Orman yangınlarının düşündürdükleri…

Ünal Akkemik

Orman; iklim, toprak, bakı, ana kaya ve benzeri etkilerle şekillenen canlı ve dinamik bir ekosistemdir. Ülkemiz orman varlığı 22,7 milyon hektar ile ülke topraklarının yüzde 29,2’si kadardır ve yaklaşık yüzde 65’i yangın riskiyle karşı karşıyadır.

Akdeniz Ormanları

Akdeniz ormanları, bölgedeki iklim etkisiyle kızılçam ve makiliklerden oluşan bir orman yapısı hâkimdir. Kızılçam; Akdeniz Bölgesi’nde 0-1200 m, Ege Bölgesi’nde 0-1000 m ve Karadeniz Bölgesi’ndeki vadilerde de 0- 500 m aralığındaki kuşakta yaşayan ve 5,2 milyon ha alan kaplayan bir ağaçtır.

Makilikler, genellikle kızılçamla birlikte ya da sadece maki toplulukları halinde bulunur. Bu yapı; herdem yeşil, kurak koşullara uyum sağlamış ve elverişli koşullarda ağaç boyuna ulaşan ancak verimsiz alanlarda çalı formunda kalmış başta kermes meşesi olmak üzere, sandal, keçiboynuzu, akçakesme, delice, cehri, çalba ve mersin gibi bazıları ülkemiz için endemik olan türlerden oluşur.

6831 sayılı yasanın 1/J maddesinde “Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler” orman sayılmamaktadır. Bu doğru bir ifade olmayıp bu alanların kolaylıkla gözden çıkarılmasına neden yol açabilmektedir. Nitekim aynı kanunun 2/A bendinde “…orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler ile halen orman rejimi içinde bulunan funda ve makilerle örtülü yerlerden tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerler” orman dışına çıkarılabilmektedir.

Maki yerine kullanılması gereken doğru isim “Akdeniz sert yapraklı orman”dır. Bu konunun orman fakülteleri ve Orman Genel Müdürlüğü tarafından tartışılması ve mevzuatta değişiklik yapılarak tüm makiliklerin “Akdeniz Sert Yapraklı Ormanlar” olarak orman sayılması doğru bir karar olacaktır. Çünkü bu alanlar, Akdeniz iklimi etkisiyle oluşmuş ve yangınların da ekosistemin temel unsuru olduğu önemli bir ekosistemdir. Göz ardı edilen bir husus da bu alanların yüksek düzeyde biyolojik çeşitliliğe sahip olması, iklimi dengeleme, toprak ve su koruma özelliğinin olmasıdır. Örneğin ülkemizde doğal yetişen 22 cehri (kördiken) türünden 8’i Antalya ve Mersin’de maki elemanıdır ve 7’si endemiktir; bu tür için bu makilikler bir gen merkezi özelliğindedir. Kekik, dağ kekiği, adaçayı, çalba gibi çoğu endemik türle temsil eden tıbbi ve aromatik bitkiler makiliklerde bulunan türlerdir.

Orman yangınları

Akdeniz havzasında milyonlarca yıldan bu yana orman yangınları meydana gelmektedir. Yaz aylarında sıcaklık 40 0C’yi aştığı, nispi nem yüzde 30’un altına düştüğünde, yanıcı madde yükü (kuru dallar, yapraklar, kozalaklar…) daha fazla yanıcı hale gelmekte ve çoğu insan kaynaklı yangınlara neden olmaktadır. Resmi rakamlar 10 yangının 9’unun insan kaynaklı olduğunu göstermiştir. Bu yangınların üç aşaması vardır; yangının öncesi, yangın anı ve sonrası:

Yangın öncesinde, önemli bir aşama olup yapılacak bilinçlendirme çalışmaları ve alınacak önlemler, insan etkisiyle çıkan yangınların büyük oranda azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Orman Genel Müdürlüğü, uçak/helikopter filosu ve yangın söndürme personeli ile kurumsal olarak yangına hazır olmalıdır. 2021 yılındaki yangınlarda bu konu ne yazık ki büyük bir tartışma konusu olmuş ve 2019 yılındaki İzmir yangınından bu yana bir yol alınmadığı ortaya çıkmıştır. Uçak/helikopter filosu konusunda yetkili Türk Hava Kurumu olabilir. Tüm standartları Orman Genel Müdürlüğü ile koordineli bir şekilde belirlenmiş, istenen sayıda uçak ve helikopter her yıl yangın sezonu öncesi hazır hale getirilebilir. Ya da OGM kendi bünyesinde bu filoyu kurabilir. Artık bu konu, her yıl binlerce yangına maruz kalan ülkemiz için bir tartışma konusu olmamalıdır.

Yangın esnasında, ülkemizde son derece yetkin ve yangın söndürme konusunda uzman orman mühendislerinin bölgede görev yapması ve yangınlarda koordinasyonun sağlanması gereklidir. Halen ülkemizin farklı bölgelerinde görev yapan ve yangınlar konusunda tecrübeli olan orman mühendislerinin bölgeye geçici olarak sevk edilmesi doğru bir yaklaşımdır. Böylece yangının daha hızlı kontrol altına alınmasında başarı sağlanabilecektir.

