Google Play Store
App Store

Belki şaşıranlar olmuştur ama biz hiç şaşırmadık. Ne kadar da çabuk ve ne kadar da kolay oldu, değil mi? "Kısa ve acısız.(Kurz und schmerzlos.)" Aynı Fatih Akın'ın.....

Belki şaşıranlar olmuştur ama biz hiç şaşırmadık. Ne kadar da çabuk ve ne kadar da kolay oldu, değil mi? "Kısa ve acısız.(Kurz und schmerzlos.)" Aynı Fatih Akın'ın ilk filmlerinden birinin adı gibi. Artık nihayet işte yine dudaklar elle örtülüp kameralardan gizli konuşmalar yapılıyor davetlerde. Bugünleri de gördük hayırlısıyla.

Ve Başbakan ergenlik sürecini tamamlamış, artık yetişkinlerin sofrasında yeri olan bir genç adamın saklayamadığı sevincinden çok, nicedir kendisinden (belki sadece) kendisinin beklediği; pek zorlanmadığı, zorlanmayacağını epeydir bildiği bir başarıyı, öyle geçerken, küçük bir parmak dokunuşuyla elde etmişçesine sakin bir ruh hali içinde "Son derece uyumluyuz" diyor. Bu bir müjde tınısı değil. Yeni bir gelişmenin haberini de vermiyor üslubuna bakılırsa. Eşyanın tabiatını dillendiriyor sadece. Öyle bir tınıyla bildiriyor bu durumu gazetecilere, soranlara, merak edenlere yani Başbakan. Dolmabahçe Paktı artık yürürlükte yani. Resmen. Resimli.

Resmi iktidarla sivil iktidarın, TSK ile AKP'nin uzlaşmasının yansımalarını savaşın korku tünelinde bir resim galerisini gezerce-sine seyrediyoruz şu günlerde artık. Ama zaten o Dolmabahçe Sarayı'nda Baş-bakan'la Genelkurmay Başkanı'nın seçimlerden önce (Mayıs 2007) bir araya gelişlerinin hemen ardından henüz Cumhurbaşkanı olmamış, olamamış Abdullah Gül, Yeni Şa-fak'ta Ali Bayramoğlu'na söylememiş miydi? "Ne istedilerse verdik, aramızda hiçbir sorun kalmadı" dememiş miydi?

Yani her şeyin böyle olacağı belli değil miydi daha o zamanlardan? Belki savaşın (Yeni Savaş'ın değil tabii, İkinci Dünya Savaşı'nın) bittiğinden bihaber Japon askeri gibi hâlâ resepsiyonlara icabet etmeyen Deniz Baykal'a mesela ya da bayrak mitinglerinde pahalı spor ayakkabılarını eskitmiş Nişantaşı güzellerine biraz ayıp oldu, oluyor ama iktidar sektörlerinin de haklı bir gerekçesi var uzlaşmak için, değil mi ama: Savaş. Yeni Savaş.

Yani eski savaş bitti, yaşasın yeni savaş. Belki iktidar sektörlerinin yataklarından yataklarına hoplamaya alışmış "embedded" gazeteciler için üzücü bir gelişme ama memleket için hayırlı olmalı ki Ertuğrul Özkök bundan da "derin" bir çıkarsamada bulundu hemen. "Neden?" Başbakan'ın ABD'ye giderken uçağına kendilerini, yani gazetecileri değil de askerleri almasından. Bu arada başka haberler de var dağarcığımızda. Büyük uzlaşmanın üzerine konfeti gibi serpebileceğimiz...

Avrupa'nın en büyük ilk beş ordusundan biri olan TSK artık birinciliği zorlama inanç ve kararlılığındaymış. Türkiye'de 1 milyon okul çağında çocuk eğitimden mahrum kalıyormuş, İstanbul'un bile 400 okul açığı varmış... Ama ne gam. Eğitim için, sağlık için de olgunlaşacak zaman.

Şimdilik zam. Sadece zam. Sahi bu muydu yani ordunun isteyip de AKP'nin verdiği? Yani orduya Avrupa'da zirveyi zorlama fırsatı ve finansmanı mıydı? Ya da şöyle soralım: Bütçeden aldığı paydan memnun mudur sayın komutanlar?

Sözünü tuttu mu AKP? Çünkü siz de takdir edersiniz ki "Burası Türkiye" olsa da, yine de epey büyük bir pazarlık gücüdür yüzde 46'nın üzerinde bir oy oranı. Peki, verdiğinin karşılığında neyin vizesini aldı TSK'dan AKP?

Daha doğrusu pastanın hangi dilimi AKP'nin oldu? Nasıl bir kardeş payı yapıldı? Bunun da cevabı kolay: Nicedir asli görevlerine dönmek istemiyor muydu zaten ordu? Döndü işte. Sivil iktidar da işte o zaman Türkiye'de hükümetlerin asli görevi olan görevine döndü. Dönecekler daha doğrusu, ABD'den döner dönmez. Şimdi iki dönüşün de zeminleri hazırlanıyor artık.

Kaygan ve elverişli zeminleri. Hem ekonomide hem siyasette. Hadi el ele tutuşalım artık, ellerimizi tutalım, el ele inelim ABD'ye. Piste yaklaşıyoruz. Uzlaşmanın kadim zeminine. Savaşın ve ekonominin, savaş ekonomisi-ninin, militarist kapitalizmin limanınına varıyoruz nihayet.

İniyoruz. Demir atıyoruz. Yine. Bir kez daha.