Acıyı algılamamıza sebep olan nöronlar tarafından salgılanan CGRP adlı molekül, bağırsaktaki RAMP1 isimli bir reseptöre bağlanarak bu dokuları acıya duyarlı hale getiriyor, bazı ilaçlarsa dokuyu zedeliyor.

Öldürmeyen acı sizi koruyor
Fotoğraf: Freepik

Acı, faydalıdır. Evet, acı veya ağrı çektiğimiz bir sırada böylesi rahatsız edici bir hissin evrimsel avantajını görmek biraz zor olabilir; ancak bir an durup acının hiç olmadığı bir dünyayı hayal ederseniz, bu hissin bariz avantajlarını görebilirsiniz: Eğer ayağınıza batan paslı bir çivi varsa, ayağınızı oradan hemen çekseniz iyi edersiniz; yoksa vücudunuza ölümcül bakterilerden bol miktarda alabilirsiniz. Eğer elinizi ateşe değdirdiyseniz, vücudunuzu ısı kaynağından hızla uzaklaştırmanız hayatta kalmanızı sağlayabilir; aksi takdirde alev alarak ölebilirsiniz. Tüm bu refleksif tepkilerin bu kadar hızlı yaşanabilmesinin sebeplerinden biri, acının sebep olduğu son derece rahatsız edici histir.

Ek olarak, aksi durumda ne olabileceğini de biliyoruz: Acı hissinin yitirilmesine sebep olan birtakım mutasyonlar, kişileri daha başarılı veya avantajlı yapmak bir yana dursun, kendilerine çok daha kolay zarar vermelerine ve çok daha kısa hayatlar yaşamalarına neden oluyor.

Örneğin Olivia Farsnworth isimli genç bir kızın vakasında, hücrelerinde diğer insanların çoğunda olduğu gibi 23 set değil de sadece 22 set kromozom bulunuyor: Olivia’nın 6. kromozomu eksik. Bu tür bir silinme genelde ya acıyı, ya açlığı ya da yorgunluğu hissetme yeteneğini elinizden alır ve görebileceğiniz gibi bunların hepsi “sevimsiz” bulduğumuz hislerdir. Ancak Olivia’nın sıra dışı durumunda, bu üç semptom bir arada görünüyor: Olivia acı da hissetmemektedir, açlık da hissetmemektedir, uyku ihtiyacı da bulunmamaktadır. Ama bahsettiğim gibi, bunların her birinin evrimleşmesinin iyi gerekçeleri mevcut: Örneğin Olivia hiçbir şekilde acı hissetmediği için, geçirdiği bir trafik kazasında neredeyse ölümcül şekilde yaralanmasına rağmen, yardım alması gerektiğini fark etmemişti bile! Ayrıca genç kızın aç ve uykusuz geçirdiği günler yüzünden hastalandığı ve kontrolsüz bir şekilde zayıfladığı da biliniyor. Günümüzde Olivia’nın doktorları, onu anca ilaç yardımıyla uyutabiliyorlar, aç olduğunu hissetmese bile ailesi yemek yemesini sağlıyor ve düzenli olarak vücudunda yaralar olup olmadığının kontrol edilmesi gerekiyor. Böyle bir hayatı (hele ki vahşi doğada) düşünecek olursanız, bunların her birinin “rahatsız edici” sinyaller olarak algılanmasının nedenlerini ve bu sorunların derhal giderilmesinin evrimsel faydasını görebilirsiniz.

BİR KORUMA BİÇİMİ Mİ?

Ancak bilim insanları, bunun bir adım ötesini de merak ediyorlar: Acı, acaba sadece bir “uyaran” olmanın ötesinde, aynı zamanda bir koruma biçimi de olabilir mi?

Harvard Tıp Okulu'ndaki araştırmacılar tarafından yürütülen yeni bir çalışma, farelerde durumun pekâlâ öyle olabileceğini öne sürüyor: Daha iki gün önce Cell'de yayınlanan yeni bir araştırma, fare bağırsağında bulunan acı/ağrı nöronlarının, ortamda acı kaynağı yokken (yani “normal koşullar altında”) dokuları koruyan mukusu regüle ettiğini ve iltihaplanma durumları sırasında bağırsak hücrelerini daha fazla mukus salması için uyardığını gösteriyor. Görünen o ki acı ve ağrı, sadece vücuda gelen potansiyel bir zararı tespit etmek ve beyne sinyal göndermenin ötesinde, daha direkt yollarla da bizi koruyor.

Ayrıca bu çalışma, bağırsaktaki ağrıya aracılık eden sinirlerin, bağırsaktaki epitel hücrelerle iletişim halinde olduğunu da gösteriyor. Dolayısıyla bu, sinir sisteminin bize hoş olmayan bir his vermenin ötesinde, acının (en azından fare bağırsağında) önemli bir rolü olduğunu düşündürüyor. Yani acı, hem bağırsak bariyerinin korunmasında önemli bir aktör hem de iltihaplanma sırasında koruyucu bir mekanizma olabilir!

Tabii ki bu gerçeği fark etmenin önemi, ağrı ve acıyla ilişkili hastalıklara bakış açımızı tamamen değiştiriyor olması: Örneğin yapılan deneyler, ağrı reseptörlerinden yoksun farelerin kolit gibi bağırsak iltihabı hastalıklar sırasında daha fazla hasar gördüğünü gösterdi. Ağrı kesici ilaçların, kolit hastalarını tedavi etmekte sıklıkla kullanıldığı göz önüne alındığında, ağrıyı engellemenin potansiyel olarak zararlı sonuçları olabileceğini görebiliriz. Dolayısıyla bu hastaların tedavilerini gözden geçirmekte fayda olabilir.

DOKULARI DUYARLI HALE GETİRİYOR

Bir diğer bulgu da buna paralel: Acıyı algılamamıza sebep olan nöronlar tarafından salgılanan CGRP isimli bir molekül, bağırsaktaki RAMP1 isimli bir reseptöre bağlanarak bu dokuları acıya duyarlı hale getiriyor. Migren gibi tamamen alakasız hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar, CGRP üretimini baskılayarak bağırsaklar için aslen koruyucu olan acı sinyallerine müdahale edebilir ve buradaki dokulara zarar verebilir. Dolayısıyla bu araştırma, kullandığımız ilaçların beklenmedik veya en azından henüz çözülememiş yan etkilerine yönelik bir mekanizmayı aydınlatıyor olabilir.

Görebileceğiniz gibi bilimde ufacık bir soruyla bile (bu durumda “Acı ve ağrı nöronları, acı/ağrı unsurlarının olmadığı durumda da faydalı olabilir mi?” sorusuyla) daha önceden gözden kaçırmış olabileceğimiz nice detayları keşfetmemiz mümkün oluyor. Merakımızın ve daha önemlisi kanıtların bizi götürdüğü yere gitmeye devam ederek, Evren’in sırlarını çözme çabamız devam ediyor.