Önder İşleyen: Tepeden tırnağa her şey değişmeli
Önder İşleyen: "Siyasal İslamcı iktidar ülkede her şeyi çürüttü ve çökertti. Bir avuç harami dışında kimsenin mutlu olmadığı bu adaletsiz düzen yıkılmalı, tepeden tırnağa her şeyi değiştirdiğimiz, yeni bir hayat yolunda birleşmeliyiz…" diyor.

Öncü Durmuş
SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen ile 19 Mart’ta başlayan toplumsal patlamayı, direnişin ileriye yönelik nasıl sürebileceğini, SOL Parti’nin eğitim kampanyasını ve ülke gündeminden düşmeyen anayasa ve süreç tartışmalarını konuştuk.
Öncelikle 19 Mart’tan bu yana bir yandan direniş sürdürülürken, iktidar da yeni dalgalarla operasyonları sürdürüyor. Gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mart direnişi gençler ve kadınlar başta, toplumun büyük çoğunluğunun mevcut iktidardan kurtulma arayışının bir ifadesi oldu.
Amerikan bandıralı siyasal İslamcılığın hâkim hale getirilmeye çalışılmasına karşı toplumda çok yaygın direnme dinamikleri var. Mart direnişi, TEKEL’lerden Gezi’lerden geçilerek, emeklilerin, işçilerin, kadınların mücadeleleri üzerine yükseldi. Gençlerin katılımıyla güçlenen bu halkın direnişinin ve eyleminin birliği, siyasal İslamcı iktidarın yenilgiye mahkûm olduğunun son göstergesi oldu.
Siyasal İslamcı rejim ele geçirmiş olduğu emniyet ve yargı gibi baskı gücüne dayanarak ayakta kalmaya çalışsa da toplumdaki desteklerini adım adım kaybediyor. KONDA’nın son araştırması da bu yıllardır süren dinselleştirme baskısına, bu doğrultuda eğitim başta olmak üzere tüm kurumların ve toplumsal hayatın tarikat-cemaatlerle kuşatılmasına karşın, özellikle gençlikte dinden kaçış eğilimlerinin yükseldiğini ortaya koyuyor.
İktidardakiler bu krizden çıkış yolunu baskıyı yoğunlaştırmakta arıyor. Bundan önceki uzun dönemde de türlü hile ve zorbalıklarla bu rejimi, hayata geçirip ayakta tuttular. Bugün ülke parlamento ve yasaların sonrasında seçimlerin de fiilen ortadan kaldırıldığı bir totalitarizme dönüştürülmeye çalışılıyor. Bunun için şimdi Mart direnişinin etkinliğini kırmak üzere yeni operasyon dalgalarını birbirinin peşi sıra gerçekleştiriyor. Bir yandan da CHP’ye yönelik kayyumun taşları döşeniyor… Bu muhalefeti baskı ve kaosla etkisizleştirme girişiminin yeni bir evresi… Bunun bir başka ucunda da anayasa hilesi ile muhalefetin parçalanması girişimi var… Daha çok baskı ve daha çok demokrasi vaadi madalyonun iki yüzü olarak, toplumun farklı kesimlerine yansıtılıyor. Muhalefet cephesi bu hamleleri görerek mücadelesini geliştirmek zorunda.
REJİMİN ÖMRÜNÜ UZATACAK HER TÜR HİLEDEN UZAK DURALIM
Son günlerde Anayasa çağrısı daha çok gündemde, önümüzdeki dönemde anayasa tartışması muhalefet için nasıl bir sınav olacak?
Siyasal İslamcı rejimin adım adım kuruluşu da anayasa değişiklikleri yoluyla gerçekleşti. 2010 referandumunda, muhalefetin bir kesiminin “yetmez ama evet” ve “boykot” tercihleriyle iktidara destek vermesinin de bir sonucu olarak, yargı başta devletin kilit noktalarının ele geçirilmesinin önü açıldı. Bu anayasa değişikliği, o dönemde “12 Eylül’le hesaplaşılıyor” gibi bir yanılsamanın muhalefet içinde yaygınlaştırılması ile meşruiyet oluşturmaya çalışmıştı…
2017’de tek adam rejimine geçiş ise 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bilerek yaratılan OHAL altında, mühürsüz oylarının YSK tarafından geçerli sayılmasının sonucu olarak gerçekleşmişti. Hatırlanırsa bu sürecin fitilini ateşleyen Bahçeli’nin “fiilî durumu anayasaya uydurmak” gerektiğini söylemesiyle başlamıştı…
Bugün de aslında bu iki anayasa değişikliği ile kurulması mümkün olan, ancak yerleşik hale gelememiş siyasal İslamcı rejimi kalıcılaştırmak ve tüm geri dönüş yollarını kapatmak üzere bir anayasa değişikliği gündeme getiriliyor.
