Google Play Store
App Store
Olimpiyatların ardından: Sporun daha fazla sosyalizme ihtiyacı var
Fotoğraf: AA

Etki Can Bolatcan

Kübalı güreşçi Mijaín López Núñez’in üst üste 5. kez altın madalya kazanması ve Sovyet jimnastikçi Olga Korbut’un Münih Olimpiyatlarında sergilediği “Korbut Dönüşü” ile tekrar gündeme gelmesi, sosyalistlerin spordaki başarılarını yeniden gündeme getirdi.

Bugüne kadar düzenlenen toplam 54 olmak üzere 30 Yaz Olimpiyatı, 24 Kış Olimpiyatı’nda kazanılan toplam 20.281 madalyanın 2.906’sını sosyalist ülkeler kazandı. SSCB, 50 olimpiyattan yalnızca 18’ine katılmış olmasına ve 30 yıldır olimpiyatlara katılmıyor olmasına rağmen 1.204 madalya ile en çok madalya kazanan ikinci ülke konumunda. Doğu Almanya ise yalnızca 11 olimpiyata katıldı ve 519 madalya kazandı. Aynı dönemlerde kapitalist blok içerisindeki Batı Almanya’nın madalya sayısı ise sadece 243, yani Doğu Almanya’nın yarısı.

Doğu Almanya ve Batı Almanya’nın birleşmesiyle 6 kez olimpiyatlara katılan Birleşik Almanya’nın kazandığı 137 madalyanın sahibi olan sporcuların ülkenin hangi bölgesinde yetiştiğini tahmin etmek de zor değil. Sosyalizmin yaşayan temsilcisi Küba ise şimdiye kadar hiçbir Kış Olimpiyatı’na katılmadı, yalnızca 19 Yaz Olimpiyatına katılarak 235 madalya kazandı. Keza Küba, devrimin olduğu 1959 yılından önce yalnızca 5 Olimpiyat Madalyası kazanmıştı. Çarpıcı örneklerden biriyse “Birleşik Takım”. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından,12 eski Sovyet ülkesinin oluşturduğu Birleşik Takım ise yalnızca 1992 yılında düzenlenen 1 yaz ve 1 kış olimpiyatına katılmış olmasına rağmen toplam 135 madalya kazandı. Üstelik tüm bu başarılara karşın şimdiye kadar düzenlenen olimpiyatların hiçbirinde sosyalist sporcuların doping kullandığı da tespit edilmedi.

Aynı zamanda olimpiyatların emperyalizmin meşruiyet zemini olarak kullanılmasının önüne geçmek amacıyla, sosyalist ülkeler bazı ülkelerde gerçekleşen Olimpiyat Oyunları’nı yer yer protesto etmek amacıyla kimi olimpiyatlara katılmamış, buna rağmen toplamda kapitalist ülkelerden daha başarılı istatistikler elde etmişlerdir. Örneğin Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Küba, Etiyopya ve Nikaragua 1988’de Güney Kore’de düzenlenen olimpiyatlara katılmayarak ABD emperyalizmini protesto etmiş, Doğu Bloku ülkeleri ve Küba ise 1984’te ABD’de düzenlenen olimpiyat oyunlarına katılmayarak ABD’ye ve Olimpiyat Komitesi’ne boykot çağrısı yapmıştı.

