Gözetim kapitalizminin ve sahte iyimserliğin dikkat dağınıklığını körüklediğini söyleyen gazeteci-yazar Johann Hari, bununla kolektif bir mücadelenin hayata geçirilmesini öneriyor.

Odaklanamama hikâyeleri
Johann Hari.

ALİ BULUNMAZ

Gündemin de duyguların ve beğenilerin de hemen değiştiği bir dönemde yaşıyoruz. Hız ve yüzeysellik zamanımızın belirleyicisi. Mümkün mertebe az uyutup oluşturulmuş gündemi takip etmeye zorlayan sistem, insanı dikkat çekmeye uğraşan ve sanal tatminlere ulaşmaya yönelen bir varlık hâline getiriyor. Görünür olma ve görüntüleme çağında hiçbir şeyden habersiz kalmama arzusu, hem vaktimizi çalıyor hem de dikkatimizi dağıtıyor. Sürekli erişilebilir ve akışta olma ise mevcut sorunu derinleştiriyor.


Kültür ve medya çalışmaları uzmanı Dominic Pettman, görünme ve gözetleme anlarında kısa süreliğine dikkatini toplayan kişinin, yaşamını durdurduğunu ve akış içinde kaybolup gittiğini fark etmeden yirmi dört saati tamamladığını söylüyor. Başka bir deyişle kişi, zamanı ve dikkati tüketirken odaklanma sorunu yaşıyor.

Teknoloji, sosyal medya, tüketim kültürü ve hız, odaklanma sorununun ya da dikkat dağınıklığının en başta gelen nedenleri belki ama meseleyi yalnızca bunlara indirgememek gerek. Gazeteci-yazar Johann Hari, “Neden odaklanamıyoruz?” sorusu ve buna bulmaya uğraştığı yanıtlar etrafında şekillendirdiği çalışması Çalınan Dikkat’te, problemin pek çok farklı sebebine yoğunlaşırken bu konu üzerine kafa yoran uzmanlarla görüşüp odaklanamama hikâyelerini getiriyor karşımıza. Hari, aynı zamanda “dikkatimizi çalan kuvvetlerle kolektif olarak yüzleşip onları değişime zorlama yolları” arıyor.

Derinlik yoksunluğu

Hari, hem yakın çevresindeki hem de tanımadığı insanların kendini akışa kaptırıp sekmeden sekmeye, konudan konuya atladığını fark edince dikkat dağınıklığına ya da odaklanma sorununa dair araştırmalara girişiyor. Akışın hızına ayak uydurmaya çabaladıkça dikkati dağılan insanları gören, hatta bu sorunu bazen kendisi de yaşayan yazar, gerçeklikle bağların zayıfladığı ve bir noktadan sonra koptuğu günümüzde, bu hayatî meseleyle ilgili araştırmalara başladığında, bakmanın ve görmenin sekteye uğradığını keşfediyor. Çoğunluğun yaşamayı unuttuğunu ve odaklanma sıkıntısı içine düştüğünü fark ediyor.

Hari, gazetecilik refleksleriyle hareket ederek insanların dikkatini nasıl kaybettiğini ve bunu nasıl geri kazanabileceğini araştırmak üzere dünyanın dört bir yanına gidip uzmanlarla görüştüğünde, meselenin kişisel değil, bir çeşit toplumsal salgın olduğunu öğreniyor. “Dikkatin üzerine asit boşaltıyor” dediği ve bir çeşit beyin sisi yaratan sistemin, yüzleşme krizi ortaya çıkardığını söylüyor.

Hari, yolculukları ve görüşmeleri sırasında, dikkat dağıtan aygıtların her an el altında bulunmasının kişiyi hıza ve geçişlere mahkûm ettiğini, bunun da görmeyi ve anlamayı engellediğini, ilginin süratle bir konudan diğerine atladığını; “bilgi”, veri ve istatistik bombardımanının insanda derinlik yoksunluğu yarattığını kavrıyor. Başka bir deyişle önemli olanı değil de kolayı sunan sistem sayesinde dikkate ket vuran yüzeysellik akışına kapılıp gidiyor kişi. Bu akışın kesilmesi ya da bir süreliğine durması ise insanı şaşkına çeviriyor, huzursuzluğu ve sinir bozukluğunu artırıyor. Hari’nin ifadesiyle parçalanan kişi, kafasını bir an kaldırıp etrafına bakarak dikkatini topladığında sakinleşiyor.