Bu iktidardan demokratik, halkların kardeşçe yaşamasına olanak tanıyacak bir anayasa yapmasını kimse beklemiyor olsa gerek… İçinden geçtiğimiz dönemde yapılacak bir anayasa 12 Eylül cuntacılarının, sıkıyönetim altında “hayır” demenin fiilen yasaklandığı bir ortamda, sandıkların başında askerlerin bekletildiği ve verilen oyun rengini gösteren “mavi zarflar” içinde göründüğü bir oylamanın sonucunda, anayasanın yüzde 90’ın üzerindeki “evetle”(!) kabul edilmesi ne kadar demokratikse bu dönemde anayasa yapmak da o kadar demokratik olur!
Bütün muhalefet hareketleri için, bu ülkenin emekçilerin ve ezilenleri adına siyaset yapan herkes için ortak sorumluluk bu rejimin ömrünü uzatabilecek her tür hileli girişimden uzak durmaktır, başta da anayasa olmak üzere…
MÜCADELEYİ BİR ADIM İLERİ TAŞIMA MESELESİ
SOL Parti, bu dönemde “değiştireceğiz” başlığıyla bir çağrı etrafında, bir hat kurmaya yöneliyor. Bu kampanya ile SOL Parti neyi hedefliyor?
SOL Parti, Mart direnişinde de öncesinde de birleşik bir halk muhalefeti siyasetini izledi. Bundan sonra da bu rejime karşı çok farklı kesimleri içinde toplayan bu muhalefet cephesinin aktif ve sorumlu bir öznesi olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bu mücadelenin aynı zamanda toplumun yükselen talepleri etrafındaki yeni mücadele hatları içinde çoğaltılması gerekiyor. Gençlerin üniversitelerinden çıkarak sürdürdükleri mücadeleleri de kadınların, işçilerin talepleri de mevcut tek adam rejimine son vermekle sınırlı olmayan, radikal bir dönüşüme çağıran talepler olarak yükseliyor. Aslında kendi kaderine sahip çıkmak üzere sokağa çıkan insanlar, kendi hayatları hakkında başkalarının karar vermesine itiraz ediyor. Tek adam rejimine itiraz aynı zamanda bir tür elitler siyasetinin reddine dayanıyor, o yüzden şimdi üniversitelerde ÖTK’lar kurarak öğrenciler kendi söz haklarına sahip çıkmaya çalışıyor… Öte yandan bu direnişe de kaynaklık eden çok önemli, kapitalist sömürü düzeninin yarattığı derin sorunlar yaşanıyor.
Eğitim ve sağlık tümüyle paralı hale getirildi, özel okul ve hastaneler eliyle temel bir hak insanların elinden alındı… Emeğiyle geçinen milyonlarca insan çocukları nitelikli eğitime erişebilsin diye çoğu zaman da borçlanarak büyük yüklerin altına giriyorlar. Ama sonuçta liyakatin yok edildiği, mülakat ve şifrelerle her tür adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir ortamda gençlerin geleceği çalınıyor… Benzer bir durum sağlık için de geçerli. Artık randevu almak dahi bir mesele haline geldi, alsa da yeterli parası olmayanın hızlı ve nitelikli bir tedaviye erişmesi neredeyse imkânsız… Emekliler adeta ölüme terk ediliyor, insanca yaşayacak bir ücrete erişmek bile imkânsız… Kaldı ki emekliler için bakım ve barınma hizmetleri başta sosyal haklar toplumun tüm kesimleri için hayati bir kayıp anlamına geliyor. Yerli ve yabancı şirketler aracılığıyla tarımın tasfiye edilmesinin yarattığı gıda enflasyonundan, ülkenin tüm kaynaklarının peşkeş çekilmesine uzanan büyük bir yağma yaşanmaya devam ediyor… Tarikatların devletin tüm kademelerinde etkinleştirildiği, Medeni Kanun’un dahi ortadan kaldırılmaya çalışıldığı büyük bir gerici kuşatma da buna eşlik ediyor…
Bazılarını ifade ettiğimiz bu derin ve çözümü ancak devrimci dönüşümlerle gerçekleşebilecek sorun alanları karşısında, SOL Parti olarak bir muhalefet hattı ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Sorunlarımız tek adam rejiminin ortadan kaldırılması ile de bitmeyecek… Mücadele sonrasında da haklarımızı ve özgürlüklerimizi kazanma mücadelesi olarak yeni biçimlerde sürecek. Bugünkü toplumsal mücadelenin ileriye taşınması da değişim talebini birleştirecek bir bütünlüklü değişim programının, Türkiye’nin kurucu fikir ve eylem hatlarının da bugünden oluşturulmasını gerekli kılıyor.
