O değil de... ben hâlâ...
AKP, üçüncü kez girdiği genel seçimlerde oyunu arttırarak bir rekora imza attı...
AKP, üçüncü kez girdiği genel seçimlerde oyunu arttırarak bir rekora imza attı. Erdoğan’ın adı bundan böyle, %50’yi gören Menderes ve Demirel’le birlikte anılacak. BDP, sandalye sayısını 22’den 36’ya yükseltti. Sosyalistlerin de desteğini alan BDP, KCK tutuklamalarıyla yaşanan sıkıntılara rağmen, büyük bir grupla mecliste. CHP, özgürlükten, demokrasiden ve sosyal adaletten söz eden yeni dili ve lideriyle, 5 puanlık bir sıçrama gerçekleştirdi. Başarı sayan da oldu saymayan da... MHP, kaset skandallarını arkasında bırakarak barajı geçti. Bahçeli koltuğunu korusa da emanet oyların farkındalığı başarı çığlıklarını engelledi. Bla bla... Falan filan, vs...
O değil de, ben hâlâ seçimin öncesindeyim.
***
Misal, Ruşen Çakır’ın gözlerindeyim. Hopa’da polisin attığı biber gazı yüzünden kalp krizi geçirip ölen Metin Lokumcu’nun akrabası Çakır’ın, Başbakan’a sorduğu gündeyim. “Gerçekten iyi bir insan talihsiz bir şekilde öldü. Sizin memleketinizde yıllarca öğretmenlik yapmış birisidir. Talihsiz bir şekilde öldü ve sizin ilk günkü tepkinizi gerçekten yadırgadık. Ben ve ailem, akrabalarım yadırgadı. Aradan geçen zaman içinde bu konuyu herhalde düşünmüşsünüzdür. Diyeceğiniz bir şey var mı?” Yoktu. Çünkü ‘sularımızı sattırmayacağız’ diye pankart açan, basın açıklamasından sonra horon oynamaya başlayan, bu yüzden polisin biber gazı ve tazyikli suyla saldırıya geçtiği eşkıyalardan biriydi Metin Lokumcu. Başbakan’a göre emekli bir öğretmene yakışmazdı bütün bunlar. Ben hâlâ, “ama öldü efendim” diyen Ruşen Çakır’ın gözlerindeki hüzünde ve buna “ben bilmem” diyerek karşılık veren Başbakan’ın vicdanındayım.
***
Misal, Dilşat’ın çığlıklarındayım. Hopa’da yaşananları Ankara’da protesto ettiği için polis dayağıyla kalça kemiği kırılan Dilşat Aktaş’ın acısındayım. Başbakan’ın ‘kız mı kadın mı’ bilemediği Dilşat’ın ve onun gibi protestoya katılan Ankara Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, ÖDP ve SDP üyelerinin polis tarafından basılan evlerindeyim. Gözaltına alınan 15 kişiyle kodesteyim. Misal, parasız eğitim istedikleri için pankart açan ve bu yüzden aylardır hapis yatan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’in yaşadığı adaletsizlikteyim. Kübra bebeğin açlıktan öldüğünü inkar eden Adli Tıp’ın akıl almaz raporunda, aldığı tehditleri defalarca polise bildiren ama korunmadığı için öldürülen Ayşe Paşalı’nın kanındayım. Misal ben hâlâ, Zonguldak’ta göçük altında kalan madencilerin arkasından “kader” diyen Başbakan’ın ve “güzel öldüler” diyen Bakan Dinçer’in şaşkınlığındayım.
***
Yazdığı kitap basılmadan imha edilen Ahmet Şık’ın “dokunan yanar” diyen sesindeyim. Uluslararası Basın Enstitüsü tarafından ‘Basın Kahramanı Ödülü’ne layık görülen Nedim Şener’in, Hrant’ın katillerinin peşine düştüğü için terör suçlusu ilan edilmesinin utancındayım. Başbakan’ın, araştıran, fikir beyan eden, kısacası işini yapan gazeteciler Nuray Mert ve Abbas Güçlü’ye ayar veren tonundayım. Görme engelli memura, “sana iş verdik daha ne istiyorsun” diyen Bakan Akdağ’ın kibrindeyim. Misal ben hâlâ, Alevi olduğu için seçim meydanlarında rakibini yuhalatan Başbakan’ın din ve vicdan özgürlüğündeyim. Aleyhinde yazılan kitaplara karşı memnuniyetsizliğini, “ne Ermeniliğimiz kaldı, ne, afadersiniz, Rumluğumuz” diyen Başbakan’ın Türkiye’yi kucaklamasındayım! ‘Ucube’ deyip yıktırdığı İnsanlık Anıtı’nı yapan Mehmet Aksoy’un taş yontan ellerinde, içine tükürülmüş sanatındayım.
