“Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2022 Haber Bülteni” geçtiğimiz hafta yayımlandı. Bültende öncelikle dikkatimi çeken “Toplam ve Kişi Başı Hekime Müracaat Sayısı”nı gösteren tablo oldu.

Türkiye’de geçen yıl toplam 854 milyon 328 bin kişi hekime müracaat etmiş.

AKP’nin iktidara geldiğinde bu sayı 208 milyon 966 bindi.

Yıllar içinde artarak 2019’da 812 milyon 903 bine çıkmış, Covid 19 salgınının başladığı 2020 yılında 600 milyon 261 bin, 2021’de ise 675 milyon 652 bin olmuştu.

Şimdi tekrar 137 milyon 251 bin yükselerek geçmiş yıllardaki artış eğiliminin devam ettiğini göstermiş.

Geçen yıl kişi başı hekime müracaat sayısı ise 10 olmuş. Yani bir vatandaş ortalama olarak yıl içinde on kez doktora çıkmış.

Bu sayı da AKP’nin iktidar olduğu yıl 3,1 iken düzenli olarak artıp 2019’da 9,8’e ulaşmış, sonrasında araya salgın girince 2020’de 7,2, sonraki yıl ise 8 olmuştu.

Peki, şimdi biz bu rakamları nasıl yorumlayalım?

Hastane kuyrukları kalktı, sağlık sistemimiz her geçen yıl daha fazla hastanın ihtiyacına cevap veriyor, diyerek hayra mı yoralım?

Bu AKP milleti hasta etti, insanlarımız her geçen yıl daha fazla hastaneye gitmek zorunda kalıyor, diyerek şerre mi yoralım?

Birlikte bakalım.

∗∗∗

Şimdi, misal 2018 yılında Türkiye’de hekime müracaat sayısı 9,8 olmuş ya, aynı yıl otuz beş OECD ülkesinde bu rakam 6,6; yirmi altı AB ülkesinde ise 6,4 olarak gerçekleşmiş.

Bir insan yaşamının en çok hangi döneminde sağlık hizmetine ihtiyaç duyar, hekime müracaat eder?

Tabii ki yaşlılık döneminde, yani 65 yaş ve üzerinde, değil mi?

Peki, orada durumumuz ne?

OECD ülkelerinde yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 17,1, AB ülkelerinde yüzde 20,2 iken Türkiye’de ise son yıllardaki hızlı artışa rağmen henüz yüzde 9,1.

Yani…

Türkiye’de 2018 yılında hekime müracaat sayısı yaşlı nüfusu bizden yüzde 88 çok olan OECD ülkelerinden yüzde 33 daha fazla; yüzde 122 çok olan AB ülkelerinden ise yüzde 53 daha fazla olmuş.

OECD ve AB ülkelerinden daha genç bir nüfusumuz var ama onlardan daha az olması gerekirken onlardan daha fazla hekime çıkıyoruz!

Bu işte bir terslik var.

∗∗∗

Peki, ne oluyor, neden oluyor, nasıl oluyor da böyle oluyor?

En başta gelen iki sebebi var.

Birincisi, “kışkırtılmış talep” dediğimiz şey. “Sağlık reformu yaptık. Kuyruklar kalktı. Bütün dünya sağlık sistemimizi kıskanıyor. Gel vatandaş, hastaneye gel!” çığırtkanlığı.

Şaka değil, bu ülkede “Artık hastaneler o kadar şirin hale geldi ki, vatandaşlar oğullarına kız bakmak için acil servislere gidiyor.” diyen Başbakan bile gördük.

İkincisi ise beş dakikaya inen muayene süreleri.

Bir hekimin o kadar kısa sürede hastayı dinlemesi, anlaması, muayene etmesi, tetkik istemesi, teşhis koyması, tedavi düzenlemesi, sonra da bütün bunları hastaya anlatması doğal olarak mümkün değil.

Bu durumda derdine derman bulamayan hastalar ise “Doktora gittim, bir randıman alamadım.” diyerek hastane hastane dolaşmak zorunda kalıyorlar.

Neticede olay tam bir kısır döngüye dönmüş vaziyette.

Kışkırtılmış talep müracaat sayılarını arttırıp muayene sürelerini düşürüyor, yetersiz muayene süreleri tekrar tekrar müracaata yol açarak sayıları daha da arttırıyor.

Siyasi iktidara göre ise her şey yolunda.

Bir vatandaş ortalama olarak yılda on kez hekime müracaat ediyorsa…

On numara sağlık reformu!

Not: SSK Okmeydanı Hastanesi’nden on bir yıllık mesai, İstanbul Tabip Odası’ndan otuz üç yıllık mücadele arkadaşım Dr. Beyza Çelenligil Kutay’ı geçtiğimiz Cuma günü kaybettik. Gülüşün, nezaketin, nahifliğin, mücadele azmin hep yanımızda olacak sevgili Beyza. Işıklar içinde uyu.