Öğretmenler işsiz okullar öğretmensiz
“Sizi yetiştiren de öğretmen değil mi?”
Üç gün önce bu haykırışı protesto hakkını kullanan bir öğretmenden duyduk. KPSS’de başarılı olan ancak objektif kriterlere dayanmayan, siyasal kadrolaşmanın araçlarından biri olan 10 dakikalık mülakatta elenip, kontenjan dışı kalan öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı önünde eylemdeydi. Emekleri çalınan öğretmenler, yıllardır atama bekleyen ve ne acı ki geçtiğimiz ay yaşamına son veren meslektaşları için de oradaydı. Sözlerini söylemek, verilen vaadleri hatırlatmak için buluştular ama sürüklenerek gözaltına alındılar, saatlerce Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulandılar.
Emniyette öğretmenlere ne sorabilirler ki, zaten her şey ortada değil mi? I ıh! Yani hem ortada, hem değil. Duruma göre değişiyor bizde bu işler. Yasaklar ülkesi Türkiye’de ayakkabı kutusu partisi demek yasak, fakirleştik demek yasak, elendiğin mülakatın keyfiliğini sorgulamak yasak. Hatta üç kişi ayak üstü sohbet etse rahatsız oluyor muktedir. Endişeni ifade etsen, sabah kapındayız iklimini de itinayla sürdürüyor. Ama mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getiren AKP’nin Milli Eğitim Bakanlığı şu soruları mülakatta sormakta beis görmüyor: “Reis deyince aklınıza kim geliyor? “, “Amin alayları nedir?” vb… MEB, bu gibi sorularla kamusal bir hak olan eğitimde temel ölçütün yandaşlık olduğunu da ortaya koyuyor.
***
Uzun zamandan beri ülkemizde öğretmen olmak oldukça zor. Okullarda öğretmen açığı var ama atanamayan ve öğrencilerine kavuşamayan öğretmenlerin sayısı çığ gibi büyüyor. 2018 senesinde, ‘Umudumuz yok, atama bekliyoruz” diyen öğretmen adayına hitaben: “Herkesin atanmasını beklemeyin, öğretmenlik dışında başka şeyler de düşünün” diyen Erdoğan’dı. Öğretmenlere verdiği bu “telkin” hafızamda kalmış. Bir kişi öğretmen olmak dışında başka bir mesleği düşünse neden öğretmen olmak istesin? Neden senelerce eğitim görsün? Neden KPSS’ye girsin? Üstüne, mesleğini yerine getirmek için çabalasın, hatta sokakta dirensin, devlet şiddeti ile mücadele etsin? Hem kolay mı öğretmenlik mesleğini yapmak? Annesi emekli öğretmen olan ben bile bu mesleğin ne kadar emekle, sevgiyle, fedakârlıkla yapıldığına senelerce tanıklık ettim. Öğretmenlere böyle bir “telkinde” bulunmak son derece nahoş ve üsttenci bir bakışın ürünü. Elbette öğretmenlere ve eğitimin dönüştürülmesine ilişkin bu yaklaşım 2018’de başlamadı. Öğretmenlerin ekonomik, sosyal ve özlük hakları AKP iktidarı döneminde ciddi oranda geriledi. Örgütlü öğretmeni sakıncalı görme, mesleki haklarını korumak isteyenlere sopa gösterme yaklaşımı gittikçe büyüdü. İktidar, öğretmeni ezerken eğitimi de çökertti. 4+4+4 gerici eğitim yasası ile Öğretim Birliği’ne verilen zarar, eğitimin dini referanslara göre şekillendirilme gayreti, öğretmenleri sınıflarından uzaklaştırıp din görevlilerini öğrencilerin karşısına getirme siyaseti, MEB’ in işleyişinin adeta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eline bırakılması, sınıflara getirilen tabut, 2024 Mayıs ayında yayımlanan Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin temizlikten ve ısınmadan tasarruf etmek ile en çok okullarda hissedilmesi ilk aklıma gelenler.
***
Cumhuriyet’in getirdiği en önemli kazanımlardan olan kamusal eğitim savaş koşullarında bile ülkemizin en önemli gündemi olmuşken AKP iktidarında ise itinayla tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de son 17 yılda 17 bin 951 adet köy okulu kapandı. Okulları kapanan çocuklar merkezi okullara yönlendirildi. Ancak zorunlu olan taşımalı eğitim uygulaması kaldırıldı. Bilin bakalım niye? Tabii ki tasarruf tedbirleri kapsamında! Oysa milyonlarca çocuk faydalanıyordu, tasarruf gerekçesiyle bu haktan mahrum bırakıldılar.
Kutsal meslek öğretmenlik gibi meydanlarda sarf edilen süslü sözlere değil, gerçeğin zeminine basmaya ihtiyaç var. Öğretmenler uzun zamandır direniyor. Maruz kaldıkları tüm haksızlığa rağmen mesleklerine, çocuklarımıza, geleceğimize sahip çıkmaktan vazgeçmiyorlar. Susma değil; öğretmenlere, eğitimimize, geleceğimize sahip çıkma zamanı.