bu hakkı nereden alıyorsunuz?

Seçilmiş biri olmanız bize böyle davranmanızı mı gerektiriyor? Kanunda böyle bir madde, yasadan gelen böyle bir hakkınız mı var? Birkaç kendini bilmez sosyal medya kullanıcısı yüzünden biz niye bu davranışa maruz kalıyoruz? Siz televizyondaki konuşmanızda birkaç kişiye değil 80 milyona hitap ediyorsunuz. Daha kucaklayıcı ve birleştirici bir konuşma yapmak bu kadar zor mu? Olmadı…Yine olmadı. Bu gidişle korkarım olmayacak da…

Neyse ki bu kara günlerde bir müzisyen öncülüğündeki AHBAP’ın devletin tüm kurumlarından daha güvenilir, şeffaf ve işlevsel olması ufacık da olsa hepimize bir umut kaynağı oldu. Sağ olasın Haluk Levent ve tüm AHBAP çalışanları. İyi ki varsınız…