Ortadoğu’da barış karşıtı figür: Kissenger
Kissinger’ın ajandasına yön veren, dünyayı ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen Soğuk Savaş tehdidi üzerinden okuyor olmasıydı. Kissenger, bir toplantıda “Ortadoğu’da barış istiyorsanız, yolunuz ABD’den geçecek” diyordu.
Jon SCHWARZ
Henry Kissinger’ın ölüm haberi duyulduktan sonra kendisine methiyeler düzenler de oldu, adını lanetleyenler de. Fakat şu son günlerde Kissenger’ı en çok eleştirenlerin bile Kissenger’ın Ortadoğu’da “barışı önlemek için” yaptıklarından yeterince bahsetmediğini düşünüyorum. Adının karıştığı savaşlar; 1973 Yom Kippur savaşı, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze işgalini başlatan savaştı.
Geçtiğimiz çarşamba günü 100 yaşında yaşamını yitiren Kissinger, 1969 ile 1977 yılları arasında Nixon ve Gerald Ford dönemlerinde ABD yönetiminde görev aldı. İlk görevi Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapmaktı. Nixon’ın ikinci döneminde ise İçişleri Bakanlığı yaptı. Nixon istifa ettikten sonra da görevine devam etti ve Gerald Ford yönetiminde bakanlığını sürdürdü.
Nixon başkan seçilmeden iki yıl önce, 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşı’nda İsrail çok önemli bir askeri zafer kazanmıştı. Mısır’a saldırmış, Gazze’yi ve Sina Yarımadasını işgal etmişti. Ürdün ve Suriye’nin askeri karşılığı zayıf kalınca da işgal ettiği topraklara Batı Şeria ve Golan Tepelerini de eklemişti.
Takip eden yıllarda İsrail’in bu toprakların ne kadarını “kalıcı olarak” elinde bulundurabileceği bir türlü netlik kazanmadı. 1968 yılında Sovyetler ABD ile görüşüyor, bölgede barışı sağlayacak bir çözüm arıyorlardı.
Sovyetlerin önerdiği çözüm Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 242 numaralı kararına dayanıyordu. İlk olarak, İsrail işgal ettiği topraklardan çekilecekti. Fakat Filistin devleti kurulmayacaktı. Dahası, 1949 Arap-İsrail Savaşı’nda evini terk etmek zorunda kalan Filistinli mültecilerin de İsrail’e dönmesine izin verilmeyecekti. Bu kişiler tazminat ödenerek farklı Arap ülkelerine yerleştirilecekti. Sovyetler Birliği, bu çözümün diğer Arap devletleri nezdinde kabul görmesi için bizzat çaba sarf edecekti.
Mısır başta olmak üzere birçok Arap ülkesi, o dönem Sovyet müttefikiydi ve silah üretimi açısından da Sovyetler Birliği’ne bağımlıydılar. Sonraları Mısır’ın başına geçen Hüsnü Mübarek kariyerine savaş pilotu olarak başlamış, eğitimini Moskova ve Kırgızistan’da almıştı.
HIZLI BAŞARI İSTEMİYORUZ
Nixon, 1969 yılında iktidara geldiğinde ilk İçişleri Bakanı William Rogers, Sovyetler’in barış çabalarını ciddiyetle ele alıyordu. ABD’de görevli Sovyet Büyükelçi Anatoly Dobrynin ile istişare sürecini başlatmış ve görüşmeler bir sene sürmüştü. Görüşmeler sonucunda ortaya “Arap-İsrail çatışmasının sonra ermesi için kapsamlı ve detaylı ABD planı” isimli belge çıkmıştı.
Belgenin yol haritası benimsenmesine bir kişi engel oldu: Henry Kissinger. Nixon yönetiminde geri planda çalışan Kissinger, barışın sağlanmaması için elinden geleni yaptı.