OLİMPİYATLARDAKİ G7 TEKELİ

Bugünden bakıldığında, reel sosyalizmin spordaki başarısı, çok daha anlamlı hale geliyor. Geçtiğimiz aylarda düzenlenen 2024 Fransa Olimpiyat Oyunlarında en fazla madalya kazanan ülkeler sıralamasının neredeyse tamamını G7 ülkeleri, Çin ve Güney Kore oluşturuyor. Yani dünyanın sınai üretiminde, ticari faaliyetlerinde en fazla paya sahip, en büyük ekonomileri. Oysa geçmişte, örneğin 1976 ve 1980 Yaz Olimpiyatlarında en fazla madalya kazanan ilk 10 ülke arasında Bulgaristan, Macaristan ve Polonya’yı görebilmek mümkün. Bu ülkeler, sınai üretimi ve de GSYİH sıralamasında tarihî hiçbir döneminde Çin, ABD veya Büyük Britanya ile aynı listede yer alamayacak ülkeler olmasına rağmen Olimpiyatlarda tarihî başarılar elde ettiler. Bir sporcunun olimpiyat derecesi alabilecek seviyeye gelebilmesini sağlayabilen koşulları yaratabilmenin, yalnızca en zengin ülkelere mahsus olmadığını kanıtladılar.

Bu denli büyük bir başarıyı, yalnızca sosyalist ülkelerin spor politikaları ile açıklayabilmek mümkün değil. Bu sorunun yanıtı, sosyalizmin tüm halka eşit ve ulaşılabilir şekilde sunduğu imkânlarda yatıyor. Basit bir örnek olarak, Bulgaristan’ın Büyük Britanya’dan çok daha fazla madalya alabildiği reel sosyalizm yıllarında, Britanya Bulgaristan’ın 4 katı kadar et ve süt üretimi yaparken, kişi başına et tüketimi arasındaki fark 10 kg’a kadar düşüyor. Sosyalizmin yıkıldığı 1991 sonrasında ise 25 kg’a kadar çıkıyor.1  Buna reel sosyalist ülkelerin sağladığı barınma haklarını, ücretsiz sağlık ve eğitimi eklediğimizde, bu başarıların tesadüfi olmadığını anlayabiliyoruz. Sosyalizm sporu yalnızca bireysel değil, ulusal çapta da eşitsizliği ve tekelleşmeyi aşabilmiş.

SOSYALİZM İNŞASINDA SPORUN YERİ

Reel sosyalizm döneminde olimpiyatlardaki bu başarının ardında yatan bir diğer önemli sebep de sosyalizmin spora verdiği önem. Avrupa’da da Asya’da da sosyalizmin inşa edildiği ülkelerin ağırlıklı kısmı 20. yüzyıl başarında okuma yazma oranlarının çok düşük olduğu, nüfusun büyük oranda kırda yoğunlaştığı ve farklı etnisitelerin birlikte yaşadığı tarım ülkeleri. Bu coğrafyalarda birlikte yaşama kültürünün oturduğu, modern kentlerin kurulduğu sanayi ülkelerinin inşasında spor önemli bir yere sahip. İnsanın fiziksel gelişiminin de toplumsal aydınlanma için zihinsel gelişimi kadar önemli olduğu fikri, çokuluslu ve çokkültürlü ülkelerde ayrıca birleştirici ve bütünleştirici etkisi, reel sosyalizmin inşasında halkın spora teşvik edilmesinde önemli etkenler. Bu toplumsal aydınlanma fikrinin çok somut bir izdüşümü olarak, spor bu ülkelerin modernleşme sürecinde, hijyen ve sağlık konusunda bilinçlendirmek için önemli bir imkân olarak görülmüş. Kadınların toplumsal hayata katılımı, gençlerin madde bağımlılığı, suç ve dinî gericilikten uzaklaştırılması için de. Özellikle bir dönem sosyalizmin etkisi altındaki Cezayir ve Afganistan gibi ülkelerde kadınların toplumsal hayata katılımında spor önemli bir rol oynamış (Riordan, 2007).