DEVRİMCİLİK ÇAĞRISINA SAHİP ÇIKMAK
Yine 19 Mart’tan bu yana devam eden süreçte düzen muhalefeti dahil, muhalefet güçlerinin bir nebze daha yüzünü sokağa döndüğünü gördük. Sürecin en büyük çıktısı belki de halkın bir kez daha siyaset sahnesinde özne konumuna gelmesi oldu. Bu noktada muhalefet güçlerini düşündüğümüzde SOL Parti kendini nerede konumlandırıyor?
SOL Parti bu geniş muhalefet cephesinin bir parçası, elbette kendi farklılıklarıyla birlikte bir parçası. Önümüzdeki günlerde iktidarın çoklu saldırılarına karşı, muhalefetin birleşik zeminlerini güçlendirmek önemli olacak. Ama aynı zamanda muhalefeti tek bir noktadan çıkarmak, yaygınlaştırmaya ve çoğaltmaya, bunun yeni ve yaratıcı biçimlerini bulmaya ihtiyaç olacak… Bu anlamda SOL Parti, toplumu kendi sorunları etrafında harekete geçirmeyi bu eksenlerde yeni ortak mücadele alanları, yeni eylem hatları oluşturmayı ve bunları yaygınlaştırmayı amaçlayacak.
Böyle bir mücadele aynı zamanda bu devrimci direnme eğilimlerinin yeni örgütlenme, birleşme eksenlerinin oluşturulmasına yönelik bir çaba olarak görülmelidir. Zira, meydanlardaki birliğimizi, kalıcı hale getirmenin yollarını bulmaya da ihtiyacımız var. Bazı sokaklarda ve meydanlarda buluşan bu büyük dinamizmi, işyerinde, mahallede, üniversitede… hayatın her alanında örgütlü güçlere dönüştürerek, gerçekten bu hayatı değiştirebiliriz. Taban inisiyatiflerini geliştirmeyi, kitle hareketinin aşağıdan örgütlenme biçimlerinin, farklı formlarının yaratılmasına açık bir mücadeleyi örgütlemeye çalışmalıyız. Bu aslında şimdi DEV-GENÇ’ten ÖTK’ya ülkenin devrimci birikimlerine sahip çıkarak kendi mücadelesini oluşturmaya çalışan başta gençler olmak üzere, direnen herkesin devrimcilik çağrısına sahip çıkmaktır…
GELECEKSİZLİK TÜM TOPLUMUN SORUNU
Öte yandan kampanyanın ilk ayağı eğitim başlığı olarak duyuruldu. Kampanyaya eğitim ile başlamanızın sebebi nedir?
Bugün en önemli sorunların başında geliyor eğitim… Gençler için bir işsizlik ve geleceksizlik kapısına dönüşmüş durumda. Yıllarca emek veriliyor, borç harçla eğitim tamamlanmaya çalışılıyor. Sonuçta ortaya hiçbir değeri olmayan diplomalar kalıyor. Gençler ya işsiz kalıyor ya kendi eğitim gördükleri meslekleri yapacak imkânlara sahip olamıyor. Büyük bir umutsuzluk dalgası içinde bir kısmı yurtdışına gitmeye çalışıyor. O imkânlara sahip olmayan büyük bir kesim ise işsizlik ya da kölece çalıştırılma girdaplarında boğuluyor. Bir sömürü alanına dönüştü eğitim. Özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanları eliyle kurulan bu sömürü düzeninde, kamu okulları ise tümüyle tarikatların egemenliğine terk ediliyor. Bu alanda şimdi bir yanda Maarif Modeli ile gericiliğin derinleştirilmesine bir yanda ise MESEM’lerden başlayarak çocuk sömürüsü üzerine ikili bir kuşatma sürüyor… Bunlara karşı parça parça mücadeleler de var, biz de o mücadelelerin bir parçası oluyoruz. Ancak, bütün bu önümüze gelen sorunların kaynağına, eğitimin paralı hale getirilmiş, bir sömürü aracı olarak kurgulanmış temelini hedef alan, bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Muhalefet hareketleri bu alanlardaki sorunları görerek, onların çözüm yollarını da göstererek ancak toplumdaki desteklerini geliştirebilecek… Çünkü bu tüm toplumun bir sorunu…