Kissinger'ın çabalarının ardında yatan şey İsrail’e ya da genişlemeci fikirlerine duyduğu yakınlık değildi. ABD siyasi tarihinin en antisemitik başkanlarından biri olan Nixon için çalışmaktan gayet memnundu. Kissinger'ın ajandasına yön veren, dünyayı ABD ve Sovyetler Birliği arasında süregelen Soğuk Savaş tehdidi üzerinden okuyor olmasıydı. Bölgede barışın sağlanması için Sovyetlerin de sürece katılması gerekiyordu ve bunu kabul edilemez görüyordu. Yıllar sonra kendi kitabında yazdığı üzere, Sovyetler ile barış anlaşmasına varılması “kaçınılmaz” göründüğünde yardımcılarından birine anlaşmanın yürürlüğe girmeyeceğini söylemiş, gerekçe olarak ise “Hızlı başarı istemiyoruz” diyerek geçmişti. Aynı kitabında açıkladığı diğer bir detaya göre Sovyetler Birliği, pazarlık sürecinde İsrail’e verilecek imtiyazların dozunu iyice artırmış, neden böyle “bonkör” davrandıklarını Kissinger dahi merak etmişti. Her şeye rağmen, Kissinger sürecin nasıl noktalandığını şöyle tarif ediyordu: “Barış planı, rafa kaldırılan Ortadoğu planları arasında yerini aldı. Amacım tam olarak buydu.”
AMAÇ İSRAİL’İN YARA ALMASIYDI
Barış görüşmelerinin terk edilmesinin felaket niteliğinde sonuçları oldu. Mısır Devlet Daşkanı Enver Sedat 1971 yılında yaptığı bir açıklamada, Rogers’ın müzakere ettiği barış çerçevesini Mısır’ın kabul edeceğini söyledi. Sina Yarımadasının geri verilmemesinin savaş gerekçesi kabul edileceğini de açıkça dile getirdi.
6 Ekim 1973’de savaş başladı. Mısır ve Suriye, işgal altındaki Sina Yarımadasına ve Golan tepelerine saldırdılar. İsrailli yetkililer hazırlıksız yakalanmışlardı. Dönemin Savunma Bakanı Moshe Dayan, İsrail’in tamamının kaybedilebileceğinden dahi endişeleniyordu. Dahası, İsrail mühimmat tedariğinde sorun yaşıyordu ve ABD’den gelecek sevkiyatlara bel bağlıyordu.
Kissinger'ın taktiği bu defa ABD’nin yardımını “ağırdan almak” üzerine kuruluydu. İsrail’e “kimin patron olduğunu” göstermek istiyor, aynı zamanda petrol zengini Arap devletlerini yok yere öfkelendirmek istemiyordu. Dönemin yüksek mevkili diplomatlarından birinin tarifine göre strateji, “İsrail’in kazanmasını ama yara almasını” sağlamaktı.
ABD İçişleri Bakanlığı kayıtlarından ulaşılabilen 9 Ekim tarihli iç görüşme notlarında Kissinger'ın şu sözlerine rastlıyoruz: “Benim değerlendirmeme kalırsa, İsrail için ‘maliyetli’ fakat ‘felaketsiz’ bir galibiyet en iyi seçeneğimizdir.”
Bu görüşmeler sonrasında İsrail’e bolca silah gönderildi ve İsrail bu silahlar ile Mısır ve Suriye’yi alt etti. Kissinger savaşın neticesini memnuniyetle karşıladı. 19 Ekim tarihinde yapılan bir toplantıda “Ortadoğu’da barış istiyorsanız, yolunuz ABD’den geçecek, bunu herkes biliyor” diyordu. “Sovyetler ile üç defa denediler, üç defa başarısız oldular.”
Savaşın insani maliyeti yüksekti. İsrail ordusu, 2 bin 500 askerini kaybetti. Arap kuvvetleri tarafında ölü sayısı sayı 10 bin-20 bin aralığında ifade ediliyordu. Bob Woodward ve Carl Bernstein imzasıyla yayınlanan “Son Günler” kitabında yer alan ifadelere göre, Kissinger askerlerin “kullanıma has aptal hayvanlar” olduklarını düşünüyordu ve ölüm rakamları da tam olarak bu inancı yansıtıyordu.
Savaş sonrasında Kissinger barışçıl çözüm olanaklarını bertaraf etme işine geri döndü. 1974 yılında bizzat kaleme aldığı bir anısında, Nixon’un istifasının hemen öncesinden bahsediyordu. Nixon kendisine “İsrail kapsamlı bir barış anlaşmasına razı olana kadar İsrail’e hiçbir askeri yardım yapılmayacak” demişti. Kissinger, başını öne eğip zaman kazanmaya çalışmıştı. Nixon istifa ettikten sonra aynı konu Başkan Ford ile gündeme hiç gelmemiş, öylece unutulup gitmişti.
Bu gibi çirkin anekdotlardan bolca örnek vermek mümkün. Kissinger’ın en büyük kötülüğü neydi bilmek güç, fakat barış karşıtlığının listenin en tepelerinde olacağını düşünebiliriz.
Çeviren: Fatih KIYMAN
Kaynak: The Intercept