Google Play Store
App Store

Başlık, bu ülke sinemasının en çok izlenen, konuşulan ve örgütlü hırsızlığın kahkaha üreten bir senaryo ile işlendiği bir filmin adından mülhem olmakla birlikte, dünyanın en aşağılık suçlarından biridir hırsızlık.

Size ait olmayan, sizin hiçbir emek vermediğiniz, başkasının çabası ve alın teri ile kazandığını ya da yasal olarak ona ait olan bir şeyleri çalıp kendinin kılmak…

Ancak, hırsızlığın “azı - çoğu, az ayıbı - çok ayıbı” olmamakla birlikte, “katmerli utanmazlık” sayılabilecek türleri vardır. Bu da, elindeki kamu gücünü kullanarak birinin ya da birilerinin yaptığı hırsızlığa göz yumarak ya da ortak olunarak yapılanıdır.

Okuduklarımızdan ve yapılan belgeli bazı haberlerden öğreniyoruz ki, “bazı ülkelerde” bu “kamu desteği ve hatta ortaklığı ile” gerçekleşen “organize hırsızlık” bu gezegende en çok ve en aleni şekilde işlenen suçlardan biri konumuna gelmiştir.

Sadece, mafya çetelerinin onun bunun malına mülküne çökmesinden ve haksız yere semirmesinden söz etmiyoruz. Bizzat millete ait değerlere, yani “kamuya emanet edilmiş millet malına” çökülmesi ve bunun bizzat kamu otoritesini ellerinde bulunduranlar tarafından “yasal kılıfa sokulup” gerçekleşmesi söz konusu olabiliyor.

∗∗∗

Mesela bazı ülkelerde, milletten toplanan vergilerden ödenmek suretiyle birilerine gerekli gereksiz ama milletin milyarlarca parası harcanarak yaptırılan israf projeleri var. Yapanın da izni verenin de cebinden beş kuruş çıkmadan ama halkın çuval dorusu parasının hortumlanması anlamına gelecek “kullansan da kullanmasan da, geçsen de geçmesen de, inmesen de kalkmasan da, yatsan da yatmasan da” projelerinden söz ediyorum.

Yine bazı ülkelerde yabancı maden şirketlerine yerli ortaklarıyla birlikte verilen arama-çıkarma izinleriyle, ülkenin (yani halkın) sahibi olduğu değerlerin peşkeş çekilmesi de mümkün olabiliyor.

Hırsızlığın bin türlü çeşidi olabiliyor. Bu konuda, yöneticiler bir hayli yaratıcı kapsamlı faaliyette bulunup akla gelmedik yöntemlere başvurabiliyor. Misal ülkenin belli bir toprak parçasında “Mega Proje” adı atında bir projeyi tedavüle sokup, o bölgedeki her bir metrekare alana kat be kat değer kazandırıp burada olağanüstü bir rant patlaması yaratmak da ağır bir hırsızlık suçu sayılmıyor mu?

Kimi zaman, deprem riskinin en yüksek olduğu bir kentte, insanların deprem anında kaçıp sığınabilecekleri, zaten üç beş tane kalmış yeşil ve açık alanları açgözlü hırsızlara bir imzayla peşkeş çekip, AVM, rezidans, gökdelen, plaza yaptırmak da hırsızlığa ortaklık değil midir?

Depremin dehşetinden kaçan insanların “Aman… O park netameli bir yer, şimdi oraya yeniden toplanırlarsa, gerisi nasıl gelir bilinmez” diyerek kentin en bilinen parkına girişlerinin engellenmesi de korkunç bir hırsızlıktan başka nedir ki?

Organize hırsızlık ve dolandırıcılık sadece maddi varlıkların gaspıyla gerçekleştirilmez. Özgürlüklerin, hakkın, hukukun ve adaletin gaspı da hırsızlık sayılmalıdır.

∗∗∗

Anayasa ve yasalarda tanımlanmış ve bir ülke halkının “görece” de olsa demokratik bir yerde yaşıyor olduğu hissini sağlayacak, örneğin toplantı ve gösteri – protesto etme haklarının kullanımı alenen kısıtlanıyorsa, bu da “ağır bir hırsızlık” olarak adlandırılmayı hak etmez mi?

Milli bir bayram gününde, tamamen kurucu değerleri hatırlamak, hatırlatmak ve o coşkuyu yaşamak için yürümek isteyen kitleleri “Trafik aksar. İzin veremem” diye engellemek de yüz kızartıcı bir hırsızlık suçu değil midir? Üstelik de yasaklayan otoriteyi temsil eden kişiler, hemen her gün, kendileri bir yerden bir yere giderken sırf kendileri için milyonlarca insanı sokak aralarına ve kavşaklara hapsedip, seyahat özgürlüğünü kısıtlıyorsa…

Görece bir demokrasi olduğu varsayımı ile dönem dönem sandık başına giden insanların seçtikleri yöneticilerin, o seçimi kazanamamış otorite tarafından ellerindeki yargı ve kolluk marifetiyle delilsiz, gerekçesiz gözaltına alınıp tutuklanmaları ve düzmece delillerle hapse tıkılmasını da, hırsızlıktan başka nasıl izah edebiliriz?

Bir insanın 30 sene önce bizzat okula gidip, derslere girip notlar alıp, sınıflarını geçip aldığı bir diplomayı “Yok saydım” diyerek elinden almak ve bu suretle belli bir makama talip olarak seçime girmesini engellemeye çalışmak, kibarca “basit bir hak gasbı”ndan ibaret sayılabilir mi? Ahlâksız ve onursuzca bir “hırsızlık” demek çok mu ağır olur?

Ülke tarihinin en büyük deprem felaketinin acıları hâlâ taptaze iken, insanların önemli bir bölümünün üzerlerine bir kuru çatı, altlarına bir sıcak döşek, kursaklarına bir tas çorba koyamamışken, bu görevi yerine getirmeyen ve sınıfta kalan devletin, bir de “Malınıza, arazinize çöküyoruz. Öyle uygun gördük. Birileri buraya inşaat yapıp zengin olacak” demesine, düpedüz “adi hırsızlığın daniskası” desek abartmış mı oluruz?

Velhasıl, “organize hırsızlığın” kamu otoritesinin verdiği cevaz ve sağladığı yasal kılıflarla ve bizzat kamu otoritesini temsil eden kişilerce yapılması, en yüz kızartıcı suçlar arasındadır.

Dünya yüzünde, her görüldüğü yerde ortadan kaldırılmalıdır.