***
Türkiye seçimini yaptı. Oylar sayıldı, koltuklar bölüşüldü, beklenen konuşma balkondan yapıldı. O değil de, Başbakan beni her kucakladığında iki kemiğim kırılıyor. Ben hâlâ ordayım...
O değil de, ben hâlâ seçimin öncesindeyim.
***
Misal, Ruşen Çakır’ın gözlerindeyim. Hopa’da polisin attığı biber gazı yüzünden kalp krizi geçirip ölen Metin Lokumcu’nun akrabası Çakır’ın, Başbakan’a sorduğu gündeyim. “Gerçekten iyi bir insan talihsiz bir şekilde öldü. Sizin memleketinizde yıllarca öğretmenlik yapmış birisidir. Talihsiz bir şekilde öldü ve sizin ilk günkü tepkinizi gerçekten yadırgadık. Ben ve ailem, akrabalarım yadırgadı. Aradan geçen zaman içinde bu konuyu herhalde düşünmüşsünüzdür. Diyeceğiniz bir şey var mı?” Yoktu. Çünkü ‘sularımızı sattırmayacağız’ diye pankart açan, basın açıklamasından sonra horon oynamaya başlayan, bu yüzden polisin biber gazı ve tazyikli suyla saldırıya geçtiği eşkıyalardan biriydi Metin Lokumcu. Başbakan’a göre emekli bir öğretmene yakışmazdı bütün bunlar. Ben hâlâ, “ama öldü efendim” diyen Ruşen Çakır’ın gözlerindeki hüzünde ve buna “ben bilmem” diyerek karşılık veren Başbakan’ın vicdanındayım.
***
Misal, Dilşat’ın çığlıklarındayım. Hopa’da yaşananları Ankara’da protesto ettiği için polis dayağıyla kalça kemiği kırılan Dilşat Aktaş’ın acısındayım. Başbakan’ın ‘kız mı kadın mı’ bilemediği Dilşat’ın ve onun gibi protestoya katılan Ankara Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, ÖDP ve SDP üyelerinin polis tarafından basılan evlerindeyim. Gözaltına alınan 15 kişiyle kodesteyim. Misal, parasız eğitim istedikleri için pankart açan ve bu yüzden aylardır hapis yatan Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer’in yaşadığı adaletsizlikteyim. Kübra bebeğin açlıktan öldüğünü inkar eden Adli Tıp’ın akıl almaz raporunda, aldığı tehditleri defalarca polise bildiren ama korunmadığı için öldürülen Ayşe Paşalı’nın kanındayım. Misal ben hâlâ, Zonguldak’ta göçük altında kalan madencilerin arkasından “kader” diyen Başbakan’ın ve “güzel öldüler” diyen Bakan Dinçer’in şaşkınlığındayım.
***
Yazdığı kitap basılmadan imha edilen Ahmet Şık’ın “dokunan yanar” diyen sesindeyim. Uluslararası Basın Enstitüsü tarafından ‘Basın Kahramanı Ödülü’ne layık görülen Nedim Şener’in, Hrant’ın katillerinin peşine düştüğü için terör suçlusu ilan edilmesinin utancındayım. Başbakan’ın, araştıran, fikir beyan eden, kısacası işini yapan gazeteciler Nuray Mert ve Abbas Güçlü’ye ayar veren tonundayım. Görme engelli memura, “sana iş verdik daha ne istiyorsun” diyen Bakan Akdağ’ın kibrindeyim. Misal ben hâlâ, Alevi olduğu için seçim meydanlarında rakibini yuhalatan Başbakan’ın din ve vicdan özgürlüğündeyim. Aleyhinde yazılan kitaplara karşı memnuniyetsizliğini, “ne Ermeniliğimiz kaldı, ne, afadersiniz, Rumluğumuz” diyen Başbakan’ın Türkiye’yi kucaklamasındayım! ‘Ucube’ deyip yıktırdığı İnsanlık Anıtı’nı yapan Mehmet Aksoy’un taş yontan ellerinde, içine tükürülmüş sanatındayım.
***
Türkiye seçimini yaptı. Oylar sayıldı, koltuklar bölüşüldü, beklenen konuşma balkondan yapıldı. O değil de, Başbakan beni her kucakladığında iki kemiğim kırılıyor. Ben hâlâ ordayım...
twitter.com/GozdeBedeloglu