Ömer Çelik’e hediye konusunda söyleyeceklerim var
Amaca uygun, pahasından çok simgesel anlamı olan hediyeler makbul insanlar arasında. Devletler arasında da doğru olanı budur
Katar’ın AKP Genel Başkanı şahsında devlete hediye ettiği uçağı konuşuyoruz günlerdir. Değerinin 500 milyon dolar olduğu söyleniyor ki az para değil. Bir devletin bir devlete bu tür jesti bugüne kadar görülmüş şey değil.
İktidar, biliyorsunuz bu tür durumlarda pek istifini bozmaz. Evlere şenlik sözcüleri var ki “herkesi kör, alemi sersem” sanırlar. Bınlardan biri de AKP Sözcüsü Ömer Çelik. Katar’ın hediye ettiği uçak ile ilgili olarak “Devletlerin birbirlerine jestleri olur” türünden bir cümle kurdu, şu uçak eleştirilerini sözümona yanıtlarken.
Doğru söylüyor, devletlerin birbirlerine “jesti” olur, birbirlerine hediyeler de verirler. Ama 500 milyon dolarlık bir jeste türüne keşke bir iki örnek verseydi Sözcü Çelik, madem bu kadar iyi biliyor. Kusura bakmasın ama “sallamış”.
Ben devletlerin hangi devletlere ne tür hediyeler verdiğine bir iki örnek vereyim de Sözcü Ömer Çelik de öğrensin. Birçok örnek var ama ben “dünyanın patronu” ABD’ye verilenlerden söz edeceğim çoğunlukla. Ne de olsa dünyanın en büyük emperyal ülkesi, herhalde ona yaranmak isteyen kimi devletler kesenin ağzını açmış olmalılar hediye konusunda diye düşünülebilir. Öyle mi peki?
Hayır öyle değil. Daha henüz dünyanın patronu olmadığı zamanlarda da ABD’ye kimi hediyeler yollandı ki pek de öyle hayret ettirecek paha da değiller.
ABD Başkanları’nın makam odası olan Oval Ofis’teki şu meşhur masa var ya, Dayanıklı Masa (Resolute Desk) diye bilinir. 1880’de İngiltere Kraliçesi Victoria’nın dönemin ABD Başkanı Rutherford B. Hayes’e hediyesidir o masa. Resolute dayanıklı demek tamam ama masanın kalitesini göstermek için konulmuş bir ad değil bu, adı oradan gelmiyor yani, ünlü bir İngiliz gemisi olan Resolute’un kerestesinden aslında Kraliçe için yaptırılmıştır. Yani geminin adını taşıyor o masa. Sonra Hayes’e yollanmış. Bu masanın ikizi İngiltere’de Windsor Kalesi’nde vardır, görmüştüm ben gittiğimde.
Hayes masayı kullanmış ama Oval Ofis’e 1961 yılında yerleştiren de Başkan John F. Kennedy’nin eşi First Lady Jackie Kennedy’dir. Trump da aynı masayı kullanıyor tabii.
Cunta başı Kenan Evren’e de hediye ettiler de oradan biliyorum. ABD Başkanlarından Richard Nixon 1972’de Çin’i ziyaret ettiğinde ona da iki sevimli panda verdiler. Birinin adı Ling Ling idi, dişiydi bu, sanırım İngilizcedeki “Darling Little Girl’ün Çincesi. Öbürünün, erkek olanın adı da Hsing-Hsing’di, Türkçesi Işıldayan ya da Parlayan Yıldız. ABD ile Çin arasındaki iyi ilişkileri temsilen verilmiş bu hayvanlar ABD’ye. Bu ilişkilerin iyi olması için hiç kimsenin aklına uçak, muçak vermek gelmemiş yani.
Pandaların akıbeti ne oldu diye merak ettim, biraz araştırınca öğrendim. Washington DC’deki Ulusal Hayvanat Bahçesi’ne yollanmışlar. Her yıl milyonlarca ziyaretçinin ilgisini çekmiş bu güzel hayvanlar. Ling-Ling, 1992 yılında 23 yaşında aniden öldü. İtibarlı bir hediye de olsa yaşadığı bir esir hayatıydı elbette. Erkek olan Hsing-Hsing de 28 yaşındayken böbrek yetmezliğinden veterinerler tarafından uyutuldu.
