Pandemiyle birlikte maruz kaldığımız ekran saldırısı son derece normaldi. Evden çıkamazken, arkadaş ve akrabalarımızla yüz yüze görüşemezken, ekran zamanını azaltmayı düşünmek tuhaf kaçabilirdi. Özellikle aşılama sürecinin hızlanmasıyla birlikte yavaş yavaş eski hayatımıza bir dönüş başlıyor. 1 Temmuz ile birlikte sokağa çıkma kısıtlamaları kalktı. Gece 12’den sonra müziğin yasaklanması gibi pandemiyle ilgisi olmayan garip düzenlemeler devam etse de, 1,5 yıldır rayından çıkmış olan alışkanlıklarımızı yeniden rayına sokmaya başlıyoruz. İşte böylesi bir ortamda, hayatımızdaki dijital kuşatmayı da eski normaline ya da olması gereken sınırlara döndürmeyi başarabilecek miyiz? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu olsun.


DIŞARIDAYKEN DIŞARIDA MIYIZ?

Evet, artık dışarıya çıkıp arkadaşlarımızla yüz yüze görüşebiliriz. Pandemi sırasında bunun ne kadar önemli olduğunu anladık. Bunun bizi yeni bir normale götürmesi beklenir. O da dışarıdaki yüz yüze sohbetlerimizde eskiden olduğu gibi sık sık telefon karıştırma alışkanlığımızdan kurtulmak. Gerçekten öyle mi? Ne? Son dediğini anlayamadım, çok önemli bir mesaj gelmişti de.

EKRANSIZLIK ÖZLEMİ

Ekransız bir gün neredeyse imkânsız. Hele ki pandemideki kapanma dönemi için kusursuz bir ütopyaydı bu. Hatta Tuna Kiremitçi’nin Jim Carrey’nin bir sosyal medya paylaşımından ilhamla yazdığı “Belalı Adam” şiirinde; “Yan masada bir adam var/ telefonuna bakmıyor/ önünde bilgisayar da yok,/ sadece oturmuş kahvesini içiyor/ tedirginim” diye tarif ettiği gibi dışarıdayken bile dikkat çekici bir eksiklik olur bu. Nitekim, Kiremitçi şiirin ilerleyen dizelerinde “şimdi cebinden silah çıkarsa/ herkes rahatlayacak” bile demişti. Acaba dışarıdayken bir kafamızı kaldırsak neler görürüz? Bunu gerçekten merak ediyorum. Aaa Beşiktaş Meydanı’ndaki köprü nereye gitmiş?

FOTOĞRAF ÇEKMEZSEM GELMİŞ SAYILMAM

Belki onlarca hatta yüzlerce kilometre yol teperek doğal güzelliklerini görmek için bir yere gitmişizdir. Buraya gelmesek de Google Earth üzerinden her türlü detayına bakabilir, başkalarının çektiği binlerce fotoğrafını görebilirdik. Gelip bir de telefon ekranlarımızın ardından gördüğümüz iyi oldu. Çektiğimiz bin 258 adet fotoğrafa bir daha dönüp bakma olasılığımız pek yüksek değil ama Instagram’da iyi etkileşim alırız. Geldiğimize değdi.

BAKSANA ABİ, YENİ VİDEO YÜKLENMİŞ Mİ?

Evet, yasaklar kalktı. Sonunda dışarıda sosyalleşmeyi başardık. “Ama baksana bir abi yeni video yüklemiş mi? Yok video yüklememiş ama acayip tweetler atmış.” Hoop kafalar ekrana. Nerede kalmıştık? Evet, sözde dışarıdayız ama aslında sosyal medya zamanının akışında akmaya devam ediyoruz. Bundan kurtuluş yok gibi. Kurtulsak apolitik mi oluruz? Yani biz bir gün tepki vermesek her şey ters mi gider? Yoksa şair burada herkesi uyuşukluğa mı çağırıyor? Elbette şair hiçbir yere çağırmıyor, ama yazarınız ne interneti ne sosyal medyayı görmüş Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne içindeyim zamanın/ ne de büsbütün dışında;/ yekpâre, geniş bir anın/ parçalanmaz akışında” dizelerindeki parçalanmaz akışın sosyal medya akışı olduğundan iyice kuşkulanmaya başladı. O akıştan hiç çıkamadıktan sonra, nerede olduğumuzun bir anlamı var mı?

EVDEN ÇALIŞMA YAYGINLAŞTI AMA

‘Çok önemli bir mail var, onu cevaplayayım, döneceğim abi masaya’ Normalleşme sürecinde, sosyal hayata geri dönerken bu diyalogları daha sık yaşamaya başladık. Pek çok şirket eylül ayında ya da bayram tatilden sonra dönmeye hazırlansa da artık hiç dönmeyecekler ya da karma sisteme geçecekler de var. Bu hepimiz için yeni bir normal. Ancak mesai saati buharlaştığı için uyanık kalabildiğimiz her saat, bildirimlerle ekrana bakma mecburiyeti demek biraz da bu. Kimisi için bu pandemiden önce de böyleydi, şirket promosyonu olarak ‘hediye’ dağıtılan telefonların, bilgisayarların anlamı buydu ama şimdi eskisinden daha çok. İyi oldu normalleştiğimiz.

ÇOCUKLAR HAVA ALSIN BİRAZ, EVDE HEP EKRAN!

‘Hah, çocuğun tabletine biraz da açık havada, piknikte baktığı iyi oldu.’ Peki, neye baktığı üzerine bir fikrimiz var mı? Aman canım hepsi zararlı işte. Çocukların ekranla ilişkisi konusunda çoğumuzun garip bir ezberi var. Çocuğun ekranda ne yaptığından bağımsız bir şekilde ekrandan uzak tutmaya odaklanıyoruz. Evet, her şeyin fazlası zararlı ama tabletinde kalemiyle çizim yapan veya stratejik bir problem çözdüğü bir oyunu oynayan çocukla, bomboş Youtuber videoları izleyen bir çocuk aynı şekilde mi zarar görüyor? Bu ayrımları evde de yapıp ekranlara anlamlı bir sınır koymadığımız zaman aslında bu dışarıda geçirilen zamana da devrediyor.

Dolayısıyla normalleşmemiz hayırlı olsun, biraz da dışarıda ekranlarımızı sevelim.

Not: Yazıda birinci çoğul şahıs kullanmanın nedeni, kendimi bu durumların pek dışında görmemektir ama samimiyetle ben çok dışındayım, diyenler varsa tebrik ederim.