Makine ritminde yaşayıp çalışan insanın odaklanamadığını, bir an yavaşladığında içine düştüğü girdabın ayırdına vardığını not eden Hari, ruhsal ve zihinsel bitkinlik arttıkça dikkat eksikliğinin tavan yaptığını belirtiyor. Bu hâldeyken ne derin düşünmeye ne de uzun okumaya fırsat bulabiliyoruz. Anlık tepki ve değişimler, dikkatimizle birlikte kavrama ve anlamlandırma yetimizi de süpürüyor: Koşturma sırasında beynin olup biteni sindirmesine imkân kalmadığından zihin gezinmesi de kesintiye uğruyor.

‘Dikkat isyanı’ başlatma gerekliliği

Hari, uzmanlarla görüştükçe dikkat yoksunluğunun, âdeta istilacı hâline gelen manipülatif teknolojilerden de kaynaklandığını görüyor. Kişinin seçimlerini, hâl ve hareketlerini yönlendirme şiarıyla yola çıkan, insanları birbirine benzetip özgür iradeyi ketleyen bazı teknolojik girişimler, gerçekleri eğip bükerek dikkati dağıtıyor. Kısacası herkesi meşgul edecek şeyleri piyasaya sürerek “insanları bir koşu bandında mesajlarına sürekli bakmaya zorlayan” bir düzen yaratıyor. Yazar, bu noktada akıllı telefon ve algoritma bağlantısını hatırlatıyor: “Kullandıkları algoritma sürekli değişiyor ama değişmeyen bir ana ilke var. Ekrana bakmaya devam etmenizi sağlayacak şeyler gösteriyorlar size. Hepsi bu. Hatırlayalım: Ne kadar fazla bakarsanız o kadar fazla para kazanıyorlar. Algoritma da bakmaya devam etmenizi sağlayacak şeyler bulmaya, ekranınıza bunlardan daha çok pompalayıp telefonunuzu elinizden bırakmanızı önlemeye dönük her zaman. Dikkatinizi dağıtmak için tasarlanıyor.”

Gözetim kapitalizminin ve sahte iyimserliğin dikkat dağınıklığını körüklediğini söyleyen Hari, bununla kolektif bir mücadelenin hayata geçirilmesini öneriyor. İlk adım ise istilacı ve bize karşı çalışıp odaklanmayı engelleyen değil, bizim için çalışacak ve dikkatimizi toplamamızı sağlayacak bir teknoloji talep etmek. Kişiyi teyakkuzda tutup strese sürükleyen değil, yaşama katacak ve sahici iyimserliği harekete geçirecek bir sistem istemek. Bitkinliği ve hiperaktiviteyi artıran hızlı düzen yerine, yavaşlamak ve yaşamaya vakit ayırmak. Ekran yoluyla etkileşimden çok, yüz yüze iletişimi öne çıkarmak. Son yirmi-otuz yılda inşa edilen dünyanın kusurlarının farkına varıp bunları değiştirmeye çalışmak…

“Çağlayan gibi bir dikkat dağınıklığı içinde kendisini kaybedenler”in çoğunluğu oluşturduğu günümüzde, önce odaklanma krizini betimliyor Hari, ardından da eski ışığı kazanma yollarını nasıl bulabileceğimizi ve gerçekliğin yeniden inşası için öneriler ortaya koyuyor: Bir işten diğerine atlamaktan vazgeçmek, zihni derin düşünmeye yöneltmek, sosyal medyadan belli aralıklarla uzaklaşmak, “bilgi” bombardımanından ve gözetlemeden mümkün olduğunca kaçınmak, uykudan çalmamak ve hayata karışmak…

Kısacası, özünde odaklama sorunu bulunan pek çok krizi çözmek ve yaşayabilmek için bir “dikkat isyanı” başlatmanın gerekliliğinden bahsediyor Hari.