Ötekiye acı yazar şiddetin kalemini tutanlar

Yangınlar ülkesinin yanan çocuklarıyız. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Zalimlerin yaktığı ateş hepimizi yakıyor. Sustukça daha çok yanıyoruz. Tek tek ya da çok çok.. Yangınlara sustukça daha çok yangın çıkarıyorlar.
Şair “Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu” diyordu.

Memleket yangın yeri olmuş, külleri yüzümüze savruluyor, gel de “acıyı bal eyle”..

Çünkü tarihi, zalimlerin insanlığa ve farklı kimliklere yönelik zulmünü kutsayarak yazanlar, ucundan kan ve acı akan şiddetin kalemini kullanırlar. Kalemlerinin ezberinde sadece “ötekinin katli vacip” yazıyor.

Toplu ya da tek tek ama kalemleri yangın yerinde kıyımı yazıyor. İnsan ve yaşam hakkını ayaklar altına alarak yok etmeyi, iktidarları için mübah saydıklarından, kalemleri, adalet, barış, eşitlik ve toplumsal huzur gibi evrensel ve insani olanı yazmıyor. Toplumsal huzuru değil, ötekinin acısı üzerinden, iktidarlarını ve iktidar sefalarını yazıyorlar. Çetesi, mafyası, derin devleti, mafyası, holdingleşen cemaatleri kol kola dolaşıyor.

2 Temmuz Sivas katliamı, tamda bu şiddet kalemiyle yazılmış sıralı katliamlar zincirinde, mürekkebini yangın ateşiyle dolduran bir kıyımdır.

Bir çok katliamda olduğu gibi, bugüne kadar yüzleşilmemiş, hesabı verilmemiş, mağdurlarının yarası sarılmamış, acısı dindilmemiş ve faillerinin kaleminin kırılamadığı, bir insanlık dramının yaratıcıları oluyarlar.

Tarihlerini şiddet ve katliam fetvalarıyla yazanlar, dillerinde tekbir, şeriat özlemi ve laiklik düşmanlığıyla, Sivas’ta kalemlerinin mürekebini kin, nefret ve benzinle doldurmuşlardı.

33 insanın hayatlarını, 2 Temmuz 1993 tarihinde, kinle köreltilmiş ve galeyana getirilmiş 10 bin insanın ellerindeki ateş ve kalplerine sığınmış kötülüğün kıvılcımıyla çıkardıkları yangın yerinde sonlandırdılar.

Tekçi ve mezhepçi iktidar ülküsüyle bilenmiş bu siyasal islamcı ve Türk İslam Sentezcilerin hedeflerinde, farklı kültürel zenginliklerden oluşan yaşamının tahrip edilmesi vardı. Sadece kültürel kimliklerin değil, aklın ve vicdanın yok edilmesine ve na çağrı vardı. İnsanlığa yönelik bu alçakça kıyımla, yüreklere korkuyu salmak istediler. Her katliam ve kıyımda olduğu gibi bildik ve diğer katliamlardan tanıdığımız çok tanıdık senaryoyu Sivas’ta gerçekleştirdiler.

Alevileri “ötekileştirmek”, “köksüzleştirmek” ve zulmün iktidarına biat ettirmek üzerine, asırlardır inşa edilmiş kıyımların tarihini, şiddetin ve asimilasyonun kalemiyle yazma niyetleri sürdürmekten vazgeçmediler. Ecdatlarının Alevi kıyımlarını kendilerine miras ve rehber edinmişlerdi.

Milyonlar Sivas’taki Kıyımın Görgü Tanığıdır

Devletin şiddet kaleminden çıkan Sivas katliam fetvası, devletin denetimi, gözetimi ve seyri altında derin güçleri kullanılarak ve gericilik galeyane getirilerek yapılmıştı. Tıpkı, Maraş, Çorum, 6-7 Eylül’de yaşandığı gibi…

Artık gizli değil, Sivas’ta olduğu gibi açıktan “seyirlik” katliam yaptılar. Sivas katliamı için bir “görgü tanığı” aramaya da gerek yoktu. Çünkü herkes insanlığa karşı işlenmiş bu katliam suçunu görmüştü ve tanıktı. Fakat Sivas davası boyunca mahkemeler bu milyonlarca “görgü tanıklarının” sesine kulak vermedi. Çünkü Aleviler onların ötekisiydi ve ezasızlık ilkesi faillerin güvencesiydi.