Yangın sonrasındaki en önemli aşama ise planlama ve ekosistemin kendisini onarmasına olanak sağlayan ormancılık uygulamalarıdır. Yangın geçiren kızılçam alanlarında hemen fidan dikilmemelidir. Otuz yaşın üzerindeki kızılçam ormanlarında, yanan saha çevrilmeli ve tohumların çimlenmesi için bir vejetasyon dönemi beklenmelidir. Bu sürede, otsu flora ve maki elemanları da tohum ya da kök ve gövde sürgünüyle yeniden canlanmaktadır. O nedenle öncelikli olarak 30-35 yaşın üzerindeki yanan sahalarda ekolojik restorasyonun doğal yollarla başlaması ve devamında da tamamlama yapılması gereklidir. Böylece; kızılçam ve maki ekosistemlerinin süreklilik ilkesi çerçevesinde kendini yenilemesi sağlanacaktır. Ayrıca, gereksiz masraflardan kaçınılmış ve fidan bağışı yapmak isteyen bazı büyük şirketlerin kendilerini aklama yarışına son verilmiş olacaktır.

Henüz daha tohum oluşturmaya başlamamış, 25-30 yaşın altındaki genç kızılçam sahalarında ise fidan dikilmesi gereklidir. Böyle sahalar, ekosistemin sürekliliği için “Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği” kapsamına alınmamalı, ekosistemdeki türler tercih edilmelidir.

Neler yapılmalı?

Orman yangınları, hem sayı hem de alansal olarak artış eğilimindedir. Nedenlerinin başında insanların ormanlara müdahalesindeki artıştır. Ülke genelinde HES, RES, taş-kum ve maden ocağı, aşırı odun üretimi, kamu yatırımları, çöp depoları ve enerji nakil hatlarının önemli bir bölümü orman içindedir. Bu olumsuzluklara iklim değişikliğinden kaynaklanan, sıklaşmaya ve süresi uzamaya başlayan sıcak dalgaları da eklendiğinde yangınlar daha da artmaktadır. Bu bağlamda yapılması gerekenlerin başlıcaları; orman varlığımızın tümüyle korumaya alınması, izinlerin durdurulması ve kızılçam ormanlarındaki yanıcı madde yükünün azaltılmasıdır. Bunlarla birlikte;

Yangınla mücadele ve ormancılık faaliyetlerinde, liyakate dayalı teknik kadronun görev alması sağlanmalı, Orman Genel Müdürlüğü’nde moral-motivasyonu çökerten rotasyon uygulaması sonlandırılması, yangınların afet boyutuna geldiği günümüzde yangın konusunda uzman kadronun, yangın bölgelerinde görevlendirilmesi gereklidir.

Ülkemizde, ulusal ve uluslararası düzeyde yangınlarla mücadelenin her yönüyle araştırıldığı bir yangın araştırma enstitüsü yoktur. Antalya’da kısmen kullanılmakta olan yangın eğitim merkezi bu amaçla tahsis edilmeli ve yangın konusunda uzmanlaşmış liyakatli bir akademik kadroyla böyle bir enstitü hayata geçirilmelidir.

Doğru bilinen yanlışılar

1. Çam ağaçlarının Anadolu’da doğal olmadığı ve 1950’lilerden sonra ülkemize getirildiği akıl dışı bir yaklaşımdır. Ülkemizde 5,2 milyon hektar kızılçam, 4,2 milyon hektar karaçam, 1,4 milyon hektar sarıçam, 125 bin hektar fıstık çamı ve yerel olarak az bir alan kaplayan Halep çamı olmak üzere 5 çam türümüz milyonlarca yıldan bu yana evrimleşerek bugüne gelmiş türlerdir. Ülkemizde çam fosillerinin yaşı 41 milyon yıl öncesine gitmektedir ve bu toprakların asli ağacı olarak hayatlarını sürdürmektedir.

2. İlk defa bir yangında, kızılçam ve özellikle de kozalakları yangının suçlusu ilan edilmiştir. Bu doğru değildir. Kızılçam kozalakları 7-8 yıl kadar ağaç üzerinde kalmakta ve bol tohum oluşturmaktadır. Her ne kadar yanıcı madde yükü fazla olsa da kızılçam; Akdeniz ekosisteminde yaşamını sürdürebilen, yangın sonrasında tohumları doğal yolla çimlenebilen, maki vejetasyonuyla uyumlu bir şekilde, zengin bir biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan önemli bir ağaçtır. Orman yangınlarında en çok yanan ağacımız kızılçam, hem dünyada hem de ülkemizde en geniş yayılışa sahip ağaçtır; bu ağaç günah keçisi ilan edilmemeli, sorumluluk yangınla mücadelede verilen kararlar ve karar vericilerde aranmalıdır.

3. Yangın sonrasında daha az yanıcı olduğu söylenen zeytin, badem, incir ve ceviz gibi meyve ağaçlarının dikilmesi önerilmektedir. Bu da yanlış bir yaklaşımdır. Bunu kabul etmek, doğal bir ekosistemin ortadan kaldırılması ve yerine ağaç tarımının yapılması demektir. Meyve ağaçlarının olduğu yerler bakım isteyen, toprak örtüsü temizlenen ve zaman zaman da sulanan alanlardır. Ormancılık uygulamalarının tersidir. Olması gereken ise biyolojik çeşitlilik açısından zengin olan maki vejetasyonu ve kızılçamları toprağıyla birlikte yaşatmak ve toprak koruma, suyu tutma, iklimi düzenleme ve karbon tutma fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlamaktır. Ağaç tarımı, peşinden bu alanların orman dışına çıkarılmasına da neden olacaktır.