Unutmayalım ki İstanbul hâlâ Avrupa Kültür Başkenti. Ama kültürü destekleme fonu, inşaatı destekleme fonuna evrilince ne yazık ki bu çok önemli unvan da unutuldu gitti. O zaman haydi, sandık başına.

Omuz omuza değiştireceğiz
Gezi Direnişi sırasında sanat dünyasından isimler de yurttaşlarla dayanışma içindeydi. (Fotoğraf: Arşiv)

Şu anda yazdıklarımı okurken bile aklınız burada değil biliyorum. Büyük bir heyecan ve umutla yarını bekliyorsunuz. Ben de sizler gibiyim. Bu öyle bir son yazı olsun istiyorum ki, bundan böyle düşündüklerimiz yüzünden tehdit edilmediğimiz, basın ve yayın yoluyla- keyfi -suçlar  işlemediğimiz, eleştirinin devlete ve devlet büyüklerine hakaret sayılmayacağı bir son yazı. Önümüzdeki güzel günlerin habercisi bir ilk yazı belki de. Ben çok umutluyum bu sefer. Hem bir vatandaş olarak hem de bir müzisyen olarak. Zira yıllardır kültür ve sanatla ilgili davetler hep muhalefet kanadından geldi. Davet derken çalıştaylardan, sempozyumlardan, karşılıklı görüş alışverişlerinden söz ediyorum. Bu yüzden de Millet İttifakı seçimden başarıyla çıktığında Türkiye’de sanat ve sanatçının eskisi gibi saygınlığına kavuşacağına inancım tam. Mevcut iktidar sanat ve sanatçıya çok hoyrat davrandı. Bırakın yurtdışına açılmayı, iyiden iyiye kendi kabuğumuza çekildik. Bir Ortadoğu ülkesi bağnazlığıyla sanat yapıtlarının değerlendirilmesini estetik ve teknik olarak değil, müstehcenlik ve dini değerleri aşağılama gibi soyut kaygılarla yaptık. Ailenin kutsallığından söz ederken bireylerin özgür seçimlerini sapıklık olarak sunduk, bu seçimlerinden dolayı insanları hedef gösterdik.

Gelelim bugünün konusuna. Şubat ayında benim de davet edildiğim İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) yüz elliyi aşkın katılımcıyla gerçekleştirdiği çalıştay. Sonrasında çıkarılan “İkinci Yüzyılı Karşılarken İstanbul’da Kültür Sanat” başlıklı raporu çok önemli buldum. "Dereyi görmeden paçaları sıvama" diyenleriniz olabilir ama ben bir iktidar değişikliğinde bu tespit ve önerilerin sadece İstanbul’u değil tüm ülkeyi kapsaması gerektiği düşüncesiyle birkaç noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

SANAT LÜKS DEĞİL

Her sektörün ayrı ayrı sorunları ve dolayısıyla talepleri var ama ben “Erişilebilirlik ve Kültür Sanatın Yaygınlaştırılması” bölümündeki önerileri paylaşmak istiyorum izninizle.

•Kültür sanatı üretenlerin ve talep edenlerin sayısının artırılması.

•Kültür sanatın her yaş grubu, sosyo-ekonomik statü ve bireysel durum için erişilebilir kılınmasına yönelik politikaların geliştirilmesi.

•Kütüphanelerde dili farklı olan çocuklarda dikkate alınarak, dillerini koruyacak işlere imza atılması; bunun için çeşitli dillerden eserlerin de kütüphanelerde barındırılması.

•Kültür sanat etkinliklerinin tanımlı alanlardan kamusal alanlara aktarılması, sokakların, meydanların, metro istasyonlarının kültür sanat alanları olarak değerlendirilmesi.

•Sokak müzisyenlerinin teşvik edilmesi ve mekânsal düzenlemeler yapılması.

•Özel tiyatrolar için büyük salonların yanı sıra küçük salonlar tasarlanması.

•Sanatın bir lüks değil gereksinim olduğunu telkin edici tanıtım çalışmaları yapılması ve sanatın yaygınlaştırılması konusunda sosyal medya etkisinin göz önünde bulundurulması.

•Toplumun farklı kesimlerinin kültür sanata erişimini artırmak için etkinliklere katılım fiyatlamasının düşük/ücretsiz tutulması, aynı zamanda mekânsal sınırlamaların da gözden geçirilmesi.

•Mahalle bazlı sanat anlayışı oluşturarak vatandaşla sanat yoluyla iletişimin kurulması ve geliştirilmesi.

Tabii ki daha bir çok madde eklenebilir. Önemli olan bunları dikkate alacak bir yönetimin iş başına geçmesi. Daha yapacak çok işimiz var. Unutmayalım ki İstanbul hâlâ Avrupa Kültür Başkenti. Ama kültürü destekleme fonu, inşaatı destekleme fonuna evrilince ne yazık ki bu çok önemli unvan da unutuldu gitti. O zaman HAYDİ! Sandık başına. Kalın sağlıcakla…