Fakat oturdukları sırça köşklerinde, bu ülkenin utanç tarihinin belleğinde derin iz bırakan insan yakılmasını saatlerce izlediler. Yangın yerinde ateşin sesi gürdü, ama duymadılar.

Ateşin içinde yükselen insanlığın kurtuluşu için yükselen 33 çığlığı, Behçet Aysan ile Metin Altıok’un okuduğu şiirleri, Asaf Koçak’ın ateşe üflediği mızıka sesini, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen ve Muhlis Akarsu’nun bağlamasını tınısını ve dile getirdikleri insanlık “Kula kulluk yakışır mı?” türkülerini dinlemediler. 67 yaşına 70 kitap sığdırmış Asım Bezirci’yi okuyamadılar. Bir turna misali yangın yerinde kalplerindeki insanlık sevgisiyle semaha dönen gençleri ve çocuk yaştaki Koray Kaya’yı görmediler. Onlara dönüp Yunus gibi “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” diyemediler.

Nasırlaşmış vicdanları, şiddetle beslenmiş kalpleriyle, kötülüğü, cehaleti ve gericiliği örgütleyenler, oturdukları sırça köşklerinde, insan yakanları ve yaktıranları seyrettiler. Utanmadılar.. Utanacak yüzleri, sızlayacak vicdanları yoktu.

Sivas davası boyunca faaillerin çoğu ya serbest bırakıldı ya da “bulunamadı” yalanına sığındılar.Milyonlarca “görgü tanığı” olan bu katliamın failleri yurtdışına kaçırıldı, kamu kurumlarında çalıştırıldı, insanlık suçu bir katliam davası “zaman aşımına” uğratıldı ve “hayırlı olsun” denilerek kapatılmak istendi.

Resmi mahkeme tutanaklarına “zaman aşımı” yazılabilir, ama ne toplumun vicdanına, ne 12 yaşında yakılmış Koray Kaya’nın annesinin vicdanına “zaman aşımı” yazdırmaları mümkün olamadı.

Hakikatleri yalanlar, şiddeti ise kahramanlık hikayeleriyle aklamaya çalışmak için yazan şiddet tarihin kalemine sarıldılar. 90’lı yıllarda derin devletin çetelerini kahraman ilan eden başbakan, “vatan için kurşun atanları kahraman” gibi sunuyordu. Oysa onlar vatan için değil, halka hesap vermekten kaçan ve iktidarlarını korumak adına sığındıkları hukuk dışı güçler ve derin devletin mafya ve çetelerle iç içe girmiş “kahraman” tetikçilerdi.

Her zaman bildik “iç ve dış düşmanlar” ezberiyle, farklı kültürel kimliklere yönelik katliamı, “haketmişler” gibi göstermekten de utanmadılar. Çürümüş vicdanlarıyla, farklı ama birarada ortak yaşam hikayelerine savaş açtılar.

otekiye-aci-yazar-siddetin-kalemini-tutanlar-893991-1.

İşte bu nedenle, Alevilerin yoğun yaşadığı yerleşim bölgeleri hedef tahtasına konulması tesadüf değildir. Bu bilinçli ve programlı bir şiddet stratejisinin parçası olarak, Dersim, Maraş, Çorum, Malatya, Elbistan, Ortaca, Sivas, Gazi katliamları Alevilerin kolektif hafızasında büyük sarsıntılar ve derin yaralar açılarak, şiddet tarihin kalemiyle yazılıyordu.

Karanlık odalarda, kararmış düşünceleriyle tuttukları şiddet kalemiyle katliam listeleri yazıyorlardı. Tek tek ya da topluca... Onların listesinde sadece tarih ve katledilenlerin sayısı vardı. İsim değil, istatistik tutuyorlardı.