Mercy treni
New York tren istasyonu’na 3 Şubat 1949’da 49 vagonlu bir tren yanaştı. Bu 49 vagonun içi hediyelerle doluydu. Fransız halkının minnettarlığını ABD’ye böyle göstermek istemiş Fransa hükümeti. Neyin minnettarlığıydı bu? Şunun; II. Dünya Savaşı sonrasında, 1947’de ABD Fransa’ya yardım ve gıda malzemeleri yollamıştı. Ona teşekkürdü.
Vagonlar 48 eyalete paylaştırılmış, 49’ncu vagon Washington D.C. ve Hawaii tarafından bölüşülmüş. Bugün bu araçların 43’ünü gittiğinizde görebilirsiniz o istasyonda. Öyle diyorlar.
Senato Tokmağı
ABD Senatosu Başkanı’nın meşhur mu meşhur tokmağının orijinali fildişindendir. Hararetli bir gece yarısı oturumu sırasında paramparça olunca 17 Kasım 1954’te, Hindistan Devlet Başkan Yardımcısı, yeni bir fildişi tokmak yollamış ABD’ye. Gayet anlamlı işlevsel bir hediye işte. Ne güzel.
Teardrop Monument (Gözyaşı Anıtı)
11 Eylül saldırılarının kurbanları için Jersey City’de dikilen bu anıt, aslında Foreign Policy dergisine göre dünyanın en çirkin anıtlarından biri. Sonradan Bayonne’ye götürüp diktiler, nedenini bilmiyorum. New Jersey’de inşa edilmiş olmasına rağmen, “Dünya Terörizmiyle Mücadeleye” temalı bu yapı, Moskovalı Sanatçı Zurab Teserteli tarafından tasarlanmış ve 2006 yılında Rusya tarafından ABD’ye armağan edilmiştir. Yani dileyen amaca uygun hediye verebiliyor gördüğünüz gibi.
The Bell of Hope(Umut Çanı)
Bu 650 kiloluk bir çandır. 2002 yılında, Londra Belediye Başkanı Michael Oliver, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde New York’taki Trinity Kilisesi’ne armağan etti. Hem saldırı kurbanlarını anmak hem de ABD ile İngilere arasındaki tarihi dayanışmayı simgelemek için yollanmış.
Hediye yenir mi? Yenir, yediler de
Bazı hediyelerin başına tatsız durumlar gelebiliyor. Fransa, Mali’yi işgal etti biliyorsunuz birkaç yıl önce. Kimi Malililer memleketi Fransa kurtardı sandıkları için kalkıp deve hediye ettiler Fransızlara. Uçakları falan yoktu tabii, ne yapsınlar. Deveyi Timbuku’da bir ailenin bakımına verdi Fransızlar geçici olarak. Aile bireyleri deveyi kesip yahni yapıp yediler bir güzel. Oluyor böyle şeyler.
Yani Sözcü Ömer Çelik muhteremin “devletler birbirine jestler yapar” deyişi doğru ama jestin ölçüsü de var. Pahalı hediye vermek de almak da görgüsüzlük kabul edilir bak söyleyeyim. Amaca (bir amaç varsa tabii) uygun, pahasından çok simgesel anlamı olan hediyeler makbuldur insanlar arasında. Devletler arasında da herhalde doğru olanı budur.
Zavallı Prens Philip
Ama yine de her zaman hediye sunumunda ölçü tutturulamıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou, 1972’de, kimin fikriydi hâlâ merak ediyorum, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’e vere vere çekirge biçimli bir şarap soğutucu verdi örneğin. Hayli tuhaf.
Ama II. Elizabeth’in kocası Prens Philip’e verilen bir hediye var ki düşman başına. Güney Pasifik adalarından Tanna adası’na gitmişti bu. Ne verdiler biliyor musunuz devlet hediyesi olarak; hasırdan örülmüş, af buyrun, penis kılıfı.
Prens Philip’in hediyesini düşünerek, acaba parasına marasına takılmayıp uçağı sineye mi çeksek diyorum. Hafazanallah asla kabul edilemez olanıyla da karşılaşabilirdik.
Haksız mıyım Ömer bey?