Dünyanın dört bir yanında devrimcilerin, en sık kullandıkları ve kendilerine "yaşam boyu şiar" edindikleri en bilinen slogandır:

"Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez"

Latin Amerika devrimci mücadelesinden kaynaklı (bizim dilimize biraz farklı tercüme edilmiş) İspanyolca orijinali şöyle:

"El pueblo unido jamás será vencido!.."

Şili’de ABD destekli faşist cuntanın kurbanı Salvador Allende’ye destek kampanyasının temel sloganı ve o mücadeleye eşlik eden bir ünlü marşın (nakarat) sözleriydi bunlar. Bizler de tüm dünya sosyalistleri ve devrimcileri olarak bu şiarı, mücadelenin her bir "küçük muharebesinde ve uzun süreli savaşında" hayata geçirmek üzere and içmiş insanlarız. Belki de toplumun farklı ideolojik yönelimleri olan insanlarından en önemli farkımız budur. Toplumun taleplerini, en başta da emeğin, alın terinin ve özgürlüklerin savunulması yolundaki mücadelemizin başarıya ulaşmasının yegâne ve vazgeçilmez koşulu budur.

Gelelim, seçim ve seçimde örgütlülük meselesine.

Herhangi bir siyasi gücün programı, seçim stratejisi, seçim dönemindeki "oyun planı" ne olursa olsun güçlü, örgütü ve bu örgütün özellikle kampanyada ve sandıkta yapacağı "dişe diş, kora kor mücadele" mutlaka tayin edicidir.

Günlerdir 14 Mayıs seçiminin ilk turu ile ilgili olarak, "Nerede hata yapıldı? Nerede eksik kaldık? Neden R.T. Erdoğan rejimi, o gün yenilgiye uğratılamadı? 28 Mayıs’ta ne yapmalı?" sorularının yanıtı aranıyor. Günlerdir, herkes bir sorumlu aramanın, bir hata bulmanın telaşı içinde, kimi zaman birbirini suçlama, kimi zaman da yılgınlık ve küskünlüğe kapılıp "havlu atmanın" derdine düşmüş durumda.

Unutmayın...

14 Mayıs seçiminde demokrasiyi ve bu ülkenin gerçekten "yaşanılır bir ülke haline gelmesi özgürlüklerin önünün açılması ve islamcı faşist zihniyetin kovalanması" amacı etrafında birleşmiş güçler de, aslında Erdoğan rejimi ile aralarında "çok büyük mesafeler bulunmayan ama ona muhalif" kesimler de aynı hedef ve amaç uğruna oy kullandı.

Ama bu geniş cephe ne kadar çok oy atmış olursa olsun, seçimin "pratik anlamda - fiilen" kazanılabilmesi için o oylara, yani sandıktan çıkan sayılara sahip çıkılması çok önemli. Bunu sağlayamadığınız sürece, bugünkü muktedir kadroların "çalma" alışkanlığına ve daha önceki seçim ve referandumlarda sergiledikleri örgütlü hırsızlığına mani olamayız. Bunun için de örgütlü olmak, "sadece ruhen değil, fiilen de dayanışma ve fiziki mücadele" içinde olmak önemli. Muktedir, elindeki örgütlü ve militan gücüne ek olarak, devletin silahlı aygıtını da sonuna kadar utanmazca kullanarak, sandıklara ve sayım sürecine müdahale ediyor. Bunun karşısında, ancak yaygın anlamda örgütlü siyasi partilerin dayanışarak, kitlenin gücünü de mobilize ederek durması başarılı olabilir.

Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kıılçdaroğlu’nun ilk turda verdiği mesajlar, kampanyanın hedefleri, kullanılan dil, vaat tercihlerinin doğru olup olmaması meseleleri tabii ki tartışılabilir. O anlamda, bazıları (örneğin ben) ilk tur kampanyasında fazla büyük sorunlar bulunmadığını, önümüzdeki 10 gün için seçilen "yeni taktiğin ve içeriğin" bazı hatalı yönleri olduğunu savunabilir. Mesela, "Madem milliyetçi ve anti- terör söylem oy alıyor. O zaman biz daha bir milliyetçi görünelim" tercihi de hatalı bulunabilir.

Ancak, gün 10 gün içinde sonuca vardırılamayacak bu tartışmalara zaman harcama ve kafa yorma günü değildir.

Gün, "safları sıklaştırarak ikinci tura daha örgütlü hazırlanma ve sandığa, yani vatandaş olarak en değerli şeylerimizden birine, söz söyleme hakkımıza, yani oyumuza sahip çıkma günüdür.

İlk turda yetersiz kaldığımız bu "sahip çıkma" görevini daha çok ciddiye almanın zamanı bugün değilse, ne zamandır.

Unutmayın.

İkinci turda tercih daha net ve sayım daha basittir.

Yüzde 50 filan değil, "diğerinden sadece tek bir oy fazla" alacak aday seçimin galibi, "devletin en güçlü koltuğunun sahibi, yani yürütmeyi tek başına temsil edecek kişi" olacaktır.

Bunu, R.T. Erdoğan aleyhinde başaramadığımız taktirde, bugünkü karanlıktan çıkışı bir yana bırakın, karanlığın daha da "zifiri bir karanlık haline gelmesinin" yolu açılmış olacaktır.

Her iki tarafın da yitireceği şeyler çok büyüktür.

Bugünün iktidarı; halkın sırtından, halka rağmen ve bu ülkenin 100 yıllık kazanımlarını ayaklar altına alma pahasına elde ettiklerini yitirmemenin derdindedir.

İktidarın karşısında olanlar ise, özellik de özgürlükleri ve ekmeği gaspedilmiş kitleler ise "kayıplarının daha da büyümesi ve yakın gelecekte yeni şeyler kaybetme riski" ile karşı karşıyadır.

O halde...

Bu vatanı ve emeğini, özgürlüklerini, demokrasiyi insanca yaşamı dert edinen tüm güçlerin, el birliği ile ve bu bilinç içinde sandığa gitmeleri, başkalarını da (özellikle küskünleri - kırgınları) sandığa götürmeleri ve o gece mutlaka oylarına sahip çıkmaları çok önemlidir.

Hayati önemdeki bu seçimin kazanılması, faşizme karşı muazzam bir zafer anlamına gelecektir.

Aksi durumda?

Dünya durmayacak, her şey bitmeyecek. Kavgamız kaldığı yerden devam edecektir.

Şiarımız her daim, "Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez" olmaya devam edecektir. 

19 Mayıs 1919 sabahı itibariyle bu ülkenin kurucusu bu halkın önderi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün şiarı da buydu. Ve hayata geçirmişti. 

104 yıl sonra tekrarı çok anlamlı olacaktır.