Mazlum yaslı mağdurlar ise sıralı mezarlar kazıyorlardı. Her bir öldürülmüşün soluğunu içinde hissederek, isimlerini ölümsüzleştirmek için akıllarına ve kalbine nakşediyorlardı, tek tek ya da topluca.. Her birinin hikayesini toplumsal hafızada canlı ve diri tutmak için. Adalet ve hakikat arayışı için.

Unutmamak ve unutturmamak için, acıyla örülmüş sıralı tarihleri hatırlatarak ve gelecek nesile, “bir daha insanlık katledilmesin” diye..

Her katliamda olduğu gibi, Sivas katliamının sorumluları da baştan savma bir şekilde yargılandı. Davanın kendisi, bizzat katliamda devletin ve siyasi iradenin rolünü sorgulamadığı gibi, devlet kurumlarının suçu gizlenmiştir

Mağdurlar, Türkiye’nin karanlık tarihine, şiddetin kalemiyle kayıt düşülmüş tüm katliamlarla tek tek yüzleşilsin, katliamların asıl sorumluları gerçek adalet önüne çıkarılarak yargılansın istiyordu. Geçmiş tarihin karanlık kuyularına gömülmeye ve üstü örtülmeye çalışılan kıyımların, siyasi sorumluları hesap versin diye, yaslı mazlumların yüreklerine “unutmayacağız, unuttarmayacağız” yazılmıştır

Her katliam yeni yaslara kapı aralıyor ve her yas insanlığı birbirine bağlıyordu. Mazlum yaslılar barışın şiirini, zalimler şiddetin marşını yazmaya devam ediyor. Yaslılar okullarda şiddetsizliği ve sevgiyi öğreten insanlık derslerini, zalimler kindar nesil yetiştirecek kahramanlık dersleri talep ediyor.

Yunus’un Hacı Bektaş’ın, Mevlana’nın, Pir Sultan’ın torunları kadimden bu yana inadına adaleti, sevgiyi ve kardeşliği ararlar. Bilirler ki, bozuk düzen adalet ve sevgi dağıtmaz.

Şimdi sokaklar yine adalet arayışında...Sivas’ta, Çorum’da.. Her yerde..

Mazlumlar, yaşayanların dünyasına, zalimler ise ölülerin dünyasına hizmet edermiş.

Hangisi kazanacak diye soruyorlar; tabii ki biz beslendiklerimizle kazanacağız.

İnsanlık onuruyla ve sevgiyle besleneceğiz.

Biz güzelliklerle besleneceğiz. Zira kabemiz insan..

Behçet Aysan, Uğur Kaynar ve Metin Altıok Şiirler okuyacak..

Biz besleneceğiz.

Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Edibe Sulari türküler söyleyecek.

Biz besleneceğiz.

Koray Kaya, Menekşe Kaya, Gülender Akça, Hüriye Özkan, Yeşim Özkan, Serkan Doğan, Belkız Çakır, Serpil Canik, Sehergül Ateş, Yasemin Sivri, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, İnci Türk semah dönecek..

Biz besleneceğiz.

Asaf Koçak mızıkasını çalacak..

Biz besleneceğiz.

Nesimi Çimen bağlamasını çalacak.

Biz besleneceğiz.

Asım Bezirci yazacak...

Biz besleneceğiz.

Carina Cuanna tez yazacak…

Biz besleneceğiz.

Handan Metin, Sait Metin, Gülsüm Karababa, Muhibe Akarsu, Ahmet Özyurt, Erdal Ayrancı, Muammer Çiçek, Murat Gündüz sanat yapacaklar…

Biz besleneceğiz.

Mehmet Atay fotoğraf çekecek...

Biz besleneceğiz.

Hacı Bektaşi Veli; “Okunacak en büyük kitap insan” diyecek..

Biz insanı okuyarak besleneceğiz.

Aşkile..

Sevgiyle..

Adaletle..

İnsanca..