Son Olimpiyat Oyunlarının gösterdiği üzere, sosyalizmin spora ihtiyacı olduğu kadar sporun da sosyalizme ihtiyacı var. Bugün toplam madalya ve altın madalya sıralamalarında yukarıda bahsettiğimiz ülkelerin yerinde yeller esiyor. Bellibaşlı spor dallarında –örneğin boks– hâlâ sosyalist dönemin yaşayan etkilerini görebilmek mümkün olsa da Fransa 2024’ün toplam altın madalya sıralaması ile küresel ihracat sıralaması arasında pek bir fark bulunmuyor. Spor, geçtiğimiz 30 küsur yılda, uluslararası alanda daha fazla tekelleşiyor, ulusal çapta ise daha fazla eşitsizleşiyor. Bu da spor olgusunun ardında yatan kolektivite, katılım ve ilerleme fikirleriyle taban tabana zıt bir durum oluşturduğu için aslında en çok sporun kendisine zarar veriyor.

“Basketbol devrimci eylem açısından dolaylı bir eğitim olarak son derece değerli… Stratejik ve taktiksel planlamanın yanında, tam bir zekâ, hız ve çeviklik gerektiriyor, yani gerilla savaşının asli unsurlarını.” Fidel Castro

KÜBA MUCİZESİ

Sporun sosyalizme ihtiyacının en güncel örneği Küba’nın başarıları. Sosyalizmin yaşayan tartışmasız temsilcisi Küba’nın olimpiyatlarda kazanmaya devam ettiği başarılar, kapitalizmin insanlığın yegâne kurtuluşu olduğu iddiası ile alay etmeye devam ediyor. Ekonomik imkânlarının kısıtlılığının yanı sıra on yıllardır en ağır ambargolara meydan okuyan bu küçük ada ülkesinin sağlık ve spor alanındaki insanüstü başarılarının ardındaki en önemli unsur sosyalizm.

Çünkü spor ve sanatla ilgilenme hakkı ayrıcalıklı bir azınlığa ayrılmadığında, bütün halk kesimleri spora, eğitime ve her şeyden önemlisi düzenli beslenmeye ulaşabildiğinde başarılı sporcular yetiştirmek de zor olmuyor. Üstelik Küba’da başarılı sporcular yerine Raul Castro’nun oğlunun kurduğu “okçuluk vakfına” üye olan sporcular olimpiyatlara gönderilmiyor.

Spora ve sanata vakit ayırabilmeyi hem teşvik eden hem de sağladığı yaşamsal güvencelerle herkes için imkânlı hale getiren sosyalizm; sporu, zenginlerin hobi bahçesi ya da bin çocuğun birine sağlanan “kişisel gelişim” imkânlarının bir meyvesi olmaktan çıkardı. Sokakta top oynayan çocuğu sporun her alanına dahil etmeyi, o çocuğu sokaktan spor salonuna, turnuvalara, olimpiyatlara taşımayı başardı. Sosyalist ülkeler bunu sadece sporda ve sanatta yapmadı. Yuri Gagarin, holdingleri olan bir burjuva veya yönetimde sözü geçen bir Rus oligarkının şanslı çocuğu değildi, fabrikada çalışan sıradan bir işçiydi. Ama sosyalist devrim, Yuri Gagarin’in fabrikadan uzaya çıkmasına imkân tanıdı.

Üst üste 5 kere altın madalya kazanan Kübalı güreşçi Mijaín López Núñez’in her başarısının ardından Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro’ya ve Küba Devrimi’ne teşekkür etmesinin sebebi de bu. Küba Devrimi’nden önce ABD’nin eliyle hareket eden Diktatör Batista rejimi yıkılmasaydı, Küba’da doğan Núñez asla kendi imkânlarıyla bu başarıya ulaşamayacaktı, en iyi ihtimalle kapitalizmin egemenliğindeki diğer üçüncü dünya ülkelerinin “kaderinde” olduğu gibi, ailesi zor koşullar sebebiyle göç etmek zorunda kalacak, Núñez de milyonlarcası arasında keşfedilebilirse, Küba bayrağı ile değil, göç ettiği bir Batı ülkesini temsil ederek o podyuma çıkabilecekti.

1 https://ourworldindata.org/grapher/per-capita-meat-consumption-by-type-kilograms